Bir cisim bize yaklaşıyor ve bir güç bizi kendisine çekiyor. Uzayla ilgili filmlerin vazgeçilmez iki repliği. Gora’da dalgası da geçilmişti.

Yalnızca Türkiye değil dünya için de benzeri bir durum var gibi. Her yeni gün öngörülmemiş bir gelişmeyle doğuyor. Olayların akışının bir düzeni ya da nedenselliği belirlenemiyor gibi. Olup biteni anlamlandırma ve olmakta olanı yorumlamada yetersiz kalanlar çoğunluğu oluşturuyor.

İnsan zihni belirsizlik karşısında huzursuzluğa kapılır. Kargaşa kaygılandırır. Anlamak, açıklamak, bilmek ve öngörmek ister. Her şeyi belirleyen, düzenleyen ve bir amaç doğrultusunda işlemesini sağlayan ilahi güç düşüncesinin kaynağında da bu zafiyet yatar.

Olmakta olan anlaşılamadıkça da ilahi olana benzer yeryüzü gücünün/ güçlerinin planları olduğu yanılsaması güçlenir. Gerçekten güçlü olanların uzun erimli bir plan doğrultusunda hamle yaptıkları sanılır. Bizim anlamadığımız nedenleri birilerinin biliyor olması paradoks olarak rahatlatıcı. ‘Ben anlamıyorum ama bana düşman olsa da anlayan birileri var’ düşüncesi, ‘kimse ne yaptığını bilmiyor’dan, daha az korkutucu. Komplo teorilerinin hemen alıcı bulabilmesi tekil insanın belirsizliğe katlanma eşiğinin çok düşük olmasından.

Medyada ve toplumda tarihe, geçmişe ilginin artması da benzer kaygının yansıması. Şimdi, anlaşılamaz oldukça ve gelecek belirsizleştikçe zihin biraz geriye çekilerek geçmişe gider ve olayların akışını en başından hatırlamaya çalışır. Hani, ‘biz bu noktaya nasıl geldik!’ hali…

Geçmişe bakarak olaylar örgüsünü yeni baştan değerlendirerek bugünü anlama çabası, yaklaşmakta olan şeyin, cismin ne olduğunu bilme arzusundan öte değil. Geçmişe, gelecek belirsiz olduğundan bakılıyor.

Bu koşullarda zor soru şu; ya büyük planı bilen kimse yoksa? Dahası ya öyle büyük bir plan yoksa? Ama ‘büyük güçler!’ dahil herkes karşısındakinin büyük planı olduğunu sanıyorsa?

Trump örneğin. İçerde kendisini yıkmak isteyen büyük güçler var diye, can havliyle zaten söz verdiği Yahudi lobisinin desteğini koruyabilmek için Kudüs kararını aldıysa. Bu kararı alırken bir Amerikan icadı olan siyasal İslamın da mezarını kazmış olacağını öngöremediyse! Kudüs kararına beklenen protestoların olmaması çoğu İslamcıyı hayal kırıklığına uğrattı. AKP nam, muhafazakâr dinciliğiyle övünen hükümet, sosyalist ÖDP’nin İsrail protestosuna saldırdı!

Siyasal İslamcılığın Amerikan karşıtlığı aslında sol karşıtlığından öte bir şey değildi zaten demek, bugünkü kargaşayı anlamamızı sağlamaya yetmeyebilir. Tabii ki öyleydi de peki şimdi ne olacak? ABD, kendi icadı olan siyasal İslamcılığı fişini çekerek kapatabilecek mi?

Tarihte, ne zaman büyük güçlerin akıl ermez planları olduğu düşüncesi yaygınlaşmışsa, büyük toplumsal dönüşümlerin şafağı da ağarmaya başlamış.

Tarihsel, toplumsal dönüşümler hesapla kitapla olmuyor. Nedensellik bağları olmadığından değil, tüm değişkenleri olmakta olduğu sırada değerlendirmek mümkün olmadığından.

Türkiye’de bu halde ve burada yaşadığımızdan bizim için en hayati olan burada oluyor. Şimdi, AKP’nin, CHP’li belediyelere yönelik ‘yasal’ saldırısı, HDP’li belediyelere saldırısı sırasında planladığı bir strateji miydi, yoksa sıkıştıkça ne yaptığını bilmez hale geldiğini mi kanıtlıyor?

Bu soruya verilecek yanıt önemli. Başından beri planı buydu demek, AKP’nin plansız, programsız bir halde varkalım savaşı verdiğini kabul etmekten daha rahatlatıcı olabilir. Ama aynı zamanda ona sahip olmadığı bir güç atfetmek anlamına da gelir.
Güçlü, ne yaptığını bilen, her adımını belli bir plan doğrultusunda atan bir AKP mi, yoksa zayıfladıkça saldırganlaşan bir AKP mi?

Her şeyi belirleyen bir yeryüzü gücü yok. Güçlerin büyük çatışmaları var ve şimdiki zaman bu çatışmaların kırılma anlarından. Böylesi zamanlarda en doğru olanlar en azınlıkta kalanlar oluyor, tıpkı bizim halimiz gibi. Belki de çok ama çok az olduğumuzu bilerek ne yapmamıza karar vermemiz gerekiyor. Uzaylı filmlerde yaklaşan cisim de, gemiyi kendisine çeken güç de genellikle kötülük olur. Bizi bekleyen kötülükle mücadele etmek için çoğalmalıyız, ortaklaşmalıyız.