Bu sözler Almanya‘da bir tarafında yabancıların olduğu siyasi tartışmalarda da genellikle yerlilerin ağzından çıkar. Bazen, “Burası Almanya. Burada demokrasi var, özgürlükler var. Senin geldiğin ülkeyle karıştırma! Sen önce oraya bak!” diye devamı da gelir. Bazen de gerek kalmaz, nerede olduğu hatırlatılan kişi zaten almıştır mesajı. Sağlıklı bir tartışma yapılamaz artık.

Genellikle sağcılar kullanır “Burası Almanya”yı. Bir de karşı tarafı böylece hizaya getireceğini sanan demagoglar. Geçenlerde sosyal medyaya düşen görüntülerde bunları söyleyen politikacının profili ise daha farklıydı. Yeşiller partisinden Cem Özdemir, sözlerini kesen bir kişiyi terslerken “Burası Almanya”ya başvuruyordu.

10 yıl yürüttüğü (eş) genel başkanlığı bıraktıktan ve partinin meclis grup eşbaşkanlığına adaylık yarışını kaybettikten sonra geri planda kalan Özdemir, Stuttgart‘taydı. Kent merkezinde aralarında çok sayıda göçmen kökenli ve sığınmacı gencin de yer aldığı bir grup polisle çatışmış ve çok sayıda mağazayı yağmalanmıştı. Herkes şok içindeydi. O da olayları yerinde incelemek üzere doğrudan milletvekili seçildiği kente gelmişti. Sokakta bir televizyon ekibine açıklama yapıyordu. Olayların ‘siyasi boyutu’ olmadığına işaret ederken arkadan bir ses geldi: “Suç polis diktatörlüğünde!”.

Özdemir söyleşiyi ‘sabote eden’ kişiyi tersleyip, açıklamasına devam etmeye çalıştı: “Kapatın çenenizi, şu anda ben konuşuyorum!” Ardından ‘sabotajcı’nın, “Kapa çeneni ha!” anlamında protestosu duyuldu. Bunun üzerine Özdemir‘in ağzından yazıya başlık olan sözleri çıktı: “Burada, Almanya‘dayız. Şu anda ben konuşuyorum. Lütfen çenenizi kapatın!” Ama karşısındaki ‘çenesini kapatmadı’ ve devam etti: “Polis diktatörlüğü sıradan insanları cezalandırıyor.” Özdemir tartışmayı uzatmadı, “Şu anda ben konuşuyorum. Kenara çekilin” dedi ve kameraya döndü: “Haydi devam edelim!” Film burada bitiyor.

***

Özdemir deneyimli, kibarlığı ve güzel konuşmasıyla tanınan -hatta güzel konuşması nedeniyle ‘yılın en iyi konuşmacısı‘ ödülünü bile almış- bir politikacı. Özellikle kullandığı argo sözler şaşırtmıştı. Bu görüntülerin sosyal medyaya düşmesinin ardından bir açıklama yaptı: “Ağzımdan ‘kapa çeneni‘ kaçmamalıydı. Hiç olmazsa ‚‘ütfen‘ dedim. Polis diktatörlüğünde yaşamadığımıza dair görüşümü dile getirmek için başka sözler seçmeliydim.”

O zaten hatalarını kabul edip, gereğini yapan bir politikacı. Yıllar önce hataları nedeniyle milletvekilliğini bırakıp, siyasi kariyerini sıfırlamayı bile göze almıştı. Sonra geri döndü, başarı üzerine başarı kazanarak yükseldi, bir siyasi partinin genel başkanlık koltuğuna oturan göçmen kökenli ilk politikacı oldu… 2017‘deki genel seçimlerden sonra Hıristiyan demokratlar ve liberallerle koalisyon pazarlıklarını yönetti. Dışişleri bakanlığı için adı geçiyordu.

Olmadı.

Özdemir‘in Stuttgart‘taki tartışmada argo sözler kullanması şaşırtıcı, ama ‘polis’e yönelik suçlamayı kabul etmeyip, “Burası Almanya!” refleksini göstermesi gayet doğal. Tartışması halen devam ediyor, ancak olayları ‘polis diktatörlüğü’yle açıklamak da doğru değil. Artık tarihte kaldı ama bir zamanlar Yeşiller içinde böyle düşünen bir çok insan vardı. Partinin kuruluş döneminde, kurucuları arasında. Sisteme yönelik en sert, en uçuk eleştirileri de tartışıyorlardı, an azından bunları dillendirenleri susturmuyorlardı.

40 yaşındaki partinin ilk programı, “Mevcut tüm partilere alternatif bir partiyiz” sözleriyle başlıyordu. Mevcut partilerle işbirliğini reddediyorlardı. Aradan geçen sürede ‘alternatif’ olan her şeyden vazgeçtiler. Mevcut partilerin hepsiyle işbirliğine gittiler. Yerel yönetimlere, eyalet ve federal hükümetlerine ortak oldular, belediye başkanları, bakanlar ve başbakanlar çıkardılar. İlk zamanlar sadece sosyal demokratlarla işbirliği yapıyorlardı. Artık Hıristiyan demokratları tercih ediyorlar.

Son seçimden sonra Merkel‘in kuracağı hükümette yer alabilmek için büyük çaba gösterdiler. Koalisyon pazarlıklarının onların değil, liberallerin tavrı yüzünden sonuçsuz kaldığı biliniyor. Geçen hafta yeni program taslağını açıkladılar. “Artık inatçı olmayacağız” diyorlar. Çevre korumadan ülke dışına asker göndermeye kadar hiçbir konuda zorluk çıkarmayacakları anlaşılıyor.

Hatta 2021‘deki seçimden birinci parti olarak çıkıp, ülkeyi, bir Yeşil‘in başbakan olacağı, Yeşil ağırlıklı bir koalisyonla yönetmeyi hedefliyorlar. Aslında bunu sosyal demokratlar ve sosyalistlerle (Die Linke) de yapabilirler. Aritmetik olarak bu mümkün. Ancak bunu tartışmaya bile yanaşmıyorlar. Sağcılarla işbirliğine kitlenmiş gibiler.

“Burası Almanya!”