Sevgili BirGün okuru… Bu gazetede uzun yıllar çalıştım. BirGün’ün bendeki anlamını anlatmaya kalksam sayfalar sürer. O yüzden sizin bu gazeteye yüklediğiniz anlamla daha fazla ilgileneceğim. Cortazar’ın bir öyküsünde geçer. Yaşlı bir adam bir gazeteyi okur ve bankın üzerine bırakır. O artık aynı gazete değildir çünkü sağa sola bırakılacak bir tomar kâğıttır artık. Basılı kâğıt tomarı ona yaklaşan genç için yeniden bir gazeteye dönüşür, ta ki delikanlı onu okuyup bitirip başka bir yere fırlatana dek. Bu böyle sürer gider.

BirGün de elden ele gezdikçe, dilden dile dolaştıkça dönüşür. Halkın umudunda, direnişinde, karamsarlığa düştüğü anlarda… Her defasında üzerine bir anlam yüklenir. Cerattepe’de, grevdeki fabrikalarda, kadınların özgürlük kavgasında, çocuklarımızın tarikatların elinden kurtarılması için mücadelede, adalet arayışlarında, alnımızın akı Gezi’de…

Çağı kavramak, anlamak ve değiştirmek… Tüm olanaksızlıklara karşın yürümek, yürürken gülebilmek… Belki de gazetemizin bugün yüklendiği anlam bu. Bir gazeteden beklenilenin çok daha fazlasına namzet olmak… Son zamanların modasıyla “nasipse aday” olmak… Adaylık deyince korkmayın. BirGün sizi hayal kırıklığına uğratmaz, “o gece neredeydi” dedirtmez. Matbaadadır, sokaktadır, bilgisayarın başındadır. Hicviyle şaşırtır, söylediğiyle değil.

Bugünlerde yeni bir düş kırıklığı adayımız daha var: Yerel seçimler. Her seferinde bir şeylerin değişeceğine inanıp sonrasında yaşadığı buhranla ülkeden umudu kesenlerin sahneye çıkışına az bir zaman kaldı. Kimseyi suçlamanın anlamı yok. Her dönem aynı şeyi deneyip aynı sonucu alan muhalefet partileri bıkmadıkça… Birileri yine “İyi adayların iyi sonuç vereceğini” düşünerek kapalı kapılar ardında “istişare” halinde. Yerel seçimlerde adayın isminin, ilişkilerinin, geçmiş icraatlarının rolü elbette ki yadsınamaz fakat girilen 10 seçimde de aynı mantıkla kaybedildiğine göre, bu tarzın İslami faşizmi yıpratmadığı, aksine 2 yılda bir kendine meşruiyet sağlayarak çatlaklarını kapattığını anlamak gerek.

Fıkra bu ya… Nasreddin Hoca ile bir arkadaşı balık yiyormuş. Hoca balığın kafasını yemek istemiş, “sen de gövdesini yersin” demiş arkadaşına. Arkadaşı “neden” diye sorunca Hoca, balığın baş kısmını yiyenin daha akıllı olacağını söylemiş. Arkadaşı uyanık ya, akıllı olmak için hemen balığın kafasını yiyip gövdesini Hoca’ya bırakmış. Hoca bir güzel doymuş ama o doyamamış. “Ben hiç doymadım, bu işte bir iş olmasın” diye sormuş uyanıp. Hoca dönmüş; “şimdi akıllandın işte” demiş. Akıllanalım bir zahmet... Daha kaç seçim geçecek? Ekonomik krizin halkın gündelik yaşamını giderek daha fazla etkilediği, yiyici bürokratların sefa sürdüğü, gerici, kadın düşmanı meczupların yurttaşların yaşamını kıskaca aldığı bir koşulda iktidarı yıpratacak, aşağıdan yukarı bir dalga yaratacak hamleler yapılamıyorsa adayın niteliği/çok çalışması en fazla birkaç puan eksi artı yazacaktır.

Şu an kimle konuşsanız muhtemelen “şu yerel seçimde İstanbul’u ya da Ankara’yı bir alalım sonra bakarız, bunlar tepetaklak gider abi” diyecektir. İktidar partisi büyükşehirleri kaybetse, muhalefet için fena mı olur? Tabii ki iyi olur ama “seçimde keramet vardır” diye bekleyip durmak da pek anlamlı değil. Köyde bir çoban varmış izdivaca yeltenmiş, çağırmış imamı ki kıysın nikâhını… İmam bakmış damat boyuyla posuyla orada da ortada gelin yok. “Alay mı ediyorsun, nerede gelin” demiş imam kızarak. “Hocam” demiş Çoban, “nikâhta keramet vardır, sen şu nikâhı bir kıy hele, gerisi çorap söküğü gibi gelir.” Bu hangi yörenin hikâyesi derseniz İzmir Karşıyaka derim, çünkü şu an ben uydurdum.
BirGün’de nadiren de olsa yazılar yazdım. Fakat düzenli yazarlığımın bu ilk yazısının bendeki anlamını anlatmaya kalksam sayfalar sürer. O yüzden sizin bu köşeye yüklediğiniz anlamla daha fazla ilgileneceğim. Eşitlikten, adaletten, laiklikten, emekten, hayatın her alanında direnmekten bir an olsun vazgeçmeyen BirGün okuru… Size sevgi, size selam... Hoş bulduk.