Varlık evinden çıkar, dünyaya açılır; sonra evine geri döner ve kapanır.  Ev, varlığın kozmik odasıdır. “Evin önünden sakın uzaklaşma, yoksa kaybolursun.” Çocukluğu sokaklarda geçenlerin sık sık duyduğu bir uyarıydı. Sokak tehlikelerle doluydu, hiçbir şey olmasa bile arkadaşlar sizi ayartabilir, alıp başınızı gidebilir, ötekilerin arasına karışabilirdiniz. Kaybolmak, kozmosu yitirmektir; insan koordinatlarını yitirdiğinde varlık olma özelliğini yitirip hiçleşebilir. Varlık, sürekli açılıp kapanan, büzülüp gevşeyen bir organdır. Kaybolmak, açılıp kapanan bir organ olma niteliğini yitirmektir. Evden açılanların ve bir daha geri dönemeyenlerin başlarına gelenleri işitince insan kolay kolay evden uzaklaşamaz, evden ayrılmak yürek ister. Alice’i bilirsiniz, defalarca evden uzaklaşmayı denemiş, fakat her seferinde yolu ev tarafından kesilmiştir: “Off bu çok kötü işte! Böyle yol kesen bir ev daha görmedim! Hiç!” Başından beri ev, iktidarın merkezidir, iktidar evde üretilir. Evin sahibi bir adamdır ve “adamın sahip olduğu her şey evinin parçasıdır” (Ksenophon). Antikçağda evin içindeki eşyalar ve insanlar aynı kefeye konurdu. Aristoteles’in köleyi “hareket eden alet” olarak tanımlaması bunun kanıtıdır. Adamın gücü, eşyalar üzerindeki mülkiyetinden kaynaklanır. Her eşyanın yeri bellidir, her şeyin bir amacı ve işlevi vardır.

∗∗∗

Vaktimizin çoğunu sokakta, eğlenceler ülkesinde geçirdiğimiz zamanlarda oyuna dalar ve evi unuturduk. Fakat ev bizi asla unutmazdı, annemizin “eve dön!” çağrısına duyar ve oyunu bırakmak zorunda kalırdık. Yetişkin olduğumuzda ev artık içimize yerleşmişti. Nereye gidersek gidelim, gittiğimiz her yere evi taşıyor, açılıp kapanma deneyimi sayesinde evin sınırlarını durmadan genişletiyorduk. Bu kasılıp gevşeme deneyimi tüm yaşamınızı, duygu ve düşüncelerimizi, gelenek ve göreneklerimizi, kültürümüzü belirledi. Annemizin dizinin dibinde öğrendiğimiz değerleri mutlak doğrular olarak alıyor ve bunları başka insanların değerlerinden üstün tutuyorduk. Bizim dinimiz hiç kuşkusuz tek doğru dindi, yalnızca bizim âdetlerimiz rafine ve medeniydi ve sadece bizim kültürümüz beğenilmeyi hak ediyordu. Ev adamındı, içindeki her şey de adamın. Adamın gölgesinde annenin dizinin dibinde üretilmiş iktidar ve mülkiyet ilişkilerini her yere bulaştırdık. Sözün kısası eve dönüşmüştük. Ev, açılıp kapanan, kasılıp gevşeyen bir organdır, iktidarın organı. Ev sınırlarını genişletip her yeri ele geçirdiğinde yeryüzünde adamın hükümranlığı kurulmuş demektir.

∗∗∗

Adamın hükümdarlığının siyasetteki adı patrimonyalizm’dir. Ev içindeki ataerkil otorite patrimonyalizmin de temelini oluşturur. Kamusal ve özel alan arasında ayrım ortadan kalkar. Her yer adamın evidir, adam evin sahibi ve idaresinden sorumlu kişidir, yani ekonomist. Ve evin içindeki her şey adamın organı. Kaç çocuk yapacağınıza, otomobilinizin cam filmine, ne yiyip ne içeceğinize, nasıl giyineceğinize adam karar verir. Boşuna isyan etmeyin, adamın evinde yaşıyorsunuz. Adamın hükümranlığı organların, yani sizin sağlığınıza, düzenli olarak kasılıp gevşemenize bağlıdır. Ev ile kurulan kasılıp gevşeme ilişkisi devam ettikçe adam hep iktidardadır, asla kaybetmez. Bir organ olarak yeriniz ve işleviniz değişmedikçe bir organizma olarak adam ayakta kalır. Organizma; sabit yerleri ve işlevleri olan organların hiyerarşik örgütlenmesi. Ev el değiştirebilir, bir adam gider, yerine başkası gelir.  Nerede bir organizma/ev varsa orada o organizma/evi ayakta tutan yerleri ve işlevleri sabit organlar da vardır. Oysa organlar yerlerini ve işlevlerini pekâlâ değiştirebilir. “Hiçbir organın sabit bir işlevi ve yeri yoktur” (William Burroughs, Çıplak Yemek).

Yeni işlevler ancak organların sağlığı, kasılıp gevşeme hareketleri bozulduğunda icat edilebilir. Böyle durumlarda organizma çöker ve organlar kendi aralarında kuracakları ilişkilerle yeni öznellik ve toplumsallık biçimleri icat edebilir. Deleuze, bu duruma “organsız beden” diyecektir. Organsız beden deneyimi çok yakın tarihimizde, organların yer ve işlevlerinin sürekli değiştiği Gezi Direnişi’nde yaşanmıştır. Hiçbir şeyin yeri ve işlevi sabit değildir; şeyler, aralarında kurdukları ilişkilerle sürekli biçim değiştirir. Adamın yerinde ise artık yeller esmektedir.