Spider solitaire’den öğrendiğim bir şey varsa o da, yanlış kartlarla başladıysanız, oyunu asla bitiremeyeceğinizdir. Son aşamaya geldiğinizde boşuna çırpınıp durursunuz. Başa dönüp başlangıç koşullarını değiştirmezseniz oyun kilitlenir. Tıpkı yanlış öncüllerle kurulmuş bir hayatın içinde kilitli kalmamız gibi. Adorno söylemişti: “Yanlış hayat doğru yaşanmaz”. Yanlış hayatın içinde doğruyu ararken tükendi ömürler. Lakin oyunu biz kurmamıştık. Başlangıç koşullarından haberdar olan devrimciler hayatı değiştirmek istediler. Ama çoğumuz nerede ve ne zaman başladığını bilemediğimiz, başa dönüp başlangıç koşullarını değiştirebilme fırsatı bulamadığımız hayatlar yaşadık. Yaşamı, yeryüzünü değersizleştiren, metaya dönüştüren bir oyunun içinde kıstırılmıştık. Umudunu yitirenler, kısır döngüden bitkin düşenler, hayattan ayrılmayı seçtiler. Açmazlarla dolu bir hayatın içinde kilitli kalanların, karanlık tünelin ucundaki ışığı beklemekten başka bir seçenekleri olamazdı. Işığı bekliyorduk ama sonunda karanlığın içinden koronavirüs çıkageldi. Ve oyun bozuldu.

Doğa, önünde poz vereceğiniz statik bir dekor değildir. Doğa devinir, devrimcidir. Egemenlerin kurduğu oyunu eylemleriyle bozar ve birden kendimizi başlangıç koşullarında buluruz, çırılçıplak. Böyle anlar, hayatı yeni baştan, hep birlikte örgütleyebilme fırsatını yakaladığımız nadir anlardır. Fransız Devrimi’nin koşullarını da doğa hazırlamıştı. 1783 yılında faaliyete geçen iki volkan, Japonya’nın merkezindeki Asama Dağı ve İzlanda’nın güneyindeki Laki Dağı, altı yıllık bir araya rağmen 1789’daki Fransız Devrimi’ni tetiklemişler. Volkanik patlamalar atmosfere çok büyük miktarda kükürtlü kül karışmasına ve böylece kısmen de olsa güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engelleyerek iklimin geçici olarak soğumasına yol açmıştı. Jean Starobinski ‘Özgürlüğün İcadı’ adlı kitabında 1788-89 kışının çok soğuk geçtiğinden söz ediyor: “Venedik’teki lagün donmuştu: karşıdan karşıya yürüyerek geçiliyordu. Paris’te ise buzlar Seine Nehrini tıkamıştı” (Metis). 1789 kışı çok sert geçmiş ve taşrada isyanlar, yağmalamalar görülmüştü. Ve 5 Mayıs’ta devrim patlak verdi.

Her doğal felaket, hayatın öncüllerini değiştirebileceğimiz başlangıçlar yaratabilir. Oyun bozulmuş, kapitalizmin otoyolu tıkanmış, çizgisel zaman kırılmıştır. Ve zamansal ve mekânsal kırılmayla ortaya çıkan boşluk, çocukluk günlerinde birlikte oyunlar kurduğumuz, aramızda yeni bağlar icat ettiğimiz arsalardır. Von Kleist’ın ‘Şili’de Deprem’ öyküsü, hiyerarşik tabakalar, duvarlar arasına sıkışmış insanların bir deprem sonrası kentin dışındaki boşlukta bir araya gelişlerini anlatır. Hiyerarşik kurumlar ve kurumların yargıları çökmüş, insanlar bir boşlukta birbirlerine çırılçıplak yakalanmışlardır. “Çeşitli toplumsal sınıflardan insanlar, depremden sonra göz alabildiğine geniş bir alana yayılmıştı. Kontlar, dilenciler, çiftçiler, memurlar, işçiler ve din adamları. Hepsi bir bütün olmuştu. Aralarındaki toplumsal farklılık önemli değildi artık. Birbirlerine yardım etmek için adeta yarışıyorlardı… Bu deprem felaketi hepsini büyük bir aileye dönüştürmüştü sanki.”

Koronavirüs paranın, malların ve bunların üzerine uçan halı misali oturanların dolaştığı küresel neo-liberal akışlar üzerinden yayıldı. Ve zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılan bu akışların ne kadar sağlıksız olduğunu birden fark ettik. Şimdi hiç olmadığı kadar seviyoruz yaşamı; kendimizi küresel akışlardan sakınmamızdan belli. Depremden farkı; boşluklarda bir araya gelemiyoruz; hayatta kalmak için tek başına yaşamak zorundayız şimdilik: ‘solitaire’. Değerli tek taşlara ‘solitaire’ deniyor; değerlisiniz ve yalnız. Düşünmek yalnızlığı gerektirir, tüm değerleri yeniden sorgulamak için. Virüs, hakikat diye yutturulan yalanların, yargıların, kurumların foyasını ortaya çıkardı. Kriz var; kriz kritik düşünceyi tetikler. Tek başına yaşayan örümcekler, hayatta kalabilmek için yerel dayanışma ağları örmek zorunda. Oyun bozuldu; hayatın öncüllerini değiştirme fırsatını bir kez daha yakaladık. Doğa bunu hep yapıyor. Devinir, devrimcidir, hayatın alışıldık ritmini değiştirir, zihinleri de. Noam Chomsky ne demişti: “Alışılmış zihinsel düzenler değiştiğinde devrim patlak verir”.