Almanya savaş öncesinde Ukrayna’ya en fazla maddi yardımda bulunan ülkeydi. Savaşın başlamasının ardından bazıları bir kaç günlük gecikmelerle de olsa transatlantik ittifakın aldığı yaptırım kararlarına katıldı. En önemlisi milyarlarca euro harcanarak tamamlanan doğal gaz hattı Kuzey Akım 2’nin hizmete açılmasını iptal etti. Daha da önemlisi tüm yasal engellere rağmen Ukrayna’ya doğrudan silah yardımında da bulunmaya başladı. Savaştan kaçarak Almanya’ya gelen Ukraynalıları yerleştirmek için federal hükümetten en küçük belediye kadar ülkeki tüm yürütme organları, sivil toplum kurumları seferber olmuş durumda. Rusya’daki kent ve kasabalarla 60-70 yıldır devam eden “kardeş kent”lik yapan yerel yönetimlerin hemen hepsi bu ilişkileri kopardı ya da dondurdu. Gerçekleştirilen kitlesel barış eylemlerinde binlerce kişi Ukrayna bayrakları altında yürüyor. Ancak bütün bunlar Ukrayna’yı memnun etmeye yetmiyor.

***

Ukrayna kendi açısından haklı görünüyor. Çünkü kısa süre içinde Almanya’nın Ukrayna’ya yönelik ekonomik yaptırımlarının bazı istisnalar içerdiği görüldü. Tüm Rus bankalarının hepsi uluslararası Swift sisteminden çıkarılmamıştı. Almanya’nın Rusya’dan kömür, petrol ve doğal gaz ithalatı da devam ediyordu. Hükümet enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığı ortadan kaldırmak için acil çözüm arayışlarına geçti, ancak kısa vadede bunların sonuç vermesi mümkün değil. Almanya’nın Rusya’dan enerji ithalatını tamamen durdurması halinde, ülke ekonomisinin çok ağır bir darbe alması, kış ortasında milyonlarca konutun ısıtacak yanıt bulunamaması, birçok fabrikanın üretimi durdurmak zorunda kalması, dar gelirli insanların kaldıramayacakları ulaşım masraflarıyla karşı karşıya kalması ya da özel araçlarıyla işlerine gidemez hale gelmesi sözkonusu. Ekonomi Bakanı Habeck, Almanya için büyük bir kitlesel işsizlik ve yoksulluk riskine işaret ederek bu yöndeki çağrılara karşı çıkıyor. Ancak ABD’nin Rusya’dan çok eleştirilen petrol ithalatını durdurmasından sonra Almanya’nın da aynısını yapması yolundaki dış baskı artıyor. Ülke içinden de bu taleplere destek var. Eski Cumhurbaşkanı Gauck’un “Hürriyet için bir kere de üşüsek ne olur” anlamına gelen sözleri merkez sağ ana muhalefet partisinden de destek bulmaya başladı.

***

Almanya’nın Rusya’dan ithal edilen enerji kaynakları nediyle Moskova’ya her gün yüz milyonlarca euro ödemede bulunmak zorunda olması ve böylece “Putin’in Ukrayna’ya yönelik savaşına finansal destekte bulunmaya devam ettiği” suçlamasına daha ne kadar dayanacağı belli değil. Ancak gözlemciler tıpkı diğer yaptırımlarda olduğu gibi, bu konuda da hükümetin direnişinin fazla sürmeyebileceğine işaret ediyorlar.


Ukrayna Devlet Başkanı Zelenkski de önceki gün Federal Meclis’e bağlanarak yaptığı ve birçok tv kanalından naklan yayınlanan konuşmasında da doğrudan olmasa da buna değinerek, Almanya’ya ağır eleştiride bulundu. Bir gün önce ABD Kongresi’ne yaptığı “teşekkür” konuşmasının aksine oldukça soğuk bir tavır takınan Zelenski, Avrupa’da savaş bölgesiyle “rahat içindeki” bölgeler arasında bir “hayali duvar” çekildiğini işaret ederek, “bu duvarı yıkması” için doğrudan Başbakan Scholz’a çağrıda bulundu. Bunu yaparken 1987’de Berlin Duvarı önünde Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçov’a yaptığı “Bu duvarı yıkın!” çağrısındaki sözleri tekrarlayan Zelenski, II. Dünya Savaşı’nda yaşananlardan dolayı Almanya’ya bu bölgede “tarihsel sorumluluğu” olduğunu hatırlattı ve Rusya’yla enerji bağlantılarına ilişkin eleştirisini dile getirirken sarfettiği sözler, Almanya’yı neredeyse ekonomik çıkarları nedeniyle insani değerleri önemsemeyen bir ülke gibi gösterdi.

