İki dünya savaşından gerekli dersleri çıkartan Almanya’nın yaşadığımız ‘İkinci Soğuk Savaş’ döneminde hem kendisi, hem de bir türlü birleşemeyen AB adına Washington ve Moskova arasında çözüm arayışı başarısız oldu.

Sosyal demokrat Olaf Scholz başkanlığındaki yeni hükümetin diplomasi yoluyla krizi çözme girişiminin orta ve uzun vadeli bir sonuç getirmeyeceği baştan belliydi. Birinci Soğuk Savaş’ın bitiminde verdiği tüm sözleri, yapılan anlaşmaları çiğneyen ABD, NATO’yu doğuya doğru genişletmeye ve Rusya sınırına dayamaya kararlıydı. Putin de bunu kabul etmemeye... Ancak başladıktan sonra nereye kadar yayılacağı belli olmayan bir savaşın tüm insanlık için ne anlama geleceğini bilenler, her şeye rağmen Scholz’un çabalarından, kısa vadeli de olsa olumlu bir sonuç çıkmasını umuyordu.


Ukrayna’ya silah yardımı taleplerini Rusya’nın saldırı savaşını başlatmasından sonra bile reddetmeyi sürdüren Almanya, en sonunda müttefik ülkelerden ve muhalefete geçtikten sonra eski lideri Merkel’in ılımlı tutumu hızla terk eden Hıristiyan demokrat muhalefetten gelen baskıya boyun eğdi. Alman silahlı kuvvetlerine ait tank ve uçaksavar roketatarlar Ukrayna’ya gönderilmeye başladı.

Böylece Almanya’nın, uzun yıllardır uluslararası güvenlik politikasının temellerini oluşturan “savaş halindeki bölgelerdeki taraflara silah satmayı ve silah yardımında bulunmayı yasaklayan” duruşu da tarih oldu. Federal Almanya’nın 90’lardaki Bosna Savaşı’nda ya da Ortadoğu krizinde de bu duruşu terkettiği olmuştu, ancak Federal Meclis’in pazar günü gerçekleştirilen olağanüstü genel kurulunda ilan edilen politikalar, bu konuda yeni döneme geçildiğine işaret ediyor.

***

Yeni dönem, çünkü Almanya sadece siyasi ve ekonomik açıdan değil, askeri olarak ve fiilen savaşın tarafı oldu. Savaşın devam etmesi durumunda, belki de gönderilen bu kısa menzilli silahlar yeterli olmayacak, ateş gücü ve menzili daha yüksek silahlara da ihtiyaç duyulacak. Elbette Ukrayna’nın Almanya’dan alacağı silahlarla savaşın kaderini değiştirmesi mümkün değil. Ancak Almanya’nın bu kararının anlamı büyük.

Berlin, böylece ABD stratejisine tam olarak tabii oldu. ABD’nin uzun yıllardır talep ettiği gibi yeni doğalgaz petrol hattı Kuzey Akım 2’nin işletmeye açılmasını iptal ederek ve Ukrayna’ya silah yardımına başlayarak değil, Meclis’te alınan yeni kararlar da sembolik anlamını pekiştirdi.

Scholz, olağanüstü oturumda ülke bütçesinin yüzde 2’den fazlasının silahlanmaya ayrılmasını öngören NATO kararlarının uygulanacağını açıkladı. Daha önemlisi silahlanma için Alman ordusuna 100 milyar euro ek bütçe verileceğini duyurdu. ABD de yıllardır Almanya’nın silahlanmaya ayırdığı harcamaları artırmasını istiyordu. Almanya’nın bu kararıyla küresel silahlanma yarışının önündeki önemli bir engel kalkmış oldu. Ana muhalefeti oluşturan merkez sağ partiler CDU-CSU tarafından desteklenen bu kararlara, diğer muhalefet partileri aşırı sağcı AfD ile Sol Parti’nin kendilerince itirazları oldu. AfD saldırıyı kınarken, Rusya’nın NATO tarafından köşeye sıkıştırıldığına işaret ederek geleneksel Putin yanlısı tutumunu sürdürdü. Sol Parti ise Rus hükümetinin kriz sürecindeki niyetlerini yanlış değerlendirdiklerine dair özeleştiride bulundu. Rusya’nın saldırısını da açıkça kınadı, ancak daha önceki Rusya yanlısı imajı nedeniyle bu tavır ana akım medyada fazla yer bulmadı.

***

Federal Meclis’in, olağanüstü oturumunu izlemeye gelen Ukrayna Büyükelçisi’nin, milletvekillerinin büyük çoğunluğunca ayakta alkışlanması ise Almanya’daki yeni dönemin diğer göstergesi. lçi, haftalardır Alman hükümetini istedikleri silahlar yerine askerler için miğfer göndermekle yetindiği için eleştiriyordu. Meclis’te yeni dönem ilan edilirken, bina önünde Almanya ve AB bayraklarının arasında Ukrayna bayrağı da dalgalanıyordu. Birkaç yüz metre uzaklıktaki meydanda toplanan ve diğer kentlerde de sokaklara dökülen yüzbinlerce kişi bir yandan “Savaşa Hayır!” sloganları atıyor, diğer yandan da Ukrayna’yla dayanışma çağrılarını paylaşıyordu.

Başında halk tarafından seçilmiş Yahudi kökenli devlet başkanının bulunduğu Ukrayna’daki yönetimi “neo-nazi” ve saldırıyı da oradaki soykırımı önlemek üzere yapılan bir müdahale olarak gösteren Putin’in açıklamalarına kulak verenler de var elbette. Ancak onların sesleri bu atmosferde neredeyse hiç duyulmuyor. Sol Parti de dahil neredeyse tüm kesimlerin desteklediği Ukrayna yanlısı barış gösterilerinin devam edeceği, Putin liderliğindeki Rusya yönetimine tepkilerin daha da kitleselleşeceği görülüyor.

***

İlginçtir aynı Putin, Federal Meclis’in 21 yıl önce gerçekleştirilen bir olağanüstü oturumun onur konuğuydu ve orada yaptığı Almanca konuşmasından sonra milletvekillerince ayakta alkışlanmıştı. Şimdiki konuşmalarını değerlendirenlerin önemli bir kısmı ise onun şahsında yeni bir Rus Çarı ya da Stalin ve hatta Hitler’in izlerini buluyorlar.

Ortalık yatıştığında yaşanan soğuk ve sıcak savaşların tek sorumlusunun Putin olmadığı yeniden dile getirilecek. Bir dönemler milyonları sokağa dökebilen gerçek barış hareketinin, eğitime, çevre korumaya, yoksullukla ve pandemiyle mücadeleye ayrılabilecek kaynakların büyük bir bölümünün yeniden silahlanmaya harcamasına itirazı yine kabul görecek.

Ama artık silahlar konuşuyor. Ve savaşın ilk kurbanı yine gerçekler oluyor.