Aylardır ücretlerini alamazken üstüne işten atılan işçiler, Boğaziçi Köprüsü’nde çığlıklarını duyurmaya çalıştılar. Sayıları çok değildi. “Güvenlik güçleri” için kolay bir “operasyon” oldu. İçlerinden ikisi son bir hamle ile intihar etmeye kalkıştı, neyse ki durduruldular.

Sağlık Bakanı, Twitter hesabında alay eder gibi, ben makamımda sizler için çalışıyorum, siz evlerinizden fotoğraf yollayın ve kısıtlamalara uyduğunuzu gösterin, çağrısı yaptı. Evlerden rakı masalı fotoğraflar yağdı, aynı alaycılıkla.

Kendisinin davetiyle Ankara’ya gelen Soma ve Ermenekli maden işçilerinin, görüşme sonrası “güvenlik güçlerince” tartaklanarak gözaltına alınmasını, iktidar partisi AKP’nin grup başkanvekili Özlem Zengin, “anlamakta zorlandı”.

İşçiler ve yoksullar ölüyor. Hem de biner biner. Türk Tabipleri Birliği’nin hesaplamaları, belediyelerin açıklamaları ve diğer göstergeler salgına bağlı ölümlerin 40 bini aştığını düşündürüyor. 40 000!!!!

Covid-19 zengin yoksul ayrımı yapmıyor, herkesi öldürebiliyor teranelerini bir yana bırakalım. Mart ayından bu yana hastalığa yakalanıp ölen “tanınmış”, “varlıklı” insanların sayısı çok ama çok az. Yoksullar, güvencesizler, hastane yatağı bulamayanlar, bulsa ve tedaviye ulaşsa bile yılların yoksulluğunda bedenlerinin direnci çok zayıflamış olanlar ve sağlık emekçileri ölüyorlar.

Öldükleri “gizlenenlerin” hayaletleri bizi gerçeğe çağırıyor. Boğaziçi Köprüsü’nde bir an görünüp sonra hızla karanlığa çekilenler de aynı hayaletler. Hastalığa yakalananların sayısının artık günlük yüz binli rakamlara ulaşmış olduğu hesaplanıyor. Öyle ki, özellikle büyük şehirlerde herkesin yakın çevresinde en az bir kişi hastalığa yakalanmış durumda.

Bir yanda sokağa çıkmaya bile korkanlar hızla içe kapanıyor ve bireysel varkalımlarını sağlayabilmek için kendilerini toplumdan yalıtıyorlar. Öte yanda yaşamak için sokağa çıkıp, otobüse, dolmuşa binip, çalışmak zorunda olanlar, çaresizlikten doğan bir pervasızlıkla ölüme koşuyorlar.

Demem o ki, Fahrettin Koca’ya rakılı fotoğraf yollamaya “utanmamız” gerekli. Çünkü o fotoğraflardaki alaycılığı ellerini oğuşturarak kabul etmeye hazırdır, Bakan. Sorumluluğuyla yüzleşmekten kaçınmasını sağladıkları için üstüne teşekkür bile edebilir. Böylece, koruması gerekip de hiç bir şey yapmadığı yoksullara, rakılı fotoğrafçıları hedef göstermesi kolaylaşır. Bakın siz ekmek kavgasındasınız ama “şu tuzu kurular” yüzünden salgını kontrol edemiyoruz, der.

RTE, ilk gününden bu yana gücünü hep birilerini birilerine düşman etmekten aldı. En iyi uyguladığı politik strateji “düşman yaratma” ve o düşmana karşı savaşta kendi önderliği altına insanları çekebilmesiydi. Düşmanlaştırma siyasetine kolayca kapılanlar da beklendiği gibi yoksullar, eğitimsizler, yoksun bırakılmış olanlar oldu. Zaman içinde “AKP’ye oy verenler” diye genellenen bir kitleye karşı da düşmanlık olmasa da “ne haliniz varsa görün” ile “daha beter olun” arasında salınan bir karşıtlık oluştu.

CHP’nin bu kitleye kendisini “akp-lileştirerek” benimsetme stratejisi ne kadar abuksa, aynı kitlenin “sonunda” isyan ederek iktidarı sarsması, düşürmesi beklentisi de o kadar “düşmanca” bir yaklaşıma dönüştü.

Covid-19 yayıldıkça yayılıyor ve hem iktidar hem de bazı belediyeler hariç resmi muhalefet tarafından yalnız bırakılan insanlar o denli çaresizler ki, kendilerini köprüden atmaya kalkıyorlar. Covid 19 öyle bir salgın ki, tüm bulaşıcılığına karşın birlikte mücadele edilmesi zorunlu bir tehdit; tıpkı AKP gibi. Covid 19’dan korunmak için eve kapanıp sağ kalmaya çalıştıkça, dışarda çoğalarak evin kapısına dayanıyor. Eninde sonunda ya paketinizi getiren kuryeden alıyorsunuz virüsü ya da yan komşunuzdan.

Fiziksel olarak bir araya gel(e)meseniz de eğer birlikte hareket etmezseniz sonunda yakalıyor sizi.

İçinde bulunduğumuz ölümcül kargaşayı çözebilecek tek akıl, tek ahlak var o da sol. Sol, büyük çağrısına hazırlanmalı. Bütün şefkatiyle, bütün birleştiriciliğiyle, kabulleniciliğiyle ve özgüveniyle.