Geçen hafta dincilerin zamanımızın Kemalistleri olarak görülebileceklerini yazarken bu hafta devam etmeyi planlamıştım. AKP ve çevresinin,

Geçen hafta dincilerin zamanımızın Kemalistleri olarak görülebileceklerini yazarken bu hafta devam etmeyi planlamıştım. AKP ve çevresinin, tıpkı Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki CHP ve çevresine benzediklerini öne sürmeye devam edecektim. Edecektim ki,  gazetemiz yazarı Enver Aysever, ‘Cihangir liberalleri’ yazı ve özür yazısıyla bir anlamda ne demek istediğime örnek olmuş oldu.
Adnan’ın (Bostancıoğlu) yazdığı gibi artık Vakit benzeri gazetelerde bile kendisine zor yer bulan bir dinci, o Cihangir sokağındaki doğum günü partisine ve otomobilden inen kadınlara tanık olsaydı tepkisi çok da farklı olmazdı. Aysever, belki hiç farkında bile değil, yazdıklarının ne anlama geldiğini ve üzücü olan da zaten biraz bu değil mi?
Niye?
Kemalizm, her ne kadar liberalizm, sosyalizm gibi bir -izm olmasa da hem yandaşları hem de karşıtlarınca izm muamelesi gören gerçekte ise bir düşünceden çok, özgün düşüncesi olmayan eylemden ibaret olan eklektik, öykünmeci bir  politik tutumdur.
İktidar ve otoritesini halka yasladığını iddia ederek halkı belli bir düşünce ve hayat tarzına uydurma, bu yolla muasır medeniyete ulaşma amacıyla eğitimden kılık kıyafete, eğlence tarzından evlenme biçimine, çocuk yetiştirme uygulamasından ahlaki değerler inşa etmeye kadar her alanı denetleyip, belirleyerek halkı halkın yararına adam etme uygulamasının günümüz temsilcisi AKP, yöntem açısından Kemalistlerden farklı değildir.
AKP ve dinciler her fırsatta zamanın İl Valilerinin aynı zamanda CHP İl başkanı olmalarını da eleştirip, ‘bunun neresi demokrasi’ diye sarakaya alırlarken, örneğin kendi Valilerinin seçim dönemi AKP propagandası yapmaktan mahkûm olmasını normal bulabiliyorlar. Rektör seçimlerinde en çok oyu almayanların bir önceki Cumhurbaşkanı tarafından atanmalarına “Cumhurbaşkanı kendi görüşündekini atıyor, üniversitenin seçimini yok sayıyor” diye bağıranlar, şimdi en çok oyu almayanlar rektör olarak atandıklarında bin takla atarak durumu meşrulaştırmaya çalışmıyorlar mı?
AKP’nin Batı ve kapitalizm karşıtlığından söz etmek mümkün müdür? Onun Batı karşıtlığının ‘bir Türk on düşmana on Türk dünyaya bedeldir’ söyleminden farkı var mı? Bütün gücüyle ekonomiyi küresel ekonomiye eklemleyen, sermayeden yana emekçi karşıtı uygulamaların Cumhuriyet’in başlangıcındaki Batı tipi burjuva yaratma yönteminden farkı nedir? CHP Bürokrasisi devletin olanaklarını sermayeye peşkeş çekti de TOKİ ne yapıyor?
Kemalistler, muasır medeniyet seviyesine çıkmaya çalışıyorlar, bu amaçla halkın eğitilerek millet haline getirilmesine çabalıyorlardı. Şimdi yapılan ne? Halkevleri, köy enstitüleri neyse belediyelerin hanımlar lokali, cemaatlerin ev toplantıları, Kuran kursları, YBİO ve İmam Hatip Liseleri de aynı yapılardır.
Dünyanın büyüsü bozulmasaydı, neoliberal ekonominin vahşetine sömürülen sınıflar katlandırılabilir miydi? Bütün o postmodern söylemin akıl düşmanlığı akıldışı kapitalizmin üstünü örtmek, gizlemek için değil mi? Ezilenlere akıl yerine maneviyat (dinden daha geniş anlamda) vermezseniz bu koşullarda yaşamalarına ikna edebilir misiniz? Sen türbanlı olduğun için sana iş vermiyorlar gel benim taşeron şirketimde çalış ama bak biz Allah için hizmet veriyoruz, öyle sigorta, sendika gibi kafir icadı, komünistliklerden uzak durmalısın söylemini akıllı bir emekçiye yutturmak mümkün mü?
Zamanımızın dincileri tıpkı Cumhuriyetin ilk Kemalistleri gibidir. O yüzden her ikisi de devrimci sosyalistlere düşmandır. TEKEL işçilerinin eylemlerine destek veren diğer sosyalist örgütleri hem Uğur Dündar hem de Tayyip Erdoğan provokatör olarak tanımladılar. Ne kadar manidar değil mi? Dündar’a göre de TEKEL işçisi olmayanların TEKEL işçilerinin eylemlerine destek vermeleri bölücülüktü. Onların derdi başkaydı. Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşıydılar, vs vs.
Melih Pekdemir, geçenlerde ittihatçılarla itilafçılar ikiz kardeştir derken bunu kastetmiyor muydu?