“’Daha hiç çağrılmadım/Biri olsun “Yakup!” diye seslenmedi hiç”’ (Edip Cansever). Boşuna beklemeyin, bu yıl da güzel günlere çağrılmayacaksınız. Hâlâ bekleme odalarında beklediğinize göre yeni yıla hazırlanmamışsınız demek ki. Bekleyenlerin, yeni yıldan sadece beklentileri olabilir, çağrılmayı beklemek gibi. Beklenti, alışkanlıklarla ilgili. Daha önce olmuş olanın yeniden gerçekleşmesini beklemek. Mehdiyi bekleyebilirsiniz mesela ya da eski güzel günlerin yeniden geri gelmesini; gelmeyeceklerini bile bile. O yüzden her bekleyiş hüzünlüdür. Beklentilerle girdiğiniz her yeni yıl hüzünle başlamıştır. Oysa yeni bir yıla girmeden önce eski alışkanlıklarınızı terk etmeniz ve yeni alışkanlıklar edinmeniz gerekirdi; özgürleşmek gibi. Hazırlık denince nedense, kırmızı don giymeyi, plastik çam ağaçlarını süslemeyi, tüketim nesneleriyle donatılmış bir sofrada oturup TV izlemeyi, yeni yılın neşeli geçmesi için kalkıp göbek atmayı anlıyoruz. Bunlar, çizgisel zaman âdetleri. Çizgisel zaman, asla geri gelmeyecek olanı beklediğimiz kompartımanlardan oluşmuştur. Kompartımanlarda beklemek nafile; ne beklediğiniz gelecek ne de siz çağrılacaksınız.

Haklısınız; beklemekten ve eski güzel günleri özlemekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Halksınız; adı sanı olmayan kapkara bir kitle. Mevcudiyetiniz bile şüpheli. O yüzden şölenlere sizin yerinize despotunuz katılacak. Oysa halk, çağrılmadan gelen ve yeryüzünde sofralar kurandır. Geldiğinde çizgisel zaman kırılır, ritim değişir. Zaman, kendi üzerine kıvrılıp yeniden evrenle birlikte dönmeye başlamıştır. Halk, zamanı döndürendir. Hep aynının sürüp gitmesini arzulayan despotların korkulu rüyası. Halk geldiğinde, geçmişten ve gelecekten koparılıp şimdinin içine kapatılmış tahnit bedenlere su yürür ve yeniden evrenle birlikte dönmeye başlar bedenler. Halk; yekpare, homojen bir kitle değildir, aksine henüz açığa çıkmamış farklılıklar kümesi. Her döndüğünde fark açığa çıkar ve mevcut şeyler düzeni değişmiştir. Halk; çizgisel zamanlarda esamesi okunmayanların, sessizleştirilip görünmez kılınanların sese ve bedene kavuşması. Hiyerarşik tabakaların arasına sıkıştırılmış ve sürüleştirilmiş olanlar, yıl dönümlerde gelmekte olanı hep şenliklerle karşılamışlardır. Karnaval, doğmakta olana yer açmak için çürümekte olanın içinde açılan bir gediktir; halkın bedenleştiği karnaval meydanı.

Karnaval seyirlik değildir. Ekranlarda temsilcilerinin sergiledikleri temsilleri kendi hayatları diye izleyenlerin, birden koltuklarından kalkıp meydanlarda kendilerini yaşamaları. Karnaval, temsili mümkün olmayan bir doğaçlamadır. Tüm hiyerarşik yapıların çöktüğü, yan yana gelmeleri engellenmiş bedenlerin aralarında, daha önce mevcut olmayan bağlantılar inşa ettikleri bir şenlik. Despot bu bağlantılara, uygunsuz birleşmeler ya da edepsizlik diyecektir. Kadim zamanlardan beri karnavallara eşlik eden grotesk canavar ya da ejderha figürleri, uygunsuz parçaları birleştiren halkın imgelem gücünün ürünleridir. Aynı imgelem gücü karnaval meydanında uygunsuz bedenleri birleştirdiğinde canavar, halk adını alır. Despot kendi varlığını tehdit eden canavardan hoşlanmayabilir. Fakat sürrealist Alfred Jarry için canavar güzeldir: “Ben kendine özgü, tükenmez her güzelliği canavar olarak tanımlarım.” Lautréamont’nun, De Chirico’nun resimleri karşısında söyledikleri de karnaval için geçerlidir: “Bir ameliyat masası üstünde bir dikiş makinesi ile bir şemsiyenin rastlantısal olarak biraraya gelmesi kadar güzel.” Ayrıksı parçaların biraradalığı.

Yeni olanın ritmine hazırlanmalıydık. Karnaval, gelmekte olana hazırlıktır. Despotun ayrıştırdığı, birbirinden koparılmış bedenlerin bir araya gelerek oluşturdukları yeni bir kozmos. Guy Debord 1871 Paris Komünü’nden “19. yüzyılın en büyük karnavalı” diye söz ediyordu. Yine yeni yıla hazırlıksız yakalandık, karnavalsız. Çizgisel zamanın hücrelerinde yalnızlığımızı çoğaltıyor ve bekliyoruz. “Eski güzel günleri özlemeyi bırakın, yeni kötü zamanlarla başlayın işe” (Brecht). Yeni kötü zamanlar, çürümekte olanın gitmemekte ayak dirediği zamanlardır. Zamanı döndürmek ve çürümekten kurtulmak gerek. “Kendine özgü, tükenmez güzelliği” ancak biz yaratabiliriz, bir araya gelerek.