Fenerbahçe camiası sadece saha içindeki başarısızlıklar sebebiyle değil, basın toplantılarındaki tavırları ve Samandıra’da yeteri kadar zaman geçirmemesi sebebiyle de Dick Advocaat’a karşı tepkili. Peki bu onlar için bir sürpriz mi olmalıydı?

Aslında yazı Dick Advocaat’ın bundan önce görev yaptığı takımlarda da karakter çatışması sebebiyle yaşadığı sorunlar ve bu sorunların son 2 ayda ortaya çıkmaması sebebiyle önceden tahmin edilebilir olduğu üzerine olacak, ancak bundan evvel neredeyse 10 senedir yaşadığım ülkedeki tecrübelerden de yararlanarak size tipik bir Hollandalı’yı tanımlamak istiyorum ki Dick Advocaat fena derecede tipik bir Hollandalı.

Öncelikle söyleyeyim bu tür genellemeler genel olarak içinde bir nebze ön yargı ve bu ön yargı ile düşülen hataları da içerir o yüzden elimden geldiğince sınırları geniş çizmeye çalışacağım. Hollanda, işlemlerin çok hızlı olarak hayata geçirilmediği, insanların tatil planlarını 6-7 ay önceden yapıp uçak biletlerini aldıkları, vatandaşların kendi yaşam alanlarındaki dokunulmazlıklarını her şeyin üstünde tuttukları, uzun dönemli planların yapıldığı ve bu uzun dönemli planların bir sonucu olarak her 3 kişiden birisinin randevu defteri olduğu bir ülke. Dişçi, terzi, terapist, kuaför, banka, güzellik salonu, oto tamircisi gibi hizmet sektörüyle alışveriş içerisinde olduğunuz her türlü durumda randevunuzu almak ve bu randevuya sadık kalmanız çok önemlidir, zira eğer randevunuzu iptal ederseniz, tüm sistem böyle işlediğinden sıranın size gelmesi oldukça uzun bir süre alabilir (tabii randevusuz hizmet saatleri de mevcuttur ama bu haftada 1 gün ve birkaç saat için geçerlidir ve örneğin hastaneler ve poliklinikler bunun tamamen dışındadır). Üstelik eğer sağlık sektöründe aldığınız randevular eğer sigorta kapsamınızın dışında ise, o randevuya gitmeseniz bile hizmetin bedelini ödemek zorunda kalabilirsiniz. Hollandalılar senede birkaç bin veya bir kaç yüz bin kazanmalarına bakmaksızın bu sisteme sadık kalmaya önem verirler. Zira bir özellikleri de vardır, tutumludurlar, hesaplarını çok titiz yaparