Her gün bir şey yumurtlamadan duramıyorlar. Geçen haftanın altın yumurtası “15 Temmuz gecesi insanlar 11. kattaki apartmanın üzerine çıkararak alçaktan uçan uçağa kafa atarak şehit oldular" şeklindeydi. Önceki haftalarda da jelibon yumurtlamışlar, “yeraltında 6 milyar dolarlık jelibon bulunmuş” demişlerdi.

Son günlerde bol miktarda iç savaş ve darbe de yumurtluyorlar. İşin kötüsü o yumurtaların üzerinde kuluçkaya yattıklarını biliyoruz. Ümit Özdağ, "Türkiye’de iç savaş çıkacak. Yüzde kaç ihtimal? Yüzde 100 ihtimal ama mesele ne zaman olacağı" demişti. Vahabi vaizlerin rekabetine itiraz eden Cüppeli Ahmet de Diyanet’e “İç savaşı körüklüyorsunuz” uyarısı yaptı. Bu arada Fuat Uğur yine darbe imasında bulundu. İşin aslı, ırkçıların çıkaracağı bir iç savaş, tarikatlar arası bir iç savaş ve yine yeni bir cemaat darbesi mi?

***

Öte yandan mesela Sri Lanka’da ise iç savaş çıkmadı, darbe yapılmadı. Halk isyan etti. Sri Lanka niye mi önemli? Hatırlarsınız, altı yıl kadar önce Kürt sorununda çözüm olarak Sri Lanka modeline, yani katliam uygulayarak çözüm şekline bel bağlamışlardı. Tamil bölgesinde süregelen devlet şiddetinin artık muhalif siyasetçilerin, öğrencilerin ve gazetecilerin üzerinde yaygınlaştırılmasına ve ekonomik krize karşı halk ayaklanması sırasında sarayı basılan ve ülkesinden kaçan Sri Lanka Devlet Başkanı Gotabaya Rajapaksa (bir e-mail mesajıyla!) istifa etmek zorunda kaldı. Böylece ülkede on yıllardır süren Rajapaksa hanedanlığı da resmen sona erdi. Şahsın tuhaf bir ismi ve soy ismi var. Peki, soy ismi Rajapaksa’nın, telaffuzu ve okunuşu nasıl? Google çeviriye “Tamil dilinde” diye o kelimeyi yazın duyarsınız: Recep-ak’sa. Her neyse, fazla kurcalamamak lazım...

Evet, neyse, Sri Lanka’da hanedan Tamil sorununu iç savaş ve kitle katliamı ile çözmüştü, halk ise hanedan sorununu iç savaş çıkarmadan çözdü işte. Ama bizim burada, üstelik iktidar yanlıları, sürekli iç savaş, sürekli darbe yumurtluyorlar. Yumurtalarını kırıp omlet yapmak derdindeler.

***

Seçim tarihi yaklaştıkça şu “iç savaş” yumurtaları daha da bollaşacak. İçine girdiğimiz sürecin Haziran-Kasım 2015 arası seçim sürecine benzemesi ve benzetilmesi boşuna değil. Haziran 2015 seçimlerinden önce de anlatmıştım: Eskiden haritalara, ötesine geçemedikleri, kendisini de pek bilemedikleri topraklara “Ultima Thule” yazarlarmış. “Buradan sonra her şey olabilir, ejderhalar bile” anlamında. Bu yüzden antik haritaların kenarlarında ejderha resimleri varmış. Kasım 2015 seçimleri sonrası hakikaten akla dahi gelmeyen her şey olmadı mı? Ama zaten faşizm koşullarında yaşıyorsan ejderhadan niçin korkacaksın ki? Nitekim o günlerden beri ejderhalardan biriyle savaşa savaşa bugüne geldi memleketimin halkı. Hani karikatüristler enflasyonu canavar, ağzından ateş fışkıran ejderha olarak çizer ya, işte o ejderhayla. Ve artık o ejderha da bir Frankenstein’a dönüştü, ağzından çıkan aleviyle iktidarı da yakmaya başladı. En çok ateş pahası ekmek konuşuluyor artık.

Ekmek önemlidir. Ekmek bir simgedir. Fransız devriminde ekmek isteyen kadınlar Versailles Sarayı’nı basmıştı. Ekim devriminden önce ilk kez kadınlar Kışlık Saray’ın önünde ekmek için meydanlara çıkmıştı. Hanedan sarayını basan Sri Lanka yoksulları da ekmek derdindeydi. Bu arada Saray Bakanı Mustafa Varank’a AKP’nin “oy deposu” Trabzon’da bile bir vatandaş “Ekmek 8 lira oldu, un çuvalı 500 lira oldu, nasıl olacak bu? Ne söylüyorsun?” diye bağırdı.

***

Kıssadan hisse: Ekmek, iç savaş, darbe gibi kelimeler her dilde farklıdır ama kapitalizm, emperyalizm, faşizm Sri Lanka dâhil bütün dillerde aynıdır. Sadece telaffuzu farklı olabilir. Tahlillerimizde istediğimiz kadar kapitalizm, emperyalizm, faşizm kelimelerini kullanalım, onların ekmek düzleminde nelere denk geldiğini kavramayı ve kavratmayı ihmal ettikçe, o kelimelerin soyut kavramlar olarak içeriğinin somut olarak karşılığını ve ekmek meselesini vurgulamadıkça, siyasi İslam’ın maskesi düşürülemez. Ultima Thule bir kader haline gelir. Devrimcilik ise, siyasi İslam’ı izah ve teşhir ederken dağarcığındaki kapitalizm, emperyalizm, faşizm gibi kavramların asıl içeriklerini ekmek düzleminde bilmek, bilmezmiş gibi yapamamak ve bu kavramların ifade ettiği olguları ve süprüntülerini tarihin çöplüğüne atmak için her şeyi göze alabilmektir.