Ankara Valiliği 18 Kasım 2017 tarihinden başlayarak Ankara sınırları içerisinde ‘cinsellik, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimin’ sınırlarını çizdi. Bir sonraki adım olarak bu sınırların dışında kalanları Ankara il sınırının da dışına çıkarmayı akıl ederse ‘operasyonu’ tamamlamış olur. OHAL ona böyle bir yetki verebilir. O zaman Ankara İl Sınırı yazan tabelaların altına, gönül rahatlığı ve vazifesini yerine getirmiş olmanın iç huzuruyla “aileye mahsus” da yazabilir, yakışır…

Valiliğin yasaklama metnine baktığımızda hak vermemek elde değil! Ama öncelikle bir konuda takdir edilmeleri de gerekli. LGBTT ve LGBTİ kısaltmaları ve açılımlarını kullanmalarındaki özen, konu hakkında ilgi ve bilgi sahibi olduklarını gösteriyor. Eskiden “cinsi sapık” der geçerdi bürokratlar. Bu bağlamda devletin görünen sakilliğin tersine bir modernleşme/ gelişme gösterdiği bile iddia edilebilir. Bir takım Sivil Toplum Örgütleri diye tanımlaması da önemli.

Metni sağduyulu bir nesnellikle okuduğumuzda Valiliğin halisane niyetini ve devletin başkentini koruma çabasını görmemek mümkün değil.

“…tarafından, ilimizin muhtelif yerlerinde birtakım toplumsal hassasiyet ve duyarlılıkları içeren sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi vb. etkinliklerin gerçekleştirileceği şeklinde bilgiler elde edilmiştir. Söz konusu paylaşımlarla halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edeceği, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkabileceği; ayrıca kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği göz önünde bulundurulduğunda yapılmak istenen organizasyona katılacak olan grup ve şahıslara yönelik olarak; birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle de bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği ve provokasyonlara neden olabileceği değerlendirilmektedir.”

Valilik, neyi biliyor? Cinsellik, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim konuları konuşulup, tartışılırsa ilkin çok duyarlı ve hassas olunan ‘errkek millet’ vasfının sorgulanması riskinin doğacağını. ‘Errkek’liğin, kendisi gibi olmayan cinsellikleri ezen, sömüren ve hizada tutan egemen sınıf karakteri olduğunun açığa çıkacağını biliyor.

Kimin sağlığı, ahlakı, hak ve özgürlüğü tehlikeye düşecek? Errkek ahlakı; yani eğer bir kadın, çocuk, yaşlı sokakta yalnız geziyorsa, giysileri ‘kışkırtıcıysa’, örneğin gece yarısı işten çıkıyor olsa da belediye otobüsüne yalnız binmişse, hatta çalışıyorsa o kişinin başına geleni ‘hak ettiğini’ vaaz eden errkek ahlakını.

Peki, bu sorgulamayı kimler yapacak? Valiliğin en çok korktuğu nokta burası. Bu konular konuşulmaya başlayınca cinsel yönelimi heteroseksüel olan erkek ve kadınlar, kendilerinin de ‘errkek’lerce baskı altında olduklarını anlamaya başlayacaklar.
Ben öyle bir erkek, öyle bir kadın olmak istemiyorum. Ben sadece cinsel yönelimi heteroseksüel olmak dışında LGBTİ bireylerden farkım olsun istemiyorum; cinselliği, bir baskı, denetim ve sömürü alanı olarak değil sadece kendi özgür iradesiyle yaşayan birey olmak istiyorum, demeye başlayacaklar.

Valiliğin kendilerini koruduğunu sanan heteroseksüeller, aslında asıl hedefin kendileri olduğunu, Valiliğin asıl heteroseksüelleri baskı ve denetim altında tutmayı amaçladığını anlamadıkları sürece ‘errkek’ şiddetinin süreceğini de bilmeliler.

Not: Bahar döneminde tıp fakültesi öğrencilerine cinsellik ve cinsel yönelim dersim var. Bu yasaklama kapsamına giriyor mu bilemedim. Bir zahmet, bir açıklama, durduk yerde ‘terörist’ olmayayım…