Tıbbi adıyla Covid-19 olan virüs salgını dünyayı etkisi altına almaya devam ediyor. Günümüz dünyasında insanların bölgeler, ülkeler, kıtalararası hareketliliği o denli fazla ki Corona gibi kuluçka dönemi (bulaşan hastalanana kadar geçen süre) iki hafta olan bir virüsün yayılımını bir bölge ile sınırlamak çok da mümkün değil.

Corona salgını, en aşı karşıtı şaşkalozun bile bilimsel tıbbın açıklamalarına pür dikkat kesilmesini sağladı. Dünya Sağlık Örgütü’ ne ve aklı başında doktorların açıklamalarına yönelindi. Kamuoyu, doktorlardan çözüm arıyor ve “dut pekmezi” abuklamalarına kimse itibar etmiyor.

Bulaşıcı hastalık salgınları tarihsel dönüşümlerin tetikleyicileri oldu hep. Orta Çağ’ın Veba salgınları, İstilacıların Amerika kıtası yerlilerine taşıdıkları basit enfeksiyonlarla yerli nüfusu neredeyse soykırıma uğratmaları, 1.Dünya Savaşı sonrası yüz milyondan fazla insanı öldüren İspanyol Gribi gibi salgınlar sadece ekonomileri tahrip etmedi, politik dönüşümleri de tetikledi. Yakın geçmişte HIV- AIDS salgınının yabancı düşmanlığını, eşcinsel karşıtlığını, muhafazakarlığı çoğaltması da benzer bir örnek. Ebola’nın Afrikalı göçmenlere sınırlama getirmeye yaraması da öyle.

Corona ile ilgili en öne çıkan tema, hastalığın “zengin fakir ayırmaması”! Bir anlamda bir grup, etnisite ya da sınıfı değil bütün olarak “insanlığı” tehdit ediyor! Siyasetçi, zengin, sanatçı, siyahi, beyaz gibi bir özellik sahibi olmak korunmaya yetmiyor!

Corona sanki bütün yapay ayrımları ortadan kaldıran ve herkesi “insan” olarak eşitleyen bir ölümcül tehdit olarak görülüyor. Zizek, Jameson’dan alıntılayarak, tıpkı uzaydan gelen ve dünyayı işgal etmek isteyen kötü uzaylılar karşısında insanlığın birleşmek zorunda kalması gibi bir işlev görebilir mi, diye yazmış.

Zizek gibi, herkese bulaşabilmesi ve herkesi öldürme potansiyeline sahip olmasıyla “insanlığı” bir ortak düşman karşısında birleştirebileceği, eşitlik ve dayanışmayı zorunlu kılmasıyla ırkçı, sağcı ideolojileri hükümsüz kılabileceğini savunanlar var. Dahası salgının yeni bir sol dalgayı tetikleyebileceği beklentisine girilmiş durumda.

İnsanın belki ya da keşke diyesi geliyor ama, bu beklentideki liberal iyimserliğin saflığını da görmezden gelmek mümkün değil. Tıbbi temelleri olan korunma önlemlerine yakından bakarsak kötümser olmak için çok daha fazla neden bulabiliriz.

Corona’dan korunmanın en temel yolları hijyen, temastan kaçınma, kalabalık ortamlarda bulunmama, zorunlu olmadıkça seyahat etmeme, ve şüpheli vaka, mahalle, bölge, şehir hatta ülkelerin izole edilerek, karantinaya alınması. Bu önlemler “haklı, bilimsel ve zorunlu”. Ülkeler sınırlarını kapıyorlar, belli ülkelere seyahat yasağı getiriyorlar, ülkeye giriş yapanları en küçük bir şüphe durumunda en az iki hafta tecrit ediyorlar.

Bu önlemlerin ilk vuracağı kesim “göçmenler” olacak. Göçmen karşıtlığı daha da yükselebilir ve yabancı düşmanlığına genişleyebilir. Bir araya gelmekten kaçınma, temas etmeme, toplanmama ve yalıtılma, dayanışma taleplerine set çekebilir. Hastalığın bulaşmasını önlemek için alınacak önlemler giderek daha da askerileşmiş gözetleme ve denetim uygulamalarını meşrulaştırabilir. Dahası “zenginlerin” risk altına girmemek için toplumun geri kalanıyla temaslarını engelleyecek “koruyucu duvarlarını” daha da hızlı ve yüksek inşa etmelerinin önünü açabilir. Trump’ın duvarına karşı çıkmak kolay değil artık. Büyük teknoloji şirketlerinin çalışanlarına işe gelmeyin, toplantılara katılmayın, evinizden çalışın talimatı vermeleri işyeri kavramını silebilir ve işçilerin birbirleriyle de karşılaşmalarını, buluşmalarını engelleyebilir.

Küreselleşmenin sonunun geldiğini ve sınırları duvarlarla örülü kapalı ulus devletlere dönüşün başladığını görmüyor muyuz? Gözetleme, denetim, askerileşmiş önlemler ve yalıtılma ile daha karanlık, daha eşitsiz ve daha şiddet dolu bir dünya bizi bekliyor olabilir.

Tabi ki korunmalıyız, temiz olmalıyız ama denetim politikalarına onay verirken de bizi neyin bekleyebileceğinin de ayırtında olmalıyız. Kendimizi bizim gibi olanlardan uzak tutmak, hem bizi yalnızlaştırıp, yalıtır hem de Corona’dan daha ölümcül bir ulus devlet faşizmine karşı zayıf ve yalnız bırakır.