Nesebi emperyalizm olanların antiemperyalizm çığlıkları attığı bir dönemdeyiz. Bir ‘Amerikan icadı’ olan siyasal İslamcılığın anlı şanlı devşirmelerinin, Amerikan karşıtlığında ön safta olmaları da öyle. Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığı kostaklanması, yerini mazlum milletleri Amerikan işgalinden kurtaracak kahramana bırakmak üzere.

Bu ali cengiz oyununu kuranın kendi canını kurtarma telaşı anlaşılabilir. İşler, o ve yakın çevresi için her geçen gün politik bir çatışmadan ‘adli bir suç’ bağlamına evriliyor. Herkesin bildiği ama görmezden gelmeyi tercih ettiği suçlar üstü örtülemez hale geliyor. Çekirdekte yer almayan, talandan büyük pay almayanlar kendi canlarının telaşına düşüyorlar. Bu işler böyledir; mafyada bile güçlü olduğu sürece babanın elini öpenler, çaptan düştüğü anda ilk tekmeyi atarak yeni babanın gözüne girmeye çalışırlar.

Durum buraya kadar anlaşılabilir. Ama ilk bakışta anlaşılmaz, hatta kimileri için şaşırtıcı olan gelişmeler de oluyor. RTE’nin “Ben Türkiye’yim” çağrısına elinde tuzla koşan epeyce insan, grup, örgüt de var. Öyle ki bazıları için özellikle sosyal medyada samimi hayal kırıklığı tepkileri oluyor. “Biz de seni adam bilirdik”, “Sen bu adamı nasıl savunursun” vs. vs. tarzı sitemlerle küfürler iç içe. Hayal kırıklığı tepkilerindeki eril dilin altını çizerek, neden böyle diye düşünmek gerekli.

Nasıl oluyor da yıllardır AKP ve/ ya da RTE karşıtı olarak bilinen, karşıtlık bayrağını en önde taşıyanlar şimdilerde “Asıl hedef Türkiye” diye RTE’yi sahiplenmeye başladılar? Yetinmeyip, suçlarla ilgili yayın yapanlara da “ülkesini, milletini sevmeyen hainler” ya da “Amerikan oyununu göremeyen aptallar” diye höykürüyorlar. Önce şu emperyalist saldırıyı durduralım, sonra biz kendi aramızda sorunumuzu çözeriz demeye getiriyorlar. Utanmasalar kol kırılır yen içinde kalır diye yolsuzlukların üzerini örtecekler.

Görünür gerekçe, ABD ve / ya da Rusya’nın ya da işte o ‘meşum büyük güçlerin’, Türkiye’yi bölmeyi ve bir Kürt devleti kurmayı planladıkları. Oysa bu görünür gerekçe, etnik düşmanlık ve milliyetçiliği, kurulmaya çalışılan cephenin tutkalı olarak kullanma gayretinden öte değil.

Olup biten, devrimci kriz başladığında herkesin kendi sınıf gemisine binmeye başlaması. RTE’nin “Aynı gemideyiz” sözü can havliyle atılmış bir çığlık değil, tersine bir toplanma çağrısı.

Türkiye’nin güncel ekonomik/ siyasi/ toplumsal krizinin kaynağı 12 Eylül Darbesi’yle başlayan neoliberal dünyaya eklemlenme süreci. Bu kriz Türkiye’ye de özgü değil. Neoliberalizm tüm dünyada yolun sonuna geldi. İnsanlığın ezici çoğunluğu için eğitim, sağlık, barınma, çalışma ve hatta hayat hakkı bile tehdit altında. Dünya zenginliği gerçekten bir avuç insanın elinde yoğunlaştı ve milyon değil milyarlar için hayat her geçen gün daha da katlanılmaz bir hale gelmiş durumda. Mülteci nüfusu çok sayıda ülke nüfusundan fazla. Var olan ekonomik politik sistem ne kendisini ayakta tutabilecek yol bulabiliyor ne de insanlığa bir umut aşılayabiliyor.

Sol ve sosyalizm bu krizin çözüm seçeneği olarak kendisini göstermek üzere. Yine, yeniden ya sosyalizm ya barbarlık noktasında insanlık. Her yerde yazılandığı gibi hakikaten “bu pisliği devrim temizler” ve bunu en iyi ‘devrim/ci düşmanları’ biliyor.

Sol ne zaman insanlık için bir umut seçeneği gibi görünür olursa aynılar aynı yere toplanıverirler. Her sınıf kendi gemisine biner. İşin özü, bu gün antiemperyalizm, Amerikan karşıtlığı ya da Türkiye devletinin saygınlığı gibi kavramlar aracılığıyla açıktan ya da utangaç bir edayla RTE-akpmhp’nin yanında duranları, bir araya getiren ortak nokta, antisol bir cephe inşa çabası.

Karşınızda bir cephe inşa ediliyorsa, aralarındaki çelişkileri solun ezilmesinden sonraya bırakmaya anlaşıyorlarsa, ne yapacağınıza karar vermeniz gerekiyor. Bir taraf “sola karşı ol da kim olursan ol gel” diyor.

“Önce solu ezelim, onu bir imkân olmaktan çıkaralım, ‘müesses nizamı’ koruyalım sonra yine kendi aramızda kavga edebiliriz” diyorlar.

Mevcut siyasal sistemin kitle partilerinin hepsi antisol cepheye bırakılsın mı? Antisol cepheye karşı mücadele edecek olanlar, kılı kırk yaran bir ideolojik, politik, tarihsel ayıklama ile mi birleşsin, yoksa solun temel değerlerinde ortaklıkla yetinsin mi?

Bu kriz ilk kez olmuyor. Türkiye’de bir önceki 12 Eylül Darbesi’yle ertelenmişti. Peki, sol da mı tarihi yineleyecek?