Almanya sonunda savaşın başından beri hükümeti sıkıştıran, sadece devletin geçmiş dönemlerdeki yöneticilerini değil, halen görevde olan en üst düzey temsilcilerini, örneğin Cumhurbaşkanı Steinmeier’i, Başbakan Scholz’u ve bakanları her fırsatta Rusya’nın yanında olmakla, Ukrayna’ya yardımı geciktirmek ve engellemekle, suçlayan, bunu yaparken de çok iyi bildiği Almanca’nın argosundan yararlanan, açıkça hakaretlerden kaçınmayan Andrij Melnyk’den sonunda kurtuluyor.

Son haberlere göre Ukrayna’nın Almanya’daki Büyükelçisi Melnyk, önümüzdeki günlerde Berlin’deki görevinden ayrılacak ve Dışişleri Bakanı Yardımcısı görevini üstlenmek üzere ülkesine dönecek.

Almanya’da önce Hamburg Başkonsolosu (2007-12) olarak beş yıl, 2015 yılından bu yana da büyükelçi olarak Berlin’de görev yapan Melnyk’in faşist Ukrayna milliyetçisi Stefan Bandera’yı (1909-1959) bir “kahraman” olarak savunduğu için görevden alındığı ileri sürülüyor. Ancak Alman medyasındaki bu iddialarla ilgili Ukrayna tarafından resmi bir açıklama yok..

Savaşın başından bu yana Melnyk’i starlaştıran ve devletin en üst düzey yönetilerine yönelik haraketlerine, diplomatik gelenekleri çiğneyerek yaptığı eleştirilere rağmen koruyan ana akım medya bu atamayı bir “gecikmiş bir görevden alma” olarak yansıtıyor. Ancak onun şimdi de ülkesinin tüm büyükelçilerinin amiri olan dışişleri bakanının yardımcılığına getirilmesinin aslında bir “ödüllendirme” olduğuna dikkat çeken tek bir yorum bile yok. Putin’i Hitler’le eş görmeye ve göstermeye devam ediyorlar, ama tarihe bir nazi işbirlikçisi ve faşist katliamcı olarak geçen Bandera’yı savunmaya devam eden bu diplomatın bundan sonra Ukrayna’nın tüm dış politikası yürütecek ekibin zirvesinde yer alacak olmasını eleştirmiyorlar.

Ukrayna’daki savaşla ilgili gelişmeleri yakından takip edenler 1959’da Münih’te bir KGB ajanı tarafından öldürülen Stefan Bandera’ı da bilirler. 1929’da Viyana’da kurulan Ukrayna Milliyetçiler Örgütü’nün (OUN) liderleri arasında yer alan Bandera, 1934’te Polonya İçişleri Bakanı’nın öldürüldüğü suikasttan dolayı mahkum olmuş, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla da serbest kalmış bir politikacı. Savaş döneminde Alman ordusu tarafından işgal edilen Polonya’da ve Sovyetler Birliği’nin batısındaki bölgelerde örgütüyle birlikte nazilerin hizmetine giren Bandera’nın bu dönemde yüzbinlerce Polonya ve Sovyetler Birliği vatandaşının katledilmesinden birinci derecede sorumlu olduğu tartışmasız bir tarihi gerçek. Öldürülen bu insanların büyük bir bölümü Yahudilerden oluşuyordu. Bandera’nın günümüzün “modern” ve “demokratik” Ukraynası’nda Bandera’nın bir kahraman olarak görülmesi yeni bir şey değil. Batı dünyasının demokratik kamuoyunun duyarlılıklarını dikkate alarak bu konuyu öne çıkarmıyorlar, ancak uzun süredir devlet eliyle temize çıkarmaya çalışıldığı biliniyor. Bandera’yı bir “kahraman” olarak gören ve bu katliamlarda rol aldığına dair kanıt olmadığını ileri süren Büyükelçi Melnyk de bunu yapıyordu. Bu konuda geri adım atmaması onun Almanya’daki demokratik kamuoyunun tepkilerini umursamadığını gösteriyordu. Bandera’yla ilgili değerlendirmelerini geri almadı, ancak Yahudi karşıtı olmadığını açıklamakla yetindi.

***

Melnyk’in Bandera’yla ilgili son açıklamaları olmasaydı da görevde kalması beklenmiyordu. Bu konudaki tutumu uzun yıllardır gündemdeydi. 2015’te büyükelçi olarak göreve başladığında ilk yaptığı işlerden biri Bandera’nın Münih’teki mezarını ziyaret edip, çelenk koymak ve onun “Ukrayna halkının bir kahramanı” olarak gördüğünü açıklamaktı. Kamuoyu bu konudan esas olarak Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen’in dönemin hükümetine yönelik Federal Meclis’e verdiği soru önergesiyle haberdar olmuştu. Alman hükümeti cevabında Bandera’nın bir nazi işbirlikçi olarak görüldüğünü açıkladı, ancak elçinin bu kafa tutuşuna karşı sessiz kaldı. Melnyk, kamuoyundan da büyük bir tepki görmedi, medya onun bu tutumunu görmezden geldi. Ancak geçen hafta gerçekleştirilen bir söyleşide bunu tekrarlaması muhtemelen bardağı taşıran son damla oldu.

