Dönerli diplomasi yeni bir başlangıç mı?
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, bu göreve ilk kez seçildiği 2017’den bu yana Türkiye’ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi.
Almanya’da cumhurbaşkanı devletin başı, ancak bu “eski Türkiye”de olduğu gibi sembolik bir görev. Dolayısıyla Steinmeier’in İstanbul, Gaziantep ve Ankara’yı içeren üç günlük ziyareti de sembolik bir karakter taşıyordu.
Öyle de oldu.
Hem Türkiye’ye giderken yanında götürdüğü heyette yer alan konuklar ve başta Sirkeci Garı olmak üzeri ziyaret ettiği yerler, buluştuğu, görüştüğü kişiler, hem de ziyaretin ilk günü Sirkeci’deki misafirlerine ikram ettiği “Alman döneri” (aynı akşam da Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nun Tarabya’daki yazlık binasındaki yemekte de Türk sosu eşliğinde Alman sosisi ikram edilmiş, Alman lahana turşusu eşliğinde de Türk sucuğu) aslında bu ziyaretin özenle planlandığını gösteriyor.
Ancak Berlin’den dönercisiyle birlikte getirilen milli yemeğin bütün bu ziyarete damgasını vurması kaçınılmazdı. Dolayısıyla yedi yıldır Alman devletinin başında olan ve üç yıl daha bu görevi sürdürecek olan konuğun ziyareti iki ülke tarihine “döner diplomasisi” kavramıyla geçti... Heyetinde yer alanlar, ziyaretler, mesajlar Berlin’den getirilen 60 kiloluk dondurulmuş dönerin gölgesinde kaldı.
Örneğin son zamanlarda Alman edebiyatının önde gelen isimleri arasına giren Yazar-Şair Dinçer Güçyeter’in Berlin’den gelen heyette yer aldığına dair bilgi ziyaretle ilgili haberlerde ya hiç yer almadı ya da bir iki satırla geçiştirildi. Ya da Steinmeier’in çağdaş Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Orhan Pamuk’a ve eserlerine ve tabii onun “Masumiyet Müzesi”ne olan yakın ilgisi de dönerli haberler içinde hak ettiği yeri bulamadı.
∗∗∗
Ziyaretin resmi gerekçesi Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkilerin 100’ncü yıldönümüydü.
Güncel politika tabii ki daha öncelikli, ancak yine de bu 100 yıl öncesine kısaca bir göz atmaya engel olamaz. 100 yıl önce her iki ülkeye egemen olan ve bu ülkeleri yüzbinlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan emperyalist paylaşım savaşlarına sokan hanedanlıklar yıkılmış, tarihin çöplüğüne atılmış, her iki ülke de cumhuriyet kurulmuş, siyasi güç “halkın temsil” iddiasındaki meclislere geçmiş, yani tarihi açıdan “ileriye doğru” adımlar atılmıştı. Her iki ülke de bu 100 yıl boyunca oldukça sancılı ve farklı süreçler geçirdi, ama aralarındaki ilişkiler hiç bir zaman “iyi” olmadı, ama sonuçta hem siyasi, hem askeri, hem de ekonomik olarak aynı dünyanın bir parçası oldular. İki ülke ve halkları arasındaki ilişkiler 1961’de başlayan ve halen devam eden işgücü göçüyle daha da iç içe geçti.
Steienmeier, son yedi yıldaki görevi sembolik boyutlarda da olsa bu 100 yıllık sürenin son çeyreğinde Almanya’da çok önemli siyasi sorumluluklar, makamlar üstlenen bir politikacı. Bu nedenle bu ziyaretinin iki ülke arasındaki siyasi ve sosyal boyutları sembolik de olsa anlamlı.
Bu göreve getirilmeden önce, Angela Merkel’in başbakanlığındaki Hıristiyan ve sosyal demokrat koalisyon hükümetlerinde iki kez toplam sekiz yıl dışişleri bakanlığı yaptı (2005-09 ve 2013-17) ve Almanya’nın Türkiye politikasının önde gelen mimarlarındandı. Daha önce Gerhard Schröder liderliğindeki Sosyal Demokrat-Yeşil koalisyon hükümeti döneminde de uzun süre (1999-2005) Başbakanlıktan Sorumlu Devlet Bakanı’ydı ve Schröder’in yakın çalışma arkadaşı olarak bu dönemin politikalarının belirlenmesinde stratejik sorumluluklar üstlenmişti. Bu dönemdeki bir önemli görevi de ülkenin istihbarat örgütlerinin koordinasyonuydu. 2009’daki genel seçimlere de federal başbakan adayı olarak girmiş, bunu takip eden dört yıllık dönemi de SPD’nin Federal Meclis Grup Başkanı ve meclisteki muhalefetin lideri olarak geçirmişti.
