Kendimize batıyoruz bir ayakkabı çivisi gibi. Bu ülke kendine batıyor. Ayakkabı deyince, ne çok gündem oldu bu ayakkabılar.

Dönemin ABD Başkanı Bush’a bir Irak vatandaşı ayakkabı atmıştı. Daha sonra bu ayakkabı fırlatma bir protesto biçimini aldı.

Sonra ayakkabı kutulu protestolar Türkiye’nin gündemine girdi. Ayakkabı kutularından nerden geldiği belli olmayan paralar saçılmıştı ortalığa. Büyük bir yolsuzluk skandalıydı. Sonra kapandı bu mesele. Ama hafızalarımıza içinde para istiflenmiş ayakkabı kutuları ve ayakkabı kutulu protesto eylemleri işlendi.

17-25 Aralık tarihinde ortaya çıkan, bakan ve bakan çocuklarını da kapsayan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları sonrasında darbe girişimi olarak tanımlandı. Rıza Sarraf, altın ticareti, yolsuzluk, rüşvet derken mesele kapatılmaya çalışıldı.

Devlet Bahçeli 1 Haziran seçimleri sonrasında verdiği bir röportajda odasındaki saati göstererek, “17.25’i gösterdiğinde pilini çıkardım. Her gün bu takvime bakıyorum. Buradan da anlayabilirsiniz ki, biz 17 ve 25 Aralık’ın hesabının sorulması vaadimizden asla geri adım atmayız” diyordu. Nereye adım attı herkesin takdiri.

Zaman geçti ayakkabı kutuları hafızamızda eridi gitti. Varlık fonu nedense aklıma bu ayakkabı kutularını getirdi. Ayakkabı kutuları kurumsallaşabilir mi? Kendime sorduğum soru buydu. Varlık Fonu bunu karşılar mı?

Varlık Fonu 1 Ağustos 2016 tarihinde yani darbe girişiminden hemen sonra çıkartılan bir Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştu. Yeni haftaya THY’den Ziraat Bankası’na, TÜRKSAT’tan, BOTAŞ’a, PTT’den, Borsa İstanbul’a pek çok kamu kurumunun, kamu arazilerinin Varlık Fonu’na devredildiğini öğrenerek girdik.

Varlık Fonu
Varlık Fonu ile ne oldu? Bu kurumlar kamunun denetiminden kaçırılmış oldu. Nereye? Bize ait olmayan bir yere. Kamu kavram olarak hepimize ait olanı temsil eder. Küresel yönetişim ise bize ait olanın bizden kaçırılması, güçlü devletlerin ve küresel şirketlerin egemenliğine geçiştir.

Küreselleşme sürecinde başta Dünya Bankası olmak üzere küresel finans kurumları bize şunu dayatmaktadır: “Ekonomi, kural ve kurumlarıyla siyasetten arındırılmalıdır”. “Kamu yönetimi piyasa koşullarına göre düzenlenmelidir”.

Varlık Fonu bizim olanın bizden alınarak piyasa dinamiklerine ve küresel sermayenin istemlerine uygun bir zeminde iç edilmesinin zeminini yaratmaktadır.

Daha önce bu köşede yazmıştım. Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu, Başbakanlık bünyesinde kurulmuş bir kurum. Bu kurumu yönlendiren bir konsey var. Yatırım Danışma Konseyi. Bu konseyin 9.’su 27 Ekim2016’da Başbakan Binali Yıldırım’ın başkanlığında toplandı. Dünya Bankası üst düzeyde toplantıda hazır bulundu. Başroldeki yerini bırakmadı. Toplantıya katılan Konsey üyeleri, 14 farklı ülke ve 10 ayrı sektörde yer alan ve toplam cirosu 666 Milyar ABD Dolar, toplam istihdamı 1,5 milyon çok uluslu şirketlerden oluşuyor. Konsey’in etkinliğine dair fikir sahibi olmak için son açıklamasından bir paragraf.

“2004 yılından bu yana gerçekleştirilen sekiz toplantıda dile getirilen tavsiyeler doğrultusunda hayata geçirilen politikalar değerlendirildiğinde, Hükümetin uluslararası iş dünyasının yatırım ortamının önde gelen sorunlarının ele alınmasıyla ilgili tavsiye ve görüşleriyle ilgili olarak göstermiş olduğu kararlı ve samimi yaklaşıma duyduğumuz güveni tekrar ifade etmek istiyoruz.

Büyük bir ilgiyle gözden geçirdiğimiz ve bir önceki Konsey toplantısı tavsiyeleri doğrultusunda oluşturulan İlerleme Raporunun sekizinci sayısı, yatırım politikalarıyla ilgili hususların tüm kamu kurumlarınca sahipleniyor olduğunu göstermekte ve daha da önemlisi sağlanan ilerlemelerin ölçülmesi açısından önemli bir araç niteliği taşımaktadır”

Devamla şöyle deniyor: “2013 yılında gerçekleştirdiğimiz son Konsey toplantısında, Türkiye’deki özel sektör yatırımlarının artırılması amacıyla Hükümet uygulamalarının odaklanmasında fayda görülen hususları dokuz ana başlık altında toplamıştık… (bunlardan biri) Sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğinin artırılması, stratejik ve büyük ölçekli yatırımların finansmanına katkı sağlanması amacıyla Türkiye Varlık Fonu’nun kurulması…

Bu yatırımların finansmanı için elde ne var. Elbette hüzün değil. Yatırımın iki kaynağı var. Mevcut yatırımların yağmalanması ve fonlar: İşsizin, işçinin, emeklinin parası ile kamu arazileri, özelleştirilmesi düşünülen büyük kamu teşekkülleri. Hepsi ayakkabı kutularının içinde. Yatırım yapmak için mevcut yatırımlarını elden çıkart, işçinin, emekçinin parasını alacağın kredi için taahhüt haline getir. Kamusal denetimden kaç, küresel sermayenin piyasa düzeninin aktörü olarak bunları kullan.

Edip Cansever, “Ben Ruhi Bey Nasılım” şiirinde Ruhi Bey’i “bir ayakkabı çivisi gibi kendine batar” diyerek tanımlar.

Bir ayakkabı çivisi gibi kendimize batıyoruz.