Almanya’nın açık savaşlarda taraf olduğu ve Hitler faşizminin egemen olduğu dönemler hariç, tüm tarihi boyunca böyle ağır bir aşağılanmayla karşı karşıya kalmadığını söyleyebiliriz.

Cumhurbaşkanı olmaz başbakanı gönderin!

Savaş başladığından bu yana batı dünyasından çok sayıda devlet adamı Ukrayna’nın başkentini ziyaret etti. Son olarak dün Polonya Cumhurbaşkanı Duda, üç Baltık cumhuriyetinden mevkidaşıyla birlikte Kiev’e giderek Zelenski’yle buluştu ve Ukrayna’ya desteklerini gösterdi.

Aslında bu heyette Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier’in de yer alması bekleniyordu. Konuyu, bizzat Steinmeier Varşova’ya yaptığı ziyaret sırasında açıkladı. Duda’nın kendisine Litvanya, Letonya ve Estonya cumhurbaşkanlarıyla birlikte Kiev’e gitmeyi önerdiğini açıklayan Steinmeier, “Ben ziyaret için hazırdım ancak Kiev’de istenmediğimi öğrendim” dedi.

Almanya, savaştan önce Ukrayna’ya en fazla yardım eden (askeri değil) ülkeler sıralamasının en başında yer alıyordu. Savaşı, “Rusya’nın uluslararası hukuku çiğneyen saldırganlığı” olarak ilk gününden itibaren kınadı. Birkaç günlük şaşkınlığın ardından NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya yönelik (giderek ağırlaştırılan) yaptırımlarına katıldı. Milyarlarca euro harcanarak inşa edilen Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattını– belki de bir daha hiç açılmamak üzere - devre dışı bıraktı. Ayrıca Almanya’nın dış politikasının temel taşı olarak bilinen açık savaş ve çatışma durumundaki taraflara askeri yardımda bulunmama, silah satmama kuralının bu krizde geçerli olmadığını açıklayarak Ukrayna’ya silah göndermeye başladı. Ancak Rusya’ya enerji konusundaki bağımlığına kısa vadede alternatif bulunamadığı için yaptırımlar yüzde 100 uygulanmıyor. Rusya’dan kömür, petrol ve doğal gaz alımı devam ediyor. Yani Almanya, Rusya’ya her gün yüzbinlerce euro’luk ödeme yaparak savaşa dolaylı desteğini sürdürüyor. Silah yardımının da Ukrayna’nın istediği kapsamda ve hızda olmadığı biliniyor. Buna rağmen Almanya’nın bu savaşta Ukrayna’nın yanında olduğu kuşku götürmez bir gerçek.

BÖYLESİ GÖRÜLMEDİ

Ve Ukrayna, Alman devletinin bir numaralı yöneticisine, “Buraya gelmeni istemiyoruz” mesajı vererek onu tüm dünyanın gözleri önünde neredeyse “persona non grata” ilan ediyor. Federal Almanya Cumhuriyeti, 70 yılı aşkın tarihinde böylesi bir hakarete uğramadı. Almanya’nın açık savaşlarda taraf olduğu ve Hitler faşizminin egemen olduğu dönemler hariç, tüm tarihi boyunca böyle ağır bir aşağılanmayla karşı karşıya kalmadığını söyleyebiliriz.

Kiev, tüm diplomatik gelenekleri çiğneyerek attığı bu adımın ardından ikinci bir skandala daha imza attı. Yapılan açıklamaya göre Steinmeier istenmiyordu ama Başbakan Kiev’e gelebilirdi. Tabii bir şartla: Başbakan Scholz, yapacağı ziyarette Ukrayna’nın istediği tüm ağır silahların en kısa zamanda gönderileceğini açıklamalıydı.

Bu skandaldan önce Scholz, hem transatlantik ittifakın başkentleri, hem merkez sağ ana muhalefet hem de hükümet koalisyonundaki yeşil ve liberal ortaklarının bu yöndeki baskılarıyla karşı karşıyaydı. İngiliz Başbakanı Johnson’un Kiev ziyaretinin ardından bu yöndeki çağrılar daha da yoğunlaşmıştı.

Ancak devletin en üst düzey temsilcisine yönelik bu ağır hakaretten sonra Scholz’un Ukrayna’ya gitmesi en azından şimdilik mümkün değil. Nitekim önceki gün yaptığı açıklamada yumuşak bir dilde de olsa bu tavırdan rahatsızlığını belirtti ve yakın bir gelecekte Kiev’e ziyaretinin söz konusu olmadığını duyurdu.

