“Evin bütün aynalarını kırmakla başlayın işe, kollarınızı salıverin, dalgın dalgın duvara bakın, kendinizi unutun” (J. Cortazar, Açıklayıcı Bilgiler El Kitabı, Altıkırkbeş). Aynaları kırmak, cesaret ister; ikon kırıcıların cesaretini. İkon kırıcılar sadece ikonları değil, ikonların etrafında örülü ağlarda asılı kalmış kristal hayatları da parçaladılar. İkonlar pıtrak gibi; birini kırsanız, bir diğeri çıkar karşınıza, ikonlardan kurtulmak zor. O yüzden aynaları kırarken, ikon kırıcıların sabrına ve gücüne de ihtiyacınız olacak; hatta çok daha fazlasına. Kırdığınız ayna değil, kendi imgeniz. Dünyaya açılmak üzere özenle biçimlendirdiğiniz imgeniz aynalarla beraber tuz buz olacak. Üstelik aynalar da ikonlar gibi, birini kırsanız bir diğeri çıkar karşınıza. Aynalardan kurtulmak da kolay değil. Her yansıtıcı yüzey çok geçmeden aynaya dönüşür ve kentin yansıtıcı yüzeylerinde imgenizi ararsınız. Bulamamak kahredici. İkonsuz yapamadığımız gibi, aynasız da yapamıyoruz. “Aynaları kırmakla başlayın işe”, aynaların etrafında örülü ağlarda asılı kalmış kristal hayatları kırarak. Göreceksiniz, ardından ikonlar da dağılıp gidecek. Çünkü ikonlarla imgelerimiz arasında çok sıkı bir bağ var.

Aynalarda aradığımız, gündelik bir bedenin imgesi değildir, bir ikonun imgesi. İkonlara göre biçimlendiriyoruz imgelerimizi. Bir ikona ne kadar çok benziyorsanız, aşkın bir imgeden ne denli pay almışsanız, o denli kendi imgeniz ile barışıksınız demektir. Metaların parlak yüzeylerinde kendi imgemizi değil, ikonları arıyoruz. Gündelik bir bedenin yeryüzüne ve topluma içkin kuvvetlerce biçimlendirilmiş imgesi, arzulanan bir imge değildir. Yeryüzünün maddesine gömülenlerin, maddeyle birlikte yoğrulanların, köylülerin, işçilerin ve zanaatkârların imgesini kim beğenir ki? İnsanın bir yüzünün olmadığını, dikey bir eksende hareket ettikçe yüzünü inşa edebileceğini, Rönesans insanı Della Mirandola söylemişti. Yeryüzünün maddesiyle yoğrulmuş yüzler, süfli yüzlerdir; cehennemin yüzleri. Arzuladığınız yüzü elde etmek için yükselmeniz gerekiyor. Ne kadar yükseğe çıkar ve göksel bir surete bürünürseniz o denli muteber olacaksınız. Herkes size tapacak.

İkonlar bu dünyaya değil, göksel yaşama aittir, aşkın bir dünyanın suretleri. Kiliselerin duvarları ikonlarla doluydu. Kiliseleri ziyaret eden sıradan bedenler de, bizler gibi, maddeyle kirlenmiş suretlerinden memnun değillerdi. Yüzlerini ikonlara göre, İsa, aziz ve azize tasvirlerine göre biçimlendirdiler. Bugün kilisenin yerini medya aldı ve medyada üretilen ve dolaşıma sokulan yüzler, gündelik yüzleri biçimlendirenlerdir. Gündelik yüzler, ikonların imgesine bürünmek için nelerini vermezler ki? Gerekirse, bıçak altına bile yatarlar. Bıçak, kültür endüstrisidir. Bıçak, yeryüzüyle, yeryüzünün maddesiyle bağımızı keser ve havada asılı kalmış bedenler üretir. Aşkın bir gerçekliğin içinde asılı kalan, yeryüzüyle ilişkisi kalmayan bedenler, kültür endüstrisinin ürettiği kurmacaların kahramanları olabilirler ancak. Her yüz, kendini bir kurmaca içine yerleştirip, kendisine kurmacanın içinde bir anlam dünyası yarattığında, her ev dizi setine dönüşmüştür. Yeryüzünün hareket eden, kendi kendini biçimlendiren maddesinden kopan ve kurmaca içine yerleşen bedenler, aynalara muhtaçtırlar. Aynalar, sahneye çıkacak bedenlerin rollerine hazırlanmaları için gerekli.

Rollerine hazırlanmak üzere aynaların karşısına geçen bedenlere, aynaları kırmalarını önermek, devrimci bir öneridir. Rollerinden çıkıp, yeryüzü yurttaşı olarak birbirlerine doğrudan seslenenlerin devrimi. “Kendinizi unutun”, ikonları da unutursunuz. İkonlar sadece imgelerimizi değil, yeryüzündeki hayatlarımızı da biçimlendirmeye devam ediyorlar. İkonların etrafında örülü ağlarda asılı kaldığımızdan beri yeryüzünün maddesini unuttuk. Oysa yeryüzünün çamuru, insanın hamurunda var. İktidarın elinde oyun hamuru olduk. İktidarın biçimlendirdiği yüze insan denir mi? İnsanın henüz bir yüzü yok, imgesi de. Hamurun içkin kuvvetleri birbirleriyle doğrudan etkileşime girmediği müddetçe de olmayacak. Ve kendi imgelerimizi aynalarda değil, yerin yüzünde, toprakta, havada, ateşte ve suda gördüğümüzde, işte o zaman birbirimizle konuşmaya da yüzümüz olacak. Aynaları kıralım!