Aslında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının başladığı günden bu yana Almanya’da ana akım medya organlarındaki açıklamalarıyla sürekli gündemde olan Melnyk’in özellikle Steinmeier ve Scholz’la ilgili hakaret içeren açıklamalarının ardından bu görevi sürdüremeyeceği belliydi. Steinmeier’i neredeyse Putin’in yardakçılığıyla suçlamış, Scholz’a da “hakarete uğramış çiger sosisi“ (beleidigte Leberwurst / Almanca’da abartılı incinme tepkisi verenlere karşı kullanılan aşağılayıcı bir deyim) demişti.

Melnyk, bu ve benzeri çıkışlarına rağmen uzun süre Alman medyasınca ve muhalefetteki merkez sağ partinin yıldızı olmayı sürdürdü. Onların da işine geliyordu anlaşılan. Onlar da Almanya’nın bir an önce topyekün Ukrayna’nın yanında yer almasını savunuyor, hükümetin bunu geciktirdiğini savunuyorlardı. Elçi’nin çıkışları hükümetten ve hükümeti oluşturan partilerden bile ciddi bir tepki görmedi. Ukrayna yönetimi de onu bu skandallardan hemen sonra görevden almayarak, hem zaman kazandı, hem de özünde elçinin bu çıkışlarını bir soru olarak görmediğini gösterdi. Ancak bu arada Ukrayna’ya en ağır silahları göndermeye başlayan bir ülkede devletin en üst iki yöneticisine böylesine ağır tutum almış bir diplomatın eninde sonunda geri çekilmesi kaçınılmazdı. Zaten bu arada ülkesinin en yakın müttefiki Polonya’nın ya da İsrail’in onun bu çıkışlarına karşı tepkisiz kalması da mümkün değildi. Elbette her iki ülkenin tepkileri oldukça yumuşak oldu, bunların kendi resmi görüşlerini yansıtmadığını açıklayan Ukrayna Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasını yeterli buldular.

Ukrayna meşru bir ülke. Ve geçmişte bu meşruiyetini kabul etmiş bir ülke tarafından saldırıya uğradı. Kendisini savunuyor ve bunu nereye kadar süreceğine elbette sadece Ukrayna halkı karar verebilir. Bu önemli. Ancak bu savunma hakkı meşru diye gözardı edilen gerçekler de önemli. Her savaşta olduğu gibi şimdi de ilk önce “gerçeklerin öldüğü” görülüyor.

ABD ve NATO’nun sözcüleri her fırsatta savaşın mutlaka Ukrayna’nın zaferiyle bitmesi gerektiğini, bu nedenle de çok uzun süreceğini açıklayarak, diplomasi yoluyla çözüm arayışlarını susturuyorlar. Ukrayna’nın yanında yer alan batı ittifakındaki ülkelerdeki ana akım medya kamuoylarına başından beri bu savaşın demokrasiyle diktatörlüğün çatışması olarak göstermeye çalışıyor. Ukrayna’yı batı demokrasinin değerlerini, insan haklarını savunan bir ülke olarak gösteriyor.

Çaykovski’nin eserlerinin yorumlayan konserlerin, Dostoyevski’nin, Tolstoy’un kitaplarının yasaklanmasının ardındaki demokrasi karşıtlığını görmüyorlar. Yasadışı faşist milis çeteleri olarak kurulan ve ancak bir süre önce üniforma giydirilerek silahlı kuvvetlere entegre edilen örgütlerin (örneğin daha sonra “Azak Özel Harekat Birliği” adını alan “Azak Taburu”) militanlarının, Rusya’nın işgaline karşı savaştıkları için, demokrasiyi ve batı değerlerini savunan savaşçılar olarak gösterilmesine itiraz etmiyorlar. Hatta bunlar artık “aşırı sağcı değil” diyen sözde uzmanların görüşlerini öne çıkarıyorlar.

Bütün bunlar elbette Rusya’nın saldırısını haklı çıkarmaz. Ancak bu bir çıkarlar savaşı, değerler değil. Büyükelçi Andrij Melnyk’yi artık Avrupa Birliği’nin müstakbel üyesi ve NATO’nun da “de facto” üyesi olan Ukrayna diplomasisinin zirvesine doğru ilerleten atama kararı da “değerler”in ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Bu arada yeniden gündeme gelen “kahraman” Stefan Bandera’nın tarihiyle ilgili araştırmalarda karşımıza çıkan iki ilginç ayrıntıyı da aktaralım:
Ukrayna’nın yakın tarihinde son gelişmelerin kahramanı Melnyk’le aynı ismi taşıyan bir “kahraman” daha var.

Bu Andrij Menyk (1890-1964) de Bandera gibi bir nazi işbirlikçisi, o da Ukrayna Milliyetçiler Örgütü’nün (OUN) liderlerinden. O da II. Dünya Savaşı’nda Alman ordusuyla birlikte savaşmış, Bandera gibi yaşamını savaştan sonra Almanya’da sürdürmüş ve son nefesini bu ülkede vermiş (Köln 1964). Bu isim benzerliği bir akrabalık ilişkisinden mi kaynaklanıyor, yoksa başka bir nedeni mi var, bilmiyoruz. İnternet taraması Alman medyasının da bu benzerliği önemli bulmadığı izlenimi veriyor.

Diğer ayrıntı da şöyle: Bandera’yı savaştan sonra yerleşiği Münih’te öldüren KGB ajanı da Ukraynalı. Bir süre sonra taraf değiştirmiş Alman ve Amerikan istihbarat örgütlerinin hizmetine girmiş. Bu da ilk bakışta önemsiz bir ayrıntı gibi görülüyor. Belki de gerçekten önemsizdirler. Ama bilmekte yarar var.