Kısa bir süre önce iktidar ve muhalefetin çoğunluğunun oyuyla ikinci kez Almanya Cumhurbaşkanı seçilen Steinmeier’e yönelik bu hasmane tavır nereden kaynaklanıyor?

Steinmeier, bu makama seçilmeden önce uzun yıllar hem sosyal demokrat ve hem de Hıristiyan demokrat ağırlıklı hükümetlerde stratejik bakanlıklar üstlenmişti. 1999-2005 yıllarında Schröder Hükümeti’nde istihbarat örgütlerinin koordinasyonunda sorumlu devlet bakanlığı, 2005-09 ve 2013-17 yıllarında da Merkel hükümetlerinde dışişleri bakanlığı yapmıştı. Yani kendisi, Almanya’nın geçmişte Rusya’yla olan siyasi ve ekonomik ilişkilerinin önde gelen mimarlarından biri. Rusya-Almanya arasındaki direkt doğal gaz boru hattının (Kuzey Akım 2), başta ABD olmak üzere batı ittifakından gelen tüm itirazlara rağmen gerçekleştirilmesinin sorumlularından biri. Bu özelliklerinden dolayı da birkaç hafta önce Ukrayna’nın Berlin Büyükelçisi’nin çok ağır eleştirileriyle – aslında hakaretleriyle - karşı karşıya kalmış, daha sonra kamuoyuna bir açıklama yaparak, geçmişte Rusya ve Putin’le ilişkiler konusunda hatalı olduğunu açıklayıp, özeleştiride bulunmuştu. Ancak görünen o ki bu özür yeterli bulunmadı.

STEİNMEİER HEDEFTE

Steinmeier’in bu politikaların tek sorumlusu olmadığı, bu politikaların hem sosyal demokrat, hem de hıristiyan demokrat partilerce üstlenildiği biliniyor. Geçtiğimiz yılsonundan bu yana yeni hükümetin başında bulunan Federal Şansölye Scholz da bu politikaların siyasi sorumluluğunu taşıyan politikacılardan biri. O da, geçtiğimiz haftalarda önde gelen pek çok Alman politikacı ve devlet adamı gibi Rusya’yla geçmişteki ilişkilerin hata olduğunu kabul eden açıklamalar yapmıştı.

Ancak Scholz’un “Steinmeier gelmesin, sen gel!” ültimatomunu bir “davet” olarak kabul etmeyeceği baştan belliydi.

Ukraynalıların bu durumu dikkate almaması mümkün görünmese de küçük bir ihtimal de olsa Kiev’in bu sert çıkışı, gerçekten Steinmeier’in geçmişteki rolüne ilişkin tepkiden kaynaklanmış olabileceğine bir olasılık da var. Belki gerçekten de, uluslararası diplomasi konusunda tecrübesiz olan Ukrayna, yaşadığı bu ağır saldırı ve yıkım karşısında fevri bir tavır geliştirdi.

Ya da başka hesaplar mı devrede?

Hedef Almanya’nın uluslararası prestijini zedelemek, AB liderliğini sarsmak olabilir mi?

Kriz halen sürüyor. Eski boks şampiyonlarından Vladimir Klitschko (kendisi gibi eski şampiyonlardan Kiev Belediye Başkanı Vitali’nin kardeşi) gibi Alman kamuoyunun yakından tanıdığı politikacılar devreye girerek gerginliği gidermeye çalışıyorlar. Almanya politikasının önde gelen şahsiyetleri de olayla ilgili yorumlarında sert ifadelerden kaçınıyorlar.

Bunlardan dolayı Almanya’nın Ukrayna’ya desteğini çekmesi söz konusu değil elbette. Ancak bu desteğin nasıl devam edeceği de merak konusu...

Şimdilik şöyle bir manzarayla karşı karşıyayız:

Savaşın ardından yapılan “Batı ittifakının Putin karşısında tam birlik içinde olduğu” tespiti tartışmalıdır.

Ve savaşı bitirmek için nefret ettiği Putin’le bile biraraya gelmeye hazır olduğunu açıklayan Zelenski, haftalardır yüzbinlerce vatandaşına kucak açan, yüz binlercesini de kabul etmeye hazırlanan, her fırsatta yanında olduğunu açıklayan bir ülkenin cumhurbaşkanını yaşananların sorumlularından biri olarak görüyor, gösteriyor.