Futbol kariyerlerine yeni nokta koymuş isimlerin televizyon maceralarına ve onların alternatiflerine bakınca, futbolda adalet ve kalite isteyen halkın bunu ne kadar hakettiğini de düşünmüyor değiliz.

Gary Neville, 90’ların ortalarında Manchester United’da kariyerine başladıktan sonra, 2011 yılında futbolu bıraktığından beri futbol yazarlığı konusunda çok önemli mesafeler kaydetti. Kısa süre önce Jose Mourinho ile dolu dolu bir röportaj yaptı. Hatta bu konuda o kadar başarılı ki ilk başta 20 dakika olarak planladığı Mourinho röportajı, Portekizli’nin onunla daha uzun konuşmak istemesi sebebiyle 100 dakikaya uzamıştı. Alan Shearer, Martin Keown,  gibi bir önceki neslin futbolcuları, BBC’nin Premier Ligi maç özetlerinin yayınlandığı Match of the Day programının yorumcuları,uzun yıllardır programın sunucusu Gary Lineker. Oliver Kahn 2014 Dünya Kupası boyunca maçları yayınlayan televizyonun kanalınının yorumcusuydu. Eredivisie maçlarının yorumlarını yayıncı kuruluşa yapan isimler 2000’lerde futbol kariyerine nokta koyan oyuncular. Türkiye’de bu ekolden gelip önemli futbol programlarında görev yapan başlıca isimler Tümer Metin, Mustafa Doğan, Hasan Şaş, Sergen Yalçın, Ümit Özat ve adını sayamadıklarımız...Bu isimler arasında bir tek Tümer Metin, yayıncı kuruluşta görev yapmasının da etkisiyle sahada olup biten hakkında fikir üretmeye çalışıyor. Geri kalanların tümünün derdi var: Popülist çığırtkanlıklar ve bilgiden uzak çıkışlarla gündeme oturmak. Kimi İzlanda’nın topu bizim kaleye elle 3 kez getiremeyeceğini söylüyor, kimi Çeklerin de Hollanda’nın da hatta ulusal takım-kulüp takımı farketmez, ecnebi tüm takımların “bizim Süper Lig’de küme düşmeye bile oynayamayacağından”.

Peki bunların alternatifleri kim? Bu yazıyı yazmadan önce, eleştireceğim şey hakkında bilgi sahibi olmak için üst üste 3 program Beyaz Futbol’u izledim (ya da Derin Futbol da olabilir, program öyle spekülasyonlarla dolu ki, adı üzerinde bile spekülasyon var). Programın içeriği üzerine çok konuşmayacağım, zira az çok herkesin konu hakkında bilgisi var. Galatasaray futbol kulübündeki köstebekten bahsederken, ekrana toprağı kazan bir köstebeği getiren bir programdan bahsediyoruz. Benim dikkat çekmek istediğim nokta başka. Söz konusu program Türkiye’nin en çok izlenen programlarından birisi. Zira bu kadar saçmalık, bir de izlenme oranınının düşük olması halinde elbette ekranlarda kalamazdı. Her program sonrası sosyal medya ve basın, bu programdan çıkan, nefret, cehalet ve haset dolu söylemleri birbiriyle paylaşıyor.

Peki o zaman benim aklıma şu soruyu sormak geliyor. Biz kendimize neyi layık görüyoruz ki, neyi muhabbetlerimizin bir parçası yapıyoruz ki, seyrettiğimiz futbolun kalitesinin artmasını, hakkaniyetli olmasını, içinde adalet olmasını istiyoruz? Çünkü belli ki, sahada olup biten asıl işle ilgilenmeyi değil, iğrenç bir goygoyun alkışlayıcısı olmayı tercih ediyoruz. Bu yüzdendir ki, futbolcu eskileri, dümdüz bir sağ bek olan Gary Neville gibi bu işi kitabına göre yapmak yerine, Ümit Özat gibi, Sergen Yalçın gibi, cehaletten, popülistlikten ve hatta cinsiyetçilikten prim yapmaya çalışıyor. Çünkü bu seviliyor, bu izleniyor ve bu konuşuluyor. İşin kötüsü halen kariyerini sürdüren futbolcular da bu ortamda, kendilerini geliştirmeyi düşünmüyorlar. Tümer Metin koskoca ülke futbolunda, kendi döneminden, eline kalem alıp otobiyografi çıkaran tek isim oldu. Halbuki, en azından 21’inde otobiyografi çıkaran Wayne Rooney kadar anlatması gereken şeyleri olan bir çok isim var. Ama bunları anlatacak kapasiteleri var mı, meçhul.

Uğur Meleke pazartesi günü TRT ekranlarında Emre Belözoğlu’nu eleştirirken “gerekirse hakem odasını basarım diyen böyle başkana böyle kaptan” demişti. İzin istemeden üslubunu alıp başlığa koyduk, ama kimse kusura bakmasın böyle futbol izleyicisine, böyle futbol muhabbetine de böyle futbol. İşinize gelirse.