Yani üstlendiği siyasi görevler ve sorumluluklar gereği Türkiye’yi ve Türkiye’nin son zamanlarda daha da artan önemini yakından bilen bir politikacı.
∗∗∗
Ukrayna ve İsrail konusunda ya da diğer konularda Türkiye ile Almanya arasındaki ayrılıkların böyle bir ziyaretle giderilmeyeceğini en iyi bilenlerden biri de o. Nitekim Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapılan görüşmelerden sonraki açıklamalar da bunu gösteriyor. Dolayısıyla ziyareti bazılarının belirttiği gibi “Türkiye ile Almanya arasında yeni bir dönem!”in başlangıcı olarak göremeyiz. Steinmeier’in insan hakları, hukuk devleti, demokrasi konusunu genel geçer ifadelerle geçiştirmesi de zaten bekleniyordu. Onun “vazgeçilmez ortaklık” vurgusu da önemli. Bu da bir diplomatik açıklama olabilir. Ancak insanlığı Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğine taşıyan uluslararası krizlerin yoğunlaştığı bir dönemde bunun başka anlamı da olabilir.
***
Bu arada Steienmeier’in “dönerli diplomasi”nin başlattığı tartışmalar Almanya’da devam ediyor...
Kimileri onu Türk toplumuyla ilgili klişelerin esiri olmakla, Türk kültürünü, Türklerin Almanya’ya katkısını “döner”e indirgemekle eleştiriyor. Bunların kısmen de olsa haklı oldukları yanlar var.
Ancak bu vesileyle onun verdiği, vermek istediği sıcak mesajı görmemezlikten gelemeyiz:
“Kalbin yolu mideden geçer” (ki Almanların da neredeyse bunun aynısı bir atasözü var: “Liebe geht durch den Magen”). Fotoğraflarda görülen elinde döner bıçağı, üzerinde önlüklü halinden acemiliği belli oluyor. Ama kimse onun bu konuda samimiyetsiz olduğunu söyleyemez. .
Almanya’da yaygın olarak özel olarak hazırlanan ekmek içinde, bol salata ve sos eşliğinde satılan döner Türkiye’dekinden farklı ve bunun da Alman “fast food” kültürünün gelişimiyle ilgisi var. Yaygınlaşması ve diğer “fast food”ları geride bırakmasının en önemli nedeni sadece görece ucuzluğu değil, tazeliği ve içeriğindeki zenginlik de önemli...
Ama bu gelişimin bir de sosyal temeli var. Almanya’daki döner sektörü, Türkiye kökenli göçmenlerin buradaki yerleşik hayata geçme sürecinin – kimilere göre de hayatta kalma arayışlarının, mücadelelerinin – bir sonucu. Alman ekonomisine yılda yedi milyar euroluk katkısı olan, binlerce insanın emeğini kazandığı bir sektörden söz ediyoruz. Türkiye’deki orjinalinden farklılaşmış da olsa bir Türk ürünü olarak dönerin devletin en üst düzey temsilcisi tarafından böylesine sıcak mesajlarla, “bizim” diyerek benimsenmesi önemli bir gelişme.
Nereden nereye?
Bir dönemler Almanya’daki Türk göçmenlere yönelik ırkçı seri suikastlar “döner cinayetleri” olarak isimlendirilmişti. Toplumun yaygın olarak kullanılan bu kavramın insanlık dışılığı, ancak bu cinayetlerin arkasında bir neo nazi terör örgütünün olduğunun ortaya çıkmasıyla farkedilmişti. Şimdi ise cumhurbaşkanı bizzat döner keserek, misafirlerine ikram ediyor. (Tabii bunu yapan ilk politikacı o değil. Daha önce de bunu Başbakan Angela Merkel de Berlin’de katıldığı çeşitli etkinliklerde benzer pozlar vermişti).
Steienmeier’in döneri öne çıkarırken Türkiye kökenli bilim insanlarının, sanatçıların, sporcuların, politikacıların, girişimcilerin ve emekçilerin Almanya’ya katkılarını yeterince onore etmediği eleştirisi ise haksız. Ziyaretinin ilk durağı olarak Sirkeci’yi seçerek ve orada yaptığı konuşmada "Bugün ülkemizde yaklaşık üç milyon Türk kökenli insan yaşıyor ve toplumumuzu şekillendirmeye ve biçimlendirmeye yardımcı oluyor. Ülkemizin inşasına yardımcı oldular, ülkemizi güçlü kıldılar ve toplumumuzun kalbinde yer aldılar" diyerek bunu yaptı zaten.
Bu tartışmaya katılan bazıları korono aşısını bularak, insanlığı belki de çok büyük bir felaketten kurtaran Prof. Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin çiftini hatırlatıyorlar.
Sadece onlar değil, başka parlak bilim insanları da var. Ama onları böyle sembolik heyetlere sıkıştırmaya kalkışmak büyük hata. Öyle büyükler ki, zaten sığmazlar bu formatlara...