Yerel seçimler için aday belirleme “çalışmaları”, garip ya da anlaşılır biçimde AKP’ye oy veren seçmeni kim etkileyebilir tartışması etrafında dönmeye başladı. Anlaşılır olan kısım 16 yıldır her seçimde en çok oyu alan parti olması, garip kısmı ise aynı çabayı AKP’nin de göstermesi.

Çok sayıda ortak özelliği olan, bir grup altında toplanabilecek “AKP seçmeni” diye bir kitle var mı? Dediğim, “Akpartili” diye bir karakterin olup olmadığı. Az çok benzer sosyoekonomik özellikleri, az çok benzer dünya görüşü olan bir kitle var mı?

Eğer AKP, 16 yıldır sınırları belli olan bir siyasal programa sahip olsaydı, böyle bir kitlenin varlığı söz konusu olabilirdi. Oysa bir seçim döneminde “demokratikleşme, özgürlükler” bayraktarlığı yapabilirken bir diğerinde “din elden gidiyor”, bir başkasında “milliyetçiliği ayaklarımızın altında ezdik”, hemen ardından “tek millet” gibi birbiriyle siyasal yakınlığı olmayan sloganları kullanan bir “siyasal parti”den söz ediyoruz.

Peki nasıl oluyor da birbirine zıt siyasal söylemler her defasında en çok oyu kazandırabiliyor?

Aslında bu soruya AKP karşıtlarının verdiği bir yanıt var. Bir “Akpartili” karakter yokmuş da bir tür “karaktersizlik” varmış gibi, son derece aşağılayıcı bir söylem. Misal, Saray’ın şaşaalı fotoğraflarının altına “asgari ücretle çalışanın bu görkeme oy vermesi” gibi aklınca işin bir “psikolojisi” var demeye getiren ayrımcı dil. İşin acı yanı bu tarzın CHP üst yönetimi, özellikle Genel Başkanı’nda da olması.

Önemli olan, o her ne ise “oy verme davranışı psikolojisi” değil onu belirleyen etmenler. Demem o ki, insanın kendi halinde olduğunda içinde yaşadığı toplumsal koşulların bilincinden öte bir bilince sahip ol(a)mayacağı.

Hele de başta medya olmak üzere, propaganda aygıtlarının birörnekleştiği, bunun yanı sıra devlet şiddetinin en küçük bir itiraza bile balyoz gücüyle indiği toplumsal koşullar. 3. havalimanında çalışan işçiler, insanlık dışı koşullara sonunda dayanamayıp isyan ettiler. Tutuklandılar. İnşaatın sorumlularından biri lafı geveleyerek de olsa aslında işçilerin haklı olduğunu söyledi. Ama işçiler hala tutuklu! Alın size “psikoloci!”

Peki siyasal tutarlığı olmayan AKP, nasıl oluyor da her seçimde en çok oyu alıyor. Bu soruya verilebilecek yanıtlardan birini geçen İlhan Cihaner, “AKP’nin henüz ‘partileşememiş’ bir çıkar grubu olması” sözleriyle verdi. Çıkar grupları için önemli olan siyasal tutarlılık değil her koşulda kendi çıkarlarının öncelenmesidir. Bugün milliyetçilik olur, yarın Avrupa ile bütünleşme… Fark etmez, yeter ki satsın.

Peki bu çıkar grubu seçmene, milliyetçiliği, dini, ya da demokratikleşmeyi, ya da Kürt kimliğinin kabulünü, olmadı şeriatı mı satıyor? Yoksa asıl AKP seçmeni aşağılayarak, onun da sadece ve sadece kendi çıkarını düşündüğünü varsayarak, her defasında çıkarının şu ya da bu olduğunu mu pazarlıyor?

Bir başarısı varsa AKP’nin, her defasında seçmenin büyük çoğunluğuna “kendi geleceğinin AKP eliyle daha iyi olabileceği” hayalini yutturabilmesi. Kürt kimliği tanınırsa senin hayatın daha iyi olacakla, Kürtleri temizlersek senin hayatın daha iyi olacak söyleminin ortak paydası, “senin hayatın daha iyi olacak.”

E ne var, “burjuva siyaseti” bu zaten, demek kolay. Seçmene hayatının daha iyi olacağını göstermenin yolu yerel seçimlerden geçiyor. Çakma AKP olarak mı, başka bir hayatın da mümkün olabileceğine ikna ederek mi? AKP karşıtları, başta CHP buna karar verecek.