Cahil, görgüsüz, ırkçı, “errkek”, iktidar yaltakçısı, yalancı, ağzından din iman milliyetçilik düşmeyen ama fırsatını bulduğunda her tür suçu işlemeye hazır insanlar için kullanılan bir sıfat. Hızla yaygınlaşıyor.

Özellikle AKP politikalarını savunanları nitelemek için kullanılıyor. Dalga geçmekten öte daha çok aşağılama, değersizleştirme amacını güdüyor. Çomarlara yönelik hakaretlerin ortak noktası duygu yüklü küfürlerden ibaret olmaları. Ne kadar cahil, ne kadar üçkağıtçı, aptal, terbiyesiz vs vs oldukları yüzlerine yüzlerine vuruluyor! Çomar gibi “AKmal”, “malAK” sıfatları da dolaşıma girmiş durumda.

Tabii ki ağırlıklı olarak sosyal medyada kendine yer buluyor. Diyelim AKP karşıtı bire bir paylaşımda bulunduğunda, çomar bu paylaşımın altına küfür içeren bir yanıt yazmaya görsün, anında onu aşağılayan, küfür eden, yanıtlar sıralanıveriyor. AKP’nin herhangi bir şeyini biri övmeye görsün, alay, hakaret, küfrün bini bir para oluveriyor. Ardından başlıyor günün, ayın, yılın kapağı paylaşımları ve diyalog daha da yaygınlaşıp, kitleselleşiyor.

Hem çomar sıfatı hem de çomarlarla girilen bu aşağılama/ küfürleşme yarışı, sol/ devrimci politikayı felç eden bir işlev görüyor.

Adına faşizm, yeni otoriterlik her ne derseniz deyin ama sonuçta sağcılığı, otoriterliği, ırkçılığı, muhafazakârlığı besliyor.

Faşizm en yalın haliyle bir duygu siyaseti. Eleştiri, sorgulama, muhakeme etme, çözümleme gibi zihin/ akıl uğraşlarını bir yana bırakarak bir coşku haline savrulma, “duygularının esiri olma” durumu. Akılla bir araya gelmiş “bilinçli” örgütlü kitlenin yerini, duygularla savrulan, telkine açık, edilgenleşmiş güruhun alması, faşizmin arayıp bulamadığı toplum durumu.

Önce aklımızı kullanalım. Medya, hele de sosyal medya, toplumun politik, sosyolojik, psikolojik durumunun bir yansıması değil, tersine bu üç durumu inşa eden, izleyicisinde tam da “toplumun hali bu” yanılsaması yaratan bir araç.

Tekelleşmiş yazılı, görsel medya ve maaşlı trol ordularıyla sosyal medya, toplumu yansıtmıyor, toplumsal bir muhalefetin olabileceği umudunu kırıyor. Mesele sadece klavye ve ekrana takılıp kalarak edilgenleşmek değil. Klavyenin başından kalkıp, ekrandan başını kaldırıp sokağa çıkanların sokaktaki insanların medyada etkileştikleri insanlarla “aynı kişiler” olduğu yanılsamasına kapılmaları.

Böylece sokağa çıkıp, toplumsal hayata dahil olduğunda karşılaştığı her AKP’liyi, MHP’liyi, dindarı, türbanlıyı, daha doğrusu “tıpkı kendisi gibi olmayan” herkesi çomar gibi görmeye başlıyor. Bu “duygu” edilgenleştirici karamsarlığın önünü açıyor.

Yılgınlık ve öfke içinde muhalefetin kazanmasının imkânsız olduğunu, bu toplumdan hiç bir şey olmayacağını, başına geleni hak eden çomarlar için parmağını bile oynatmaya değmeyeceğini “hissetmeye” başlıyor. Herkesin “hak ettiği” gibi yaşayacağına olan örtük inanç, kendi kazanımlarını bir başkası için harcamanın, bir başkasıyla paylaşmanın kişinin kendisine haksızlık etmesi olacağı duygusunu güçlendiriyor. İlla bir psikolojiden söz etmemiz gerekiyorsa işte “yeni sağcılığın” psikolojisi bu şekilde ruhları ele geçiriyor.

Bu hal, sadece RTEakp-mhp’de sembolize edilen kitleye yönelik olarak kalmıyor. Kendisinin tıpkısının aynısı olmayana yönelik öfke dolu aşağılama tarzı kaçınılmaz olarak bütün kişilerarası ve örgütler, kimlikler, politik yapılar arası etkileşime de yayılıyor.

Kuzey Irak’ ta yapılan referanduma yönelik “sol içi” tartışmada kullanılan dil en canlı örneği. Sosyal medyada ulusların kendi kaderini tayin hakkı üzerinden yürüyen küfürleşmeye bakan ve oradakilerden yola çıkarak Kürtler ve sosyalistler hakkında yargıda bulunanların, sokakta bir arada ve birlikte durabilmeleri mümkün mü?

Devrimcilerin yolu, çomar küfürleşmesinin dışına çıkmaktan, toplumda çomarların değil ezilen, sömürülen, aklı dondurulmaya çalışılan iyi, güzel, doğru olmaya hazır insanlar olduğunu aklımıza kazımaktan geçiyor. Duygu siyaseti değil bilinç siyaseti.