Bu konuşmadan sonra muhalefet partilerinin konuya ilişkin tartışmayı içeren bir gündem değişikliği talebinin kabul edilmemesi, Zelenksi’den verilen destek nedeniyle teşekkür bekleyen hükümet partilerinin yaşadığı hayalkırıklığından kaynaklanabilir. Ancak önceden duyurulan ve konuyla ilgili kamuoyunun naklen izlediği bu konuşmanın ardından meclisin hiç bir şey olmamış gibi sıradan günlük işlerine dönmesi de hükümetin hanesine büyük bir “saygısızlık” olarak yazıldı.
Almanya (ve Avrupa Birliği’nin liderliğini paylaştığı Fransa), Ukranya krizine çözüm bulabilmek için yürüttüğü çabaların başarısız olması ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusunda diğer ülkelerin arkasında kalması nedeniyle transatlantik ittifak içinde insiyatif geliştirme yeteğini yitirmiş gibi. Polonya’nın insiyatifiyle AB üyesi üç ülke liderlerinin Kiev’e yaptığı riskli destek ziyaretinin ardından ortaya çıkan tablo da bunun bir diğer göstergesi. Polonya Başbakanı Morawiecki, Alman basınına açıklama yapıp “Scholz da Kiev’e gitmeli!” diyerek Berlin’e akıl veriyor ya da kafa tutuyor.

Almanya, maddi ve manevi maliyeti çok büyük çabalarına rağmen bu önemli krize çözüm arayışlarında sadece Polonya’nın değil, Türkiye’nin bile gerisinde kalmış durumda. Artık Alman hükümeti de, kamuoyu da Türkiye’nin de garantör ülkeler arasında yer alabileceği bir ateşkes ve barış sürecini bekliyor.

Bu arada Scholz’un sosyal demokrat ve yeşil ağırlıklı yeni hükümetin başı olarak Türkiye’ye yaptığı ilk ziyaret, ikili ilişkilerin geleceği açısından merkez sağ ağırlıklı hükümetin politikalarını aynen süreceğini de gösterdi. Kimi kesimlerin özellikle yeşiller partisi içindeki Türkiye’deki AKP iktidarına yönelik tutumun iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyebileceği, Almanya’nın Türkiye’deki demokrasi güçlerinden yana ağırlık koyabileceği yolundaki beklentilerinin reel politikaya ne kadar yabancı olduğu da böylece görüldü.

Asıl konumuza yeniden dönersek, Alman hükümeti’ne yönelik Rusya’yla enerji alışverişini tamamen sıfırlama doğrultusundaki baskı ve beklentiler her geçen gün artıyor. Kısa süre içinde barış sağlanmaza hükümetin işi zor.
Hükümet Zelenski’nin kendisinden beklediği adımları atarsa bunun ülke içindeki ekonomik bedeli ağır olacak, ayrıca bu durum siyasi istikrarı da etkileyecek.

Rusya’nın saldırısının neden olduğu yıkımlar nedeniyle seslerini fazla çıkaramayan barış güçleri, artan enflasyonun yükünü sırtlanmak zorunda kalan yoksul kesimlerin desteğini alabilir ve böylece hükümetin silahlanma konusundaki politikalarına muhalefet kitleselleşebilir. Bu durumda hükümeti oluşturan koalisyon partilerinden SPD ve Yeşiller’in sol kanadı da Başbakan Scholz’un neredeyse oldu bittiye getirdiği silahlanma harcamalarına karşı itirazlarını daha yüksek sesle dile getirmeye başlayabilir.