Süper Lig’i tam ortasından ikiye ayırdığımızda üst grubun en üstündeki takımla en altındaki takım arasındaki puan farkı 5, alt grubun en üstündeki ile en altındaki takımı arasındaki puan farkı ise 7. Futbol tarihimizinin en çekişmeli lig başlangıçlarından birisini yaptığımızı söylemek lazım. Eğer ilk devrenin son yarısında büyük kopmalar olmazsa, kış arası verildiğinde Şampiyonlar Ligi yarışının içinde 5-6 takımı görmek mümkün olabilecek. Bu tablo geçtiğimiz yılki play-off uygulamasının bir ligi çekişmeli hale getirmek için şart olmadığının göstergesi. Fenerbahçe ve Galatasaray geçtiğimiz yıl ilk 2 sırayı nerede ise hiç kimseye bırakmadılar ve geçen sezonun 9. Haftasında ilk 3 içindeydiler. Bugün Fenerbahçe 8.sırada. Trabzonspor ve Beşiktaş da bu ikiliyi önce ligde orta sıralardan takip ettiler, sonra da ligin ikinci yarısında gaza basıp ilk 4 takım arasına kaldılar. Bu sezon onlar  9. ve 10. Sıralarda yer buldular. Geçtiğimiz yıl ligde kalışı normal sezonun son haftası belli olan Antalyaspor, Bundesliga’da 2 sezon önce Borussia Mönchengladbach’ın yakaladığı çizgiye benzer şekilde, küme düşmekten paçayı sıyırdığı sezonun ertesinde liderliğe ortak. Lig yeni yıldız adayları, istikrar yanlısı hocalar ve istikrarsız 4 büyüklerin iniş çıkışları ile güç dengelerinin birbirine yakın olduğu bir turnuvaya dönüştü. Bunun sebeplerini sıralamak lazım.
 
Akılcı transfer politikaları: Gençlerbirliği’nde Tosic, Antalyaspor’da Diarra, Eskişehirspor’da Boffin, Kasımpaşa’da Uche Kalu, Orduspor’da Barral...Bu listeyi çeşitlendirebiliriz. Ülkedeki mütevazi kulüpler son 5 yılda yeteneği keşfetme konusunda parıltılı kadrolara sahip büyüklerden daha yerinde transferler yaptılar diyebiliriz. Orduspor’lu Barral son 6 yıl La Liga’da ter dökmüş bir futbolcuydu, Uche Kalu ülkesi Nijerya Ligi’nde top koştururken Kasımpaşa yollarına düşen bir golcü, geçen pazartesi akşamı Kadıköy’ü 47 maç sonra dize getiren adam Lamine Diarra ise 5 yıldır Sırbistan Ligi’nde oynuyordu. Yani bu işin genel-geçer bir formülü yok bazı doğrulara uyduğunuz sürece. Analiz, mevkiyi dolduracak transfer ve performansın, şöhretin altında kalmadığı görev adamları. Bu formül daha sonra bir şekilde kendisine takım içinde yer buluyor. Tabii bunda Avrupa futboluna arkasını dönmemiş ve orayla sürekli bağlantıları olan hocaların da hakkını teslim etmek gerekiyor.
 
Yıldız hocalar: Fuat Çapa, Ersun Yanal, Antalyaspor’un başında 5. Sezonunu geçiren Mehmet Özdilek ve elbette çok çabuk ısındığımız Hector Cuper bu sezon lige çok önemli renk getirdiler. Ertuğrul Sağlam’ın 2 sezon önce Bursaspor’la kazandığı şampiyonluğun ülke futbolunda köklü değişiklikler yapacağı belliydi ama ne yönde olacağı tahmin edilemiyordu. Özellikle kariyerlerinde ciddi takımlarla yeni yeni çalışmaya başlayan hocalar için iyi bir örnek oldu Sağlam. Yıllardır her Anadolu takımının teknik direktörünün “bu 3 büyükler bende olsaydı 15 puan farkla şampiyon olurdum.....” diye başladığı destanlara karşı, şampiyon olmak için o takımlardan birisine sahip olmamak gerektiğini gösterdi. Mustafa Denizli bir belgeselde Neuchatel maçı için “ben futbolculuğumda bana Avrupa maçlarında daha gülerek bakan hoca görmemiştim, hep gözlerde korkuyu gördüm, birisinin bunu yıkması lazımdı” der. Ertuğurul Sağlam’ın da İstanbul’a 1 puan almak için gelen hocaların ezberini bozduğu ve daha önemlisi bunu gerçekleştirilebilir bir şey olduğunu gösteren icraatleri önemli bir yol açtı.
 
Ara çok kapandı: Aranın çok açıldığı yıllarda değiliz artık. Türkiye liglerindeki son hegemonya 2000 Galatasaray’ında kaldı, buna Daum ile başlayıp Zico dönemiyle devam eden 4 şampiyonluktan 3’ünün kazanıldığı ve birinde de şampiyonluğun son hafta kaybedildiği 2000’ler Fenerbahçesini eklemek mümkün. İstanbul’un son şampiyon büyüğü bu sezona geçen sezonun başlarından daha büyük problemlerle başladı ve o yaratılan “Rüya Takım” rüyasının isimlerle değil oyun planları ve taktiklerle gerçekleştiği anlaşıldı. Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş 2 yıldır önemli problemlerle uğraşıyor. Tepedekiler bu kadar gerilerken aşağıdakilerin yükselmesi kaçınılmazdı ama şunu kabul edelim ki bu yaklaşma 2 yönlü oldu. Kısacası çıtayı topluca yukarı çekmekten çok 2 yönlü bir ortada buluşma, akordeon misali bir daralma gerçekleşiyor. Türkiye’nin UEFA katsayı listesindeki yeri de bunu açıklar nitelikte. Girişte belirttiğimiz puan barajındaki takımların kaç tanesi bugün uluslararası arenada bahar aylarını görebilirler orası meçhul. Elimizde içerde yarışmacılık kalitesi artan ama dışarıda yarışmacılık düzeyi azalan bir ülke futbolu var. Tercih etmek size kalmış.