Beşiktaş’ın simge taraftar grubu Çarşı grubunun üyelerinin de içinde bulunduğu 35 kişi, Gezi Direnişi sırasında “hükümeti yıkmaya teşebbüs” suçu gerekçe gösterilerek açılan davada yargılanıyorlar. Türkiye’de yönetenlerin futbol tribünlerine olan tavrı zaten uzun süredir netti, ama bu, onları komik darbe suçlamalarıyla sanık sandalyesine oturtmaya kadar varmamıştı. Bu da Yeni Türkiye’ye (!) nasip oldu.

Öncelikle sanık sandalyesineoturtulanlar sadece Çarşı grubu üyeleri değil. Aralarında diğer kulüpleri destekleyen taraftarlar da var. Ancak bundan bağımsız olarak, Fenerbahçeliler Derneği, Sol Açık, Vamos Bien, Sopalı Pankart, Tek Yumruk, Kızıl Aslan, Beleştepe taraftar gruplarının yanı sıra Karşıyaka, Göztepe, Karabük, Adana Demirsporlu futbolseverler de, salı günü Çağlayan’da görülen duruşmaya akın ettiler.

İnsanların aklında “neden Çarşı?” gibi bir soru var. Buna çok farklı şekillerde cevap vermek mümkün olsa da benim için sebepler 3 grupta toplanıyor. Birincisi Çarşı’nın uzun yıllardır üstlendiği muhalif rol. Bu, 2 değişkenin birbirini beslediği bir ilişki gibiydi. Çarşı, etrafından üzerine yapıştırılan imajı bizzat kendi eylemleriyle geliştirdi, etrafındakiler de bu imaj genişledikçe gruba yeni misyonlar yüklemeye devam ettiler. Nitekim içinde bulunduğumuz süreçte de durum böyle. Futbolla hiçbir alakası olmayan insanlar, kadın-erkek farkettirmeden bu muhalif karakterleri ve hükümetin intikam duygusunun kurbanı olmaları sebebiyle onlara sahip çıkıyor. İkinci sebep coğrafi. Gezi Parkı Dayanışması sırasında, Taksim’in yardımına koşabilecek en yakındaki semt Beşiktaş’tı. Tabii Beşiktaş dendiğinde de “semt takımı” anlayışını üstlenmekte çok istekli olan taraftar kitlesi bu yardım çağrısına kayıtsız kalamadı. Görsel ve sosyal medya da bunu destekledi tabii. Halk TV Beşiktaş çarşısından canlı yayın yaparken, sosyal medya, Çarşı grubunun polis güçlerine karşı kazandığı zaferlerin dilden dile dolaştığı bir ortama dönüştü. Üçüncü sebep aslında ilk iki sebebin bir sonucu gibi.

Recep Tayyip Erdoğan’ın sözde yeni ülkesi, vatandaşlarının düşüncelerini dinleyip anlamaya çalışmak yerine, onları kendisine saldırmak için fırsat kollayan düşmanlar olarak görüyor. Bu felsefenin bir sonucu olarak da en göz önündeki, en popüler, en güçlü görünen kitleye saldırıyorlar. Çünkü biliyorlar ki en güçlü düşmanlardan birini sindirebilirlerse toplumun gözünü bir kez daha korkutabilirler. Bu yüzdendir ki AKP mitinglerinde ısmarlama Çarşı pankartları görülüyordu. Parti yöneticileri temizliğe sembollerden başlamak istiyor. Çarşı da bu anlamda, toplumun kalbinde en fazla yer etmiş sembollerden birisi.

Ve tabii ülke medyasının haline bakıp da acımamak elde değil. Bu medya zamanında, devlet eliyle yapılan şiddete karşı sus pus olmuş ve zalimin tarafını tutmuştu. Bugün o çok sevdikleri hükümetlerine karşı darbe yapmak girişimiyle suçlanan insanların mahkemesini yayınlama cesaretini bile gösteremiyorlar. Bir kısmı yine kafasının üzerindeki kumu tazeliyor, bir kısmı bir tribün grubunun, bahsedilen eylem günlerinde orada olmayan üyeleriyle Başbakanlık binasını ele geçirme iddiasının ne kadar komik durduğunu bilerek dava sürecini bahsetmekten utanıyor.

Bu süreç elbette devam edecek. Mesele, asla ve asla futbol takımı ekseninde değerlendirilecek bir durum değil. Hem Çarşı grubunun gereğinden fazla popülerlik çabasına dikkat çekenler hem de Çarşı’ya olan desteğin, hadisenin temelini kavramak yerine içi boş bir AKP muhalifliği sonucu olduğunu söyleyenler var. Bunların hiçbirisinin, haksız yere, komik gerekçelerle fikrini yüksek sesle dile getirmeyi isteyen insanlara destek olmamıza engel olacağını düşünmüyorum. Kayıtsız şartsız bir destek vereceksek, bu hiç olmazsa fikir özgürlüğüne karşı olsun.