Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ertesinde yeni rejimin yapısı da şekillenmeye başladı. Yeni rejimin ruhuna uygun bir biçimde tüm yetkiler tek adamın inisiyatifine terk ediliyor. Bakanlıklar, kurullar yeniden yapılandırılıyor. Başkan süper yetkilerle donanıyor.

Kanun Hükmünde Kararnameler pas veriyor, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi topu göğsünde yumuşatıyor, şut ve gol. Büyük bir coşku içinde buluyoruz kendimizi.

Muhalefet ise seçim sonrasında Sadri Alışık’ın Ofsayt Osman karakteri gibi “Bu da mı gol değil hâkim bey!” şaşkınlığında, çaresizlik içinde ortalığa bakınıyor. Ortada gol diyen kimse çıkmıyor. Sonuçta koca bir rejim adil olmayan iki karşılaşmada kaybedilmiş. Karşı taraf maçı kazanmak için her şeyi yapmış. Hakemi kendi belirlemiş. Tribünlere kendi adamlarını doldurmuş. Skor tabelasına elemanlarını yerleştirmiş. Maç başlar başlamaz skor tabelasına göre goller zaten muhalefetin kalesinde. “Yahu daha maç bitmedi. Skor tabelasında sonuçlar düzelecek merak etmeyin. Bekleyin!” diyen muhalefet sözcüleri bir süre sonra suskunluğa bürünmüş. Sonra muhalefetin forvet oyuncusu “adam kazandı” deyip işin içinden çıkmış.

Artık TBMM işlevlerini büyük oranda saraya devretmiş durumda. Zaten müsabakanın temel tarafları da bu ikisi idi. Sonuç olarak Saray TBMM’yi küme düşürdü. Birilerinin parantez kapama hevesi başarıya ulaştı.

Şimdi Ulu Hakan ne ders o olacak. Örneğin asgari ücret meselesini ele alalım. Asgari ücret meselesi İş Kanunu’nun 39’uncu maddesinde şöyle tanımlanıyor: “İş sözleşmesi ile çalışan ve bu kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.”

Maddenin devamında ise kurulda kimlerin olacağı tanımlanıyor. Kurul üyelerinin beşi en çok üyeye sahip işçi konfederasyonundan, beşi ilgili kamu kurumlarından, beşi ise işveren sendikalarından belirleniyor. Kurulda kamu temsilcileri ne derse, asgari ücret de o oluyor. 700 sayılı KHK ile İş Kanunu’nda tanımlı olan kurul üyelikleri yasadan çıkarıldı. 1 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin içine yerleştirildi.

“Ne olacak ki, zaten körler sağırlar birbirini ağırlar tarzında yürüyen bir komisyondu bu” diyebilirsiniz. Orası öyle.

Son iki yılda asgari ücret, fiyat artışları karşısında ağır bir gerileme yaşadı. TÜİK’in enflasyon hesaplamasına göre 2016 yılının Haziran döneminden bu yana tüketici fiyatları yüzde 28 artarken asgari ücretteki artış yüzde 23’te kaldı. Buna göre asgari ücretli iki yıl öncesine göre alım gücünü yüzde 4 yitirdi.

BİSAM (Birleşik Metal-İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi) verilerine göre ise 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için yapması gereken harcama tutarı aynı dönemde 1328 TL’den 1757 TL’ye yükselerek yüzde 32 oranında artış kaydetmiştir. Bu hesaba göre asgari ücretlinin alım gücü kaybı daha da fazladır.

Bu kayıplara rağmen asgari ücretli için bir enflasyon farkı kamuoyunda tartışılmamaktadır.

Bu süreçte komisyonun Cumhurbaşkanlığı bünyesine alınması, sonuçları çok da fazla etkilemeyecektir. Ellerinde dosyalarla kendisine gelen heyet temsilcilerine, son kararı deklere edecek olan yine Cumhurbaşkanı olacaktır.

Ancak kararnamenin 523’üncü maddesi ile komisyona Cumhurbaşkanlığınca başka görevler verilebiliyor olması, üzerinde ayrıca durulması gereken bir konudur. Yılda bir kere, o da belli bir konu etrafında toplanan bu kurul başka hangi amaçla toplanabilir? Neden böyle bir yetki Cumhurbaşkanına verilmiştir? Asgari ücret müsamere komisyonu yeni ne gibi sorumluluklar alacaktır?

Nihayetinde asgari ücret müsamere komisyonu, üçlü (İşçi-İşveren-Hükümet) yapısı ile işçi temsilcilerini (o da Türk-İş’i), hükümet-işveren ittifakına karşı yalnız bırakmaktadır.

Sonuç olarak asgari ücret düzeyi, işlevsiz bir komisyonun başkandan icazet alarak belirledikleri tutarla değil, işçilerin mücadelesinin ve o mücadelenin yarattığı kamuoyunun etkisi ile yükselecektir. Bu yapısı ile zaten işlevsiz olan komisyon lağvedilmelidir. Doğrusu budur. Asgari ücret insanca yaşanabilecek bir ücret olarak belirlenmeli, işçilerin gerektiğinde üretimden gelen güçlerini kullanabilecekleri temsili olmayan bir yapı kurulmalıdır.

Mesele yasalara, kararnamelere, keyfiliğe teslim olmayan bir mücadeleyi örgütlemekten geçmektedir.