Hükümet eylem programını açıkladı. Kentler kuşatma altında. Taşeron çalışanlar, bir kurşun. Asgari ücret, bir kurşun daha. Bir çocuk yerde yatıyor. Öfkeyle sıkılmış yumruğu bir taş gibi duruyor. Kıdem tazminatı bir kurşun daha. İstikrar dediğin, duvarlardaki kurşun izleri. İstikrar dediğin savaşa giden bir çocuktur, bekleyen ailenin tedirginliği.

Dolar son günlerde yükseliş eğilimine girdi. Borsa düştü. Ama ekonomi beklenenin üstünde büyüdü. Evlerini terk eden insanlar sıra sıra. Ucuz işgücü ordusu yürüyor.Bir kurşun daha.

Yürüyor sınırları aşarak sokak sokak, merdiven altı atölyelere, sanayi bölgelerine. Rusya ile kriz. Irak ile kriz. Suriye ile kriz. Turizm sektörü, tarım üreticisi kaygılı. Herkes kaygılı. Ama sermayenin yine de derdi asgari ücrete yapılacak artış. Oğün başına günlük yaklaşık 1 TL zam. “Ya kârlar düşerse?”. “Ya kârlar düşerse?”. Enflasyon artarsa ya. Kimin enflasyonu bu? Sokakta başka yaşamıyor muyuz bu enflasyonu?

Hayat pahalılığı var mı? Var... İnsanlar aldıkları ürünün miktarına bakıyor aynı parayla.

Ama ya piyasalar. Karalar bağladık milletçe asgari ücret nedeniyle. Bir kurşun daha.

Sur, Mardinkapı, Dağkapı. Surlar değil hendekler tutuyor sokakları. Gencecik çocuklar ölüyor. Öyle güzel bakışları. Kentler boşaltılıyor.

Yeraltından gelen uğultuları duyuyor musunuz? Fırat suyu kan akıyor yine. Derin bir yara gibi Fırat. Kama sokulmuş toprak gibi. Dikiş tutar mı bilinmez? Bir ülke bölünüyor. Ev ev basıldıkça basılan evlerdeki çocukların gözlerinde bir ülke bölünüyor. Biz hissiz kaldıkça bir ülke bölünüyor. Vatan bölünmez diyenler insansız vatanın olmayacağını bilmeyecek kadar aciz. Bir kurşun daha.

Hükümetin eylem planı yürürlükte. İşçiler bölük bölük kiralanacak. Kiralanmak için birinin malı olmalısın. Köle gibi olmalısın. Vaat büyük. Çalıştırma tapunu satacaksın özel istihdam bürosuna. Nerede çalışacağına o büro karar verecek. Nasıl ama? Hep beklediğimiz bu değil miydi? İş arama derdinden kurtuluyoruz. Bir kurşun daha.
Taşeron işçisi kadro bekliyor. Beklemeye devam edecek. Mahkeme kararlarına rağmen yasadışı bir biçimde bekleyecekler. “Kadroya alırım ama kimden acaba? Hem öyle kadro herkese verilmez. Dur bakalım.” Bir kurşun daha.

Üzerimize doğrultulan silah kimin? Bir kurşun daha.

A. Kadir, “Bir kayısı ağacı” şiirinde, bir kayısı ağacının gözünden yoksul bir evi gözler. Fatma’nın,İbrahim’in, Ahmet’in yumurtası, şekeri, etidir kayısıları. Bir tek toprak odaları vardır üçünün, toprak odanın bir tek penceresi. Kayısı ağacı mutludur mutlu olmasına. Sever Fatma’yı, İbrahim’i, küçük Ahmet’i çünkü. Ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Gaz yakamaz olurlar. Yedikleri zeytin, ekmek, taze soğan. Kayısı ağacı utanır çiçeklerinden zaman zaman. Gördüğü yoksulluktan utanır. Budama zamanı geçer, çarşıda dört döner İbrahim. Kayısı ağacı iyiden iyiye kederlenir. Ve derki: “Neden yaşatılmıyor insanlar ağaçlar kadar olsun!”

Sonra anlar ki yol parasını verememiş İbrahim, verilmiş haciz kararı. Verilmiş kayısı ağacının idam fermanı. “Yapmayın” der Kayısı ağacı. “Yılda bir çiçek açarım” der. “Etmeyin” der. “Ekmeğe katık oluyor kayısılarım”, der. Bir öğle vakti bakar, kavaklar uzakta upuzun kayısı ağacı altı liraya kışlık odun.

Evet soralım. Cevabını bilsek de soralım. Neden yaşatılmaz insanlar, ağaçlar, kuşlar, hanlar, saraylar, tanklar, tüfekler kadar? Bu ülke kanatlarında hep ölümümü taşıyacak? Bir kurşun daha....