Baltalar, ağaçlar ve orman

“Görünür manzaranın görünmez başka manzaraları gizlediğinin tamamen farkına vardığımızda kendimizi bir ormanın içinde hissederiz” (José Ortega Y Gasset, Quijote Üzerine Düşünceler, YKY). Ormanın içindeyiz. Görünen manzara, bildik manzaradır. Önde ağaçlar. Manzaraya baktığımızda, ağaçların yanı başında baltayı görüyoruz ve ağaçların arasında koyu ve derin bir karanlık, orman.

Balta, ağaçları buduyor. Henüz filizlenmiş taze düşünceleri, uzamın içine yayılarak gövdesinin mekânını genişleten dalları kesiyor önce. Ve biraz dikkatlice bakınca, balta sapının, başka sopalarla güçlendirildiğini fark ediyoruz; bu tür baltalara ‘fascio’ deniyor, Batı tarihinden biliyoruz. ‘Fascio’nun manzarayı kapladığı zamanlar, faşizmin zamanlarıdır; Mussolini bir ‘fascio’ydu mesela. Ağaçlar, gizil kuvvetleri, manzarayı değiştirecek olanları saklıyor. Alman atasözü: “Ağaçlar ormanı görmemize müsaade etmiyor.”

Balta Boşuna Çabaladığını Biliyor
Balta ağaçları buduyor, fakat orman, balta girmemiş olandır. Ve balta asla ormana giremeyecek. Balta, ormandan korkuyor ve elinden gelen tek şey karşısına çıkan ağaçları budamak. Derin ve koyu bir karanlık olarak orman ağaçların arasında. Orman, baltanın kâbusu olmaya devam edecek. Balta korkuyor, ağaçlara saldırmasından belli. Orman hep daha derine kaçıyor. “Orman daima bulunduğumuz yerin biraz ötesindedir. Bulunduğumuz yerden az önce ayrılmıştır ve geriye sadece taze izi kalmıştır” (Gasset). Balta, ormana asla ulaşamayacak. Yeryüzündeki tüm ağaçları budasa da orman yaşayamaya devam edecek, gölgeli kuytularda, içimizin kıvrımlarında. Balta boşuna çabaladığını biliyor, ama korkuyor, korktukça saldırıyor.

Şimdilik görünen manzara bu. Manzaranın değişmesini istemiyor olabilir miyiz? Yoksa sizde mi ormandan korkuyorsunuz? Orman tedirgin edicidir. Manzaranın değişmesi için ağaçların arasına, derin ve koyu karanlığa yürümeniz gerekecek. “Ama şimdi kim yürüyecek?” diyebiliriz, rahat ve güvenli koltuklarımızda oturmak ve manzarada olup bitenleri izlemek varken. Alıştık, alıştırıldık, izleyici koltuklarına. Dünya, rahat koltuklarımızdan izlediğimiz bir sahne. Her gün baltanın başrolde olduğu hep aynı oyunu izlemekten usanmadınız mı? Yoksa Aristotelesci bir ‘katarsis’ mi yaşıyorsunuz? Seyrettikçe arınıyor musunuz? Olabilir. Baltayla özdeşleşmek için yeterince donanımımız var. Hepimiz küçük baltalar olarak donatılmadık mı? Balta, budadıkça tüm ağaçları kendisine benzetiyor. Balta, budanmış ağaçları seviyor, dümdüz, çıkıntısı, pürüzü olmayan ağaçları. Bizden farklı olanların pürüzlerini gidermedik mi? Atasözü: “Balta değmedik ağaç olmaz.” Manzara birden değişiyor, artık ön planda ağaçları değil, birbirine tıpatıp benzeyen baltaları görüyoruz. Ağaçlar baltaya dönüşmüş. Baltalar, ormanı görmemize müsaade etmiyor.

Pürüzlü, kıvrımlı yapısıyla karanlık orman; önünde baltalar. O da ne? Balta kıtaları ormanın içlerine ilerliyor: “Baltalar elimizde/upuzun ip belimizde/Biz gideriz ormana/Hey ormana.” İlerliyoruz ve önümüze çıkan ağaçlara, bizden farklı olanlara sağlı sollu vuruyoruz: “Ağacın yanında dur/Baltayı sağından vur/Bir de sol taraftan/Vur kuvvetli.” Biz vurdukça neşeli bedenler kederli varlıklara dönüşüyor, için için yanacak odunlara. Ve neşeli oluşlar kederli varlıklara dönüştükçe, rahat koltuklarımızda zevkten dört köşe oluyoruz: “Kışın odun yanınca/Alevler parlayınca/Şarkı söyler oynarız/Hey oynarız.” Şimdi hep birlikte söyleyelim baltaların şarkısını. Ve hep beraber eğilelim büyük baltanın, ‘fascio’nun önünde. Ama orman asla yok edilemeyecek. Çünkü orman içimizin kuytularında. Atasözü: “Ağaca balta vurmuşlar, ‘sapı bedenimden’ demiş.” Her balta sapı, bir zamanlar ağaçtı, hatırlayın. Ve orman, firari ağaçlarla doludur; henüz görünmez olan gizil kuvvetlerle. Görünür olduklarında manzara değişecek. Orman yürüdüğünde iklim de değişecek, özgürlük gelecek.