Borges’in pek sevdiği malum hikâye, Çinli filozof “Zuang Zi’nin Düşü”: “Düşünde bir kelebek olduğunu gördü, ama uyandığında, düşünde kendini bir kelebek olarak gören bir insan mı, yoksa düşünde kendini bir insan olarak gören bir kelebek mi olduğunu bilemedi”. Ve insanın aklına hemen şu soru gelebilir: Bir özne olarak biz mi düş görüyoruz, yoksa bir başkasının düşündeki düş gören imgeler miyiz? Borges’in öyküsünde de kendini eğitim sürecindeki bir inanan olarak hayal eden adam, sonunda kendisinin de bir başkası tarafından hayal edilen bir görüntü olduğunu anlar. Tanrının insanı kendi imgesine göre yarattığını, dolayısıyla onun hayallerinin ürünleri olduğumuzu söyleyenler çıkabilir. Bu durumda tanrının hayali kurmacasını ihlal edip başına buyruk bir hayat süren bir insan, tanrı açısından tam bir düş kırıklığıdır. Kim ister ki düş kırıklığı yaşamak? Düşler kırılgandır, tedbir almak gerekir. Tanrı, düşlerini kırmasınlar diye imgelerini ceza ve ödül yöntemiyle disipline edecektir. Sadece tanrı mı? Despotik bir toplumda despotun hayallerinde yaşayan imgeleriz. Hangi despot ister ki hayalleri kırılsın? Tanrının yeryüzündeki kılıcı despot da kırılgan düşlerini yasalarla koruyacak ve düşlerini kıranları ise cezalandıracaktır.

Hayaller kuran ve mecburen hayallerine başkalarını da dahil eden toplumsal varlıklarız. Ve istinasız her özne hayallerinde başkalarını nesneleştirirken, aynı zamanda başkalarının hayallerinde de bir nesne olarak var olabilir. Hayal içinde hayal. Tanrının kullarına dair hayalleri olması gibi, bir babanın çocuklarına dair, bir patronun çalışanlarına dair ve elbette bir despotun tebaasına dair hayalleri vardır. Her birliktelik, hayallerin birleşmesidir. Birlikte yaşamaya karar veren iki insanın hayalleri birleşir, fakat zaman içinde hayallerinin birbiriyle örtüşmediğini fark ettiklerinde hayal kırıklıkları yaşanacak ve hayallerini ayırmak zorunda kalacaklar. Herkesin bir hayali olduğuna göre hayallerin iç içe geçtiği, dışarısı olmayan hayaller labirentinde yaşıyoruz. Hayaller, başka hayaller tarafından ya kırılır ya da onarılır. Hayaller labirentinin koridorlarında dolaşanların, karşılaştıkları hayallere bağlı olarak kimi zaman mutluluk, çoğu zaman hayal kırıklıkları yaşamaları kaçınılmazdır. Hayallerimize dahil edebileceğimiz şeyleri aramak, ömür boyu sürebilir. Sonunda arayış hüsranla sonuçlanabilir ve insan yalnızlığı tercih edebilir. Yalnızlığı tercih edenler, artık hayal kırıklıkları yaşamak istemeyenlerdir.

∗∗∗

Hayallerini sorunsuzca birleştirenler, kendilerini bir yapbozun parçası olarak hayal edenlerdir. Hayaller labirentinde kendisini bir despot olarak hayal eden biri ile hayallerinde kendilerini bir despotun peşinden giderken görenler karşılaştıklarında hayaller birbirini tamamlar. Labirentte hayat zordur, yolları karmakarışıktır, kaybolmak işten değil. Ya kaybolmaktan korktukları ya da daha önce defalarca kayboldukları için hayalleri despotun hayalleriyle kesişir; yapboz tamamlanmıştır. Ve labirentin o bölgesinde despotik bir topluluk inşa edilir. Kaybolmaların, dolayısıyla hayal kırıklıklarının önüne geçmek için labirentin karanlıkta kalan diğer bölgelerine erişimler engellenir ve güvenli bir içerisi yaratılır. Elbette dışarısını, dışarıda yaşamayı hayal edenler de çıkacaktır, o yüzden dışarısının hayali canavarların, ejderhaların yaşadığı bir mekân olarak kurgulanması gerekir ve dışarısı içeriye yönelik bir tehdide dönüşür. İçeridekiler kendi bekaları için savaştıklarını düşüneceklerdir, oysa gerçekte kölelikleri için savaşırlar; zira beka sorunu, despotun varlığını sürdürebilmesi anlamına gelir.

∗∗∗

Fakat hayaller labirentinin bu köşesinde kıstırılmış, kendilerini özgür insanlar olarak tanımlayan ve yeryüzünün uçsuz bucaksız labirentinde dolaşırken hayal edenler de vardır. İnsan, labirentin karmaşık yollarını keşfettikçe, ötekilerle karşılaştıkça kendini inşa edecektir. Dışarıda olmayı en çok da onlar özlemişlerdir. Kırılmalara karşı hayallerini yasalarla koruma altına alan despot için onlar, tam bir hayal kırıklığı; hayal kırıcılar. Despotun hayali kurmacasından kurtulmak, bir taraftan özgürlük hayallerinin birleştirilmesini, diğer taraftan despotik hayallerin kırılmasını gerektirir. Hayaller kırılgandır ve kırılmak içindir. Bireysel hayaller ancak kırıla kırıla sonunda kolektif bir özgürlük hayaline dönüşebilir.