ABD, neredeyse yüzde 90’ı tamamlanmış olan ‘Kuzey Akım-2’ doğalgaz hattı projesinin derhal iptal edilmesini istiyor. Almanya ise projeyi sürdürmeye çalışıyor. Ancak Atlantik’in batısından gelen mesajlar giderek sertleşiyor.

Joe Biden’ın ABD başkanı seçilmesi Almanya’da sevinçle karşılanmış, yaygın medyadaki “eski günlere dönülüyor!” yorumlarıyla bu sevinç tüm ülkeye yansıtılmaya çalışılmıştı.

Dünyanın ırkçı milyarder Trump’tan kurtulması iyi bir şeydi elbette.

Ancak onun gitmesinin, ABD-Almanya ya da daha doğrusu ABD-Avrupa ilişkilerini özünde etkilemeyeceği belliydi. Atlantik’in iki tarafındaki güç merkezleri arasındaki sorunlar aynıydı. Tek fark, bu konuda Washington’dan yapılan açıklama, uyarı ve eleştirilerin artık cahil, bencil ve kaba bir Başkan’ın ağzından çıkmayacak oluşuydu. Transatlantik ilişkilerde diplomatik nezaket geri dönmüştü. Bu durum ciddi bir rahatlamaya yol açtı… Ancak hepsi bu kadar. Sorunlar devam ediyor. ABD özellikle Rusya ve Çin’le ekonomik çıkarlarını gözeten mücadelesinde Avrupa’yı yanında görmek istiyor.

İlk işaret geçen ay sanal ortamda gerçekleştirilen Münih Güvenlik Konferansı’nda geldi. Biden, selefi Trump’ın ‘işlevsiz’ gördüğü NATO’yu güçlendirerek yeniden devreye sokacaklarını, ayrıca hem Rusya hem de Çin’e karşı yoğun bir ‘değerler’ mücadelesi yürüteceğini duyurdu… Aynı şeyler geçtiğimiz hafta, bu kez daha açık ve net bir biçimde tekrarlandı. Biden, Avrupa Konseyi zirvesine sanal olarak katıldı. Dışişleri Bakanı Blinken ise NATO zirvesine katılmak üzere bizzat ‘Birleşik Avrupa‘nın başkenti’ Brüksel’e geldi.

Önce karşılıklı dostluk mesajları yayınlandı, ortak çıkarlar, ilkeler vurgulandı, NATO üyesi ülkelerine dışarıdan gelecek saldırılarda tüm ittifak olarak karşı birlikte hareket etme zorunluğu getiren 5. maddenin altı çizildi, dünyadaki otokrasilere karşı birliktelik niyetleri dillendirildi…

Sonra da Avrupalılar, özellikle de Almanlar yeniden canlandırılan transatlantik birlikteliğin sınırlarına tosladılar.

Hem Biden, hem de Blinken, Alman-Rus ortak yatırımı olan ‘Kuzey Akım-2’ doğalgaz boru hattına ilişkin beklentilerini, kibar ama açık bir dille tekrarlayarak bunun Avrupa’nın yararına olmadığına işaret ettiler.

Çin konusunda da durum aynı. Bir yandan Avrupalı ortaklarını “onlara karşı biz” tavrına zorlamadıklarını belirtirken, diğer yandan da “Çin ortak güvenliğimizi ve refahımızı tehdit ediyor, ortak değerlerimizi ve uluslararası sistemin kurallarını imha ediyor” diyen Blinken’in mesajı açıktı. Trump’ın Çin’e karşı başlattığı ‘ticaret savaşı’ sürecekti ve Washington Avrupalıları yanında görmek istiyordu. Ama ABD’nin isteği, Çin’le ilişkilerin tamamen kesilmesi değildi. Elbette bazı alanlarda; örneğin sağlık (yani salgınla mücadele) ve iklim krizi konularında işbirliği yapılabilirdi. Ötesinde bunu gerekli de görüyordu.

Washington’daki yönetim değişikliğinden önce (Aralık 2020) AB’nin Çin’le imzaladığı yatırım anlaşmasıyla ilgili Merkel de önce ‘değerler ortaklığı’na işaret ediyor, ancak ardından dikkatli bir dille ‘Avrupa’nın Çin politikası’ konusunda ABD ile tam bir ‘görüş birliği’ içinde olmadığına değiniyordu. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrel’in açıklaması da bu doğrultuda: “Çin’le sonsuza dek sürecek bir yarış; yeni bir soğuk savaş istemiyoruz.” ABD’nin beklentileri karşısında Avrupa’nın politikalarını ne ölçüde değiştireceği belli değil. Uygurlara yönelik ‘asimilasyon ve soykırım’ suçlamaları nedeniyle AB Dışişleri Bakanları’nca üst düzey dört Çinli yöneticiye karşı alınan yaptırım kararlarını ise bir kriz başlangıcı olarak değerlendirmek için henüz erken. AB’nin toplam dış ticaretinin yüzde 48’i Çin’le. Tabii ki burada en başat güç Almanya. Uluslararası ilişkiler uzmanları Çin’le batı dünyası arasındaki girift ilişkilerin boyutlarına işaret ederek küreselleşmiş dünyayı eskisi gibi iki karşıt bloğa indirgemenin hiç de kolay olmayacağına işaret ediyorlar. Ayrıca ne Çin’in, ne de ABD’nin birbiriyle uzlaşmaz ittifakların lideri olmadıklarına da dikkat çekiyorlar. Yaşananların ‘değerler çatışması’ olmadığı ise açıkça ortada.

***

‘Kuzey Akımı-2’ projesiyle ilgili gelişmeler de öyle...

Blinken, NATO zirvesinde Alman meslektaşı Maas’la yaptığı özel görüşmeden sonra, Almanya’nın projeyi sürme kararlılığıyla ilgili ‘Rusya’nın oyununa geldiği’ni ima etti. Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında ise bu konuya hiç değinilmiyor, ‘çok iyi bir görüş alışverişi gerçekleştirildildi’ deniliyordu. Almanya, bu konuda ABD’yle doğrudan tartışmaya girmekten kaçınıyor. Ancak toplam bin 230 kilometreyi bulan hattın yüzde 90’ı tamamlanmış durumda. 2011 yılında boruları döşenmeye başlayan proje tamamlandığında Rusya’dan Almanya’ya yılda 55 milyar metreküp doğalgaz sağlanacak. ABD, Almanya’ya “Milyarlarca euroya mal olan bu projeyi iptal et. İhtiyacın olan doğalgazı ben gemilerle sana gönderirim!” diyor.

Ve tüm dünyaya bunu ‘otokrasiye karşı demokrasi savaşı’nın gereğiymiş gibi gösteriyor. Bu arada bu devasa projenin çevreye vereceği kalıcı zararlar konuşulmuyor bile. Bir taraf ucuz ve kolay enerji peşinde koşarken diğer taraf da malını pazarlamaya çalışıyor. Yaşanan kriz biraz da Türkiye’nin ABD ile yaşadığı S-400 füzeleri anlaşmazlığına benziyor. Her iki ülke de kendileri için stratejik önemi olan kararları, en büyük müttefiklerinin itirazına rağmen aldılar. Milyarlarca doları Rusya’ya kazandırdılar ve kazandırmaya da devam ettiriyorlar. Sonuçta insanlığa bir faydası olmayacak çıkarlar çatışmasına tanıklık ediyoruz. Filler tepiniyor, çimenler eziliyor…

Birileri de insanlığa bütün bunların arkasında bir ‘değerler’ çatışması olduğunu iddia ediyor.