Aşırı sağcıların fikirleri iktidarda, kendileri muhalefette! 

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği (AB) çapında ortak bir “sığınma politikası”nın temellerini oluşturacak (Avrupa Ortak Sığınma Sistemi) anlaşmayı sonunda Hıristiyan ve sosyal demokratlarla, liberallerin oylarıyla kabul etti. Özünde göçü önlemeyi, daha doğrusu AB ülkelerine sığınmayı caydırmayı hedefleyen ve “reform” olarak gösterilen anlaşmaya AP’deki sol ve sosyalist, yeşil partilerle aşırı sağcıların büyük bir bölümü, bir miktar muhafazakar ve sosyal demokrat milletvekili ise farklı gerekçelerle hayır oyu verdiler. 

AB’ye iltica başvurusu kabul edilmeyen sığınmacıların eskisine göre çok daha kolay bir biçimde sınırdışı edilmesini, sınırlarda  hedefleyen sözde reform, uzun süredir bunun ön çalışmalarını yapanlarca “tarihi ve kaçınılmaz bir adım” olarak değerlendiriliyor. Göç ve sığınma politikaları konusunda İtalya’nın post-faşist Başbakanı Giorgia Meloni’yle sıkı işbirliği içinde olan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von Leyen’in hazırladığı “reform” AP’deki sol, sosyalist, yeşil ve bir miktar da sosyal demokrat milletvekili tarafından “sığınma hakkının ölüm fermanı” olarak görülüyor. Aşırı sağcılar ise göçü önleme açısından yetersiz buldukları için buna karşılar, onların istediği sınırların tamamen kapanması.  

Polonya’daki merkez sağ-liberal koalisyonun başındaki Donald Tusk’un AP’deki Hıristiyan demokrat birlik içinde yer alan milletvekilleri de aşırı sağ bloktakiler gibi anlaşmaya hayır oyu verirken, aşırı sağcı Meloni’nin partisi “İtalya’nın Kardeşleri” milletvekilleri ise anlaşmaya destek çıktı. En ilginci ise Yeşiller. Brüksel’deki Yeşiller, anlaşmaya karşı çıkarken Almanya’da hükümet ortağı olarak bunu destekliyorlar. Almanya’nın Yeşil Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, anlaşmayı “Avrupa nihayet herkesi bağlayan insani kurallar ve düzene kavuşacak” diyerek, selamladı. 

*** 

AP’deki oylamayı “kıl payı” geçen “reform”, önümüzdeki günlerde AB Bakanlar Konseyi’nin gündemine gelecek ve büyük bir olasılıkla çoğunluk kararıyla kabul edilerek, en geç iki yıl içinde tüm AB ülkelerindeki sığınma politikalarının temelini oluşturacak. Polonya ve Macaristan buna uymayacaklarını açıkladılar ama bu iki ülkenin muhalefetinin sözkonusu “sistem”in geleceği açısından büyük bir engel olması beklenmiyor. 

Başta Almanya ve Fransa olmak üzere en fazla göç alan ülkelerdeki hükümetlerin hararetle desteklediği “reform”un Avrupa’ya yönelik düzensiz göçü kısmen de olsa geriletmesi ise bekleniyor. Sığınma başvurularının karara bağlanmasını hızlandıran, başvurusu kabul edilmeyenlerin kısa süre içinde geldikleri “güvenilir üçüncü ülkeler”e ya da kendi ülkelerine sınırdışı edilmesini kolaylaştıran yeni uygulamaların halen sığınma başvurusunda bulunanların dörtte birini kapsaması sözkonusu.  

“Reform”, iki yıl içinde AB sınırlarında sığınma başvurusunda bulunanların kapalı tutulacağı kamplar kurulmasını, kısa bir süre önce İtalya’nın Arnavutluk’la ya da AB’nin Mısır ve Tunus’la yaptığı anlaşmalar gibi sığınmacıları kapalı merkezlerde tutmayı kabul edebilecek yeni ülkelerle anlaşmaya gidilmesini öngörüyor. Bu konudaki yeni anlaşmalar için 2016 yılında Türkiye ile AB arasında varılan göç anlaşmasının örnek alınması sözkonusu. Yani milyarlarca euro ödeyerek bu ülkelere kadar ulaşmış olan göçmenlerin Avrupa’ya doğru yollarına devam etmelerini önlemeye çalışılacak. Bu arada önümüzdeki günlerde Türkiye’yle bu konudaki işbirliğinin “yeniden canlandırılması” için görüşmelere gidilecek. Hedef, Türkiye’den Avrupa’ya kaçak geçişlerin daha da sıkı bir biçimde önlenmesi. 

*** 

Öte yandan Birleşik Krallık’ın Ruanda’yla yaptığı anlaşmayı da iyi bir örnek olarak görenler var. Ancak oradaki mahkemelerin sınırdışı kararlarını insan hakları gerekçesiyle iptal etmesi nedeniyle bunu çözüm olarak görenler seslerini pek çıkaramıyorlar. 

“Düzensiz göç” birçok Avrupa ülkesi açısından büyük "sorun." Ve Avrupa’daki hükümetlerin hemen hepsi bu göçü durdurma peşinde. AP’nin kabul ettiği “reform”un sorunu çözemeyeceği ortada. Ancak hükümetler güçlenen aşırı sağ partileri frenlemek için sağdan ve soldan gelen tüm itirazlara rağmen bu “reform”un açtığı yoldan ilerlemeye kararlılar. “Sığınma hakkı”nın giderek daha da törpülenmesi, sınırdışı işlemlerinin kolaylaştırılması ve hızlandırılması, sığınmacıların sınırlarda kurulan merkezlerde kapalı olarak bekletilmesi gibi çözümler konusunda demokratlar arasında giderek daha da güçlenen bir “görüş birliği” sözkonusu. 

Aslında aşırı sağcı partilerin istediği de bu değil mi zaten? Onlar açısından “fikirleri iktidarda, kendileri muhalefette” bir durum ortaya çıkıyor sanki.