Güney Afrikalı yazar Damon Galgut, yine Delidolu’dan çıkan 2021 Booker Ödülü sahibi Vaat adlı romanında, Swart ailesinin dağılışını ve siyahi hizmetçilerine söz verdikleri bir vaadi gerçekleştirememe hikâyelerini anlatıyordu.

Kavganın ortasındaki sıradan insanın çığlığı

Hayat, karşımıza kendimizi anlamlandırabileceğimiz seçimler sunarken, o yol ayrımlarında bizi durduran bir şey vardır: Geçmişimiz. Bu yükten kurtulup seçim yapabilenlerle, geçmişin zincirine bağlı kalanlar arasındaki farka da travma diyebiliriz. İşte bunları düşündüren bir kitap çıktı, adı da Domuzların Güzel Çığlıkları.  

Güney Afrikalı yazar Damon Galgut, yine Delidolu’dan çıkan 2021 Booker Ödülü sahibi Vaat adlı romanında, Swart ailesinin dağılışını ve siyahi hizmetçilerine söz verdikleri bir vaadi gerçekleştirememe hikâyelerini anlatıyordu. İlahi anlatıcının ben anlatıcıyla birleştiği, kimi zaman bilinç akışıyla harmanlanan özgün bir teknik kullanan Galgut, edebiyat çevrelerinde büyük etki yaratmıştı. Domuzların Güzel Çığlıkları ise yazarın 1991 yılında yazdığı, “dilinin ritmi kulağına ahenksiz geldiği için” yeniden elden geçirdiği bir roman. Kitap, Mert Doğruer’in yine tertemiz çevirisi ve Ümit Mutlu’nun özenli editörlüğü ile dilimize kazandırıldı. Kimi zaman uzun öyküye yakın duran bu roman, öldürülen bir domuzun sesiyle uyanıp o kanlı kesim sahnesi sırasında geçmişini ve travmalarını hatırlayan beyaz genç “Afrikaner” Patrick Winter’ın öyküsünü anlatıyor. Patrick, şıpsevdi annesiyle çıktığı ilginç yolculukta kendisini de arıyor, dünyada ne anlam taşıdığını keşfetmeye çalışıyor.  

Aynı zamanda içsel yolculukta Patrick’in kafasını karıştıran kişilerden ilki kuşkusuz annesi. Patrick’in annesi Ellen, kocasıyla boşanma sonrasında kendisini bir çeşit kimlik arayışına kaptırıp her türlü aktivizmi denemiş hiçbirisinde de tutarlı olamamış birisi. Bu arayış, duygusal anlamda da kendisini gösterince pek çok yeni aşka yelken açıyor ve son durağı siyahi militan sevgilisi Godfrey oluyor. Ellen karakterinin nezdinde, mücadeleyi çok da derinden hissetmeyen, “kendini gerçekleştirme vesilesi” olarak gören “orta sınıf aktivizmi” de inceden alaya alınıyor.  

Yolculuk dedik ya; Patrick, annesinin ricasıyla Godfrey ile tanışmak için Namibya seyahatine çıkmayı kabul ediyor. Sert mizaçlı militan karakter Godfrey’in, arkadaşlarıyla birlikte örgütlediği bir cenaze-gösteri gününün hemen öncesinde gerçekleşen bu karşılaşma, Patrick’in bağımsızlık yanlısı Afrika Halk Örgütü (SWOPA) üyeleriyle de tanışmasına fırsat verecektir. Güneybatı Afrika’nın Güney Afrika mandası altına girmesine karşı mücadele eden bu örgütün bir üyesi olan Andrey Lovell öldürülmüştür. SWOPA da onun için görkemli bir cenaze düzenlemektedir. Patrick, bu insanların militanlığı ve adanmışlığı ile annesinin kimi zaman cinsel dürtüleriyle kimi zaman öznel istekleriyle girdiği “aktivizm” şekilleri arasındaki farkı da hisseder. Ancak daha büyük bir arayış, geçmişindeki “düz ve çekingen adam” kimliği ile bugün gördüğü adanmış, cesur hayatlar arasında kendisini nasıl konumlandıracağıdır. Üstelik bu “sert adamlar” aralarına yeni birini alırken çok da konuksever davranmamaktadırlar. 

“İçimde sanki iki benlik savaş hâlindeydi, geçmişi olan iki farklı insan ve benimkiyle hiçbir ilgisi olmayan bir zihin. Bu kırılma benim ve hayatımın içinden geçiyor, başkalarının hayatının benimkiyle birleştiği yere kadar uzanıyordu.” Patrick’in bu sözlerle betimlediği içsel yolculuğunda en önemli engel yine istemeden içine düştüğü geçmiş yaşamıdır. Ailenin “ezik” çocuğu olarak görülüp, kulak kesen askerlerin arasında da korkak bilinip, intiharlara girişip, onu da beceremeyip, etrafında olup biten hiçbir şeye ses çıkarmadan büyüyüp geldiği “bugün”; dünün prangalarından kurtulabilecek midir?  

Bu psikolojik roman 1989’da ilk serbest seçimini gerçekleştiren Güneybatı Afrika’daki siyasi mücadeleleri arka planda verirken, toplumsal çalkantılar içerisinde yönünü arayan bireyin psikolojik buhranlarını da sunuyor. Kitapta “tarihi kazananlar yazar” dese de sıradan insanların yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla tarihin akışını değiştirdiğini bir kez daha hatırlatıyor bizlere…