Koca bir yıl geride kaldı. Kim bilir bu topraklarda yaşadığımızdan kelli, uzun süredir ağzımızdaki tat kekremsi. Müsaadenizle spor dünyasında 364 günün bir alfabeyle muhasebesi...

Atletico Madrid taraftarları rüyalarında görseler inanmayacakları bir yıl yaşadı. 18 sene sonra şampiyon oldular, Şampiyonlar Ligi’nde final oynadılar. Arda Turan ve şürekâsını tebrik etmeli, muzaffer komutan Simeone’ye önümüzü ilikleyerek maşallah demeli!

Bilic ülkede modanın adı, malum adamın hası. Fakat toprakların şiarı belli; oyun değil, netice önemli. Belki de ne yazık ki...

Cristiano Ronaldo abartıyor, Messi kovalıyor. Bu dünyadan olmayanlar rekorlarla dans ededursun, futbolseverlerin ağzı sulanıyor. Sanki Neymar da kapıdan bakıyor!

Çarşı’yı anlatıyor... Onlar müebbetle yargılanadursun, birçoklarının hâlâ yükseleni olmaya devam ediyor. Sahi bir de 1453 Kartalları vardı değil mi…

Demba Ba geldiğinden beri Beşiktaş’ta iklim güzelleşti. Senegalli kariyerinde hiç böyle sevilmedi. Hal böyle olunca o golleri sıralayıp secdeye kapanıyor, siyah-beyazlılar coştukça coşuyor.

Euroleague denince aklımıza ilk olarak Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yendiği kadınlar finali geliyor. İki takımımıza da yine can-ı gönülden bir helal olsun geliyor!

Federer şarap misali. Yıllandıkça kıymetleniyor, kortlarda fırtına gibi esmeye devam ediyor. Üç silahşörlerin İspanyol olanı Nadal sakatlarla boğuşuyor, Djokovic her turnuvaya favori başlıyor.

Götze attı, şampiyonluk geldi. Dünya Kupası’nı Almanlar kazanırken, Löw dosta güven, düşmana korku verdi. Brezilyalılar hâlâ kâbuslarında 7-1’i görüyor, bayrak kulüpler düzeyinde Bayern Münih’e devredilmiş gözüküyor.

Hakemi anlatsın. Bu ülkede Cumhurbaşkanı kadar sadece onlar konuşuluyor mu...

I can’t breathe (nefes alamıyorum) diyor dünyanın en ünlü sporcuları. Söz konusu Kobe, LeBron olunca akan sular duruyor fakat giden gelmiyor. Donald Sterling gibi ırkçılık yapana NBA yönetimi takımını bile sattırıyor, bizde Dersimli Deniz Naki saldırıya uğrayıp sessizce ülkeden gidiyor.

İpek Soylu yüzümüzü güldürmekle kalmadı, ayrıca ziyadesiyle gururlandırdı. Genç çiftlerde de olsa artık bizim de bir Grand Slam kupamız var, genç raketimizin önünde uzun bir gelecek.

James yazacağım sadece sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Evet, belki James Rodriguez Dünya Kupası’nın gol kralı oldu ancak şubat ayında parkelere yine ayak basan Jason Collins tarih yazdı. Geyim dedikten sonra NBA’de sahne aldı. Peki sizce muhafazakâr spor arenası buna hazır mıydı...

Kadın sporcularımız uzunca bir süredir tarih yazadursun, bizim basın onları pek yazmıyor.

Lavillenie tek kelimeyle muhteşemdi. Salonda Sergey Bubka’nın 21 yıllık sırıkla atlama dünya rekorunu, hem de Bubka’nın vatanında kıran Fransız atlete başka ne demeli ki...

Maccabi birçoklarını şaşırttı, sonuncu olurlar denilen final-fourdan şampiyon çıktı. Ne de olsa spor kâğıt üstünde yapılmıyor....

Nibali en güçlü rakipleri safdışı kalınca güle oynaya Fransa Bisiklet Turu’nu kazandı. O her etapta daha da büyürken, bazılarının aklında tatsız doping hikâyeleri vardı.

Oscar artık kalbimizde bir acı; belki de sadece kırmızı halı. Esbab-ı mucibesi sevgilisini vurmasının karşılığı olarak beş yıllık hapis cezası alan Pistorius’ta saklı.

Öğretmendi Cengiz Göllü. Onlar sporcu yetiştirdi, bir branşın buraya gelmesinde çok önemliydi. Sadece 2014’te beş takımımız Avrupa’da final oynadı. Peki voleybolumuzun duayeninin hâlâ bir Vikipedi sayfası bile olmadığını biliyor muydunuz...

Popovich demek, San Antonio Spurs demek. Bu seneki zafer, koleksiyonundaki beşinci şampiyonluk demek. Zamana direnen üç silahşörler Duncan, Parker ve Ginobili’yi ayakta alkışlamak gerek.

Real Madrid göktekinden daha fazla yıldızla oynuyor, Ancelotti’nin idaresinde kupaları topluyor. 2014’te hemşehrilerine şampiyonluğu verdiler, onun dışında her kulvarda ipi göğüslediler.

Süleyman Seba’yı kaybettik, adını bu sezona verdik. Onun değerleri, duruşu, centilmenliği, rakibe saygısı çoktan tarih olmuşken, adından mucize bekledik...

Şans, kader… Adına ne derseniz deyin, Formula 1 pistlerinde sayısız tehlikeyi atlatan Michael Schumacher geçirdiği kayak kazası sonrası hâlâ direniyor.

Tuğçe idi adı. Kim bilir o gün bir restorana gitmese adını hiç bilmeyecektik... Almanya’da iki hemcinsini tacizcilerin elinden kurtarmayı canıyla ödedi. Ona saygı duruşunda bulunan Seferovic’in tişörtünde yazanlar her şeyin özetiydi: Medeni cesaret, melek, cesaret, saygı. Saygı!

Unutmayacaklarımız... Real Madrid’in onursal başkanı Di Stefano, Macarların unutulmaz kalecisi Grosics, Barça’nın biricik Tito’su Vilanova, Olimpiyat Oyunları’na ilk katılan kadın sporcumuz arkeolog Halet Çambel, biricik dedemiz Aragones... Hepsinin mezartaşında 2014 yazıyor.

Ümit… Ne de olsa ümittir yaşatan insanı!

Voleybolda VakıfBank 73 maçtır yenilmeyerek Guinness Rekorlar Kitabı’na girerken, onları deviren Fenerbahçe, CEV Kupası’nı kaldırdı. Sarı Melekler’e nazire yapan erkek takımı da Avrupa’da zafere ulaştı.

Yeşil sahalara 2014’te veda eden kimi devleri sayalım: Henry, Puyol, Zanetti, Giggs, Seedorf, Veron, Rivaldo, Abidal ve tabii ki Alex! Güle güle...

Zlatan Ibrahimovic hâlâ sahalarda şiir yazıyor, ağzından çıkan her sözüyle manşetleri süslüyor.

2015, şu geride bıraktığımızdan daha iyi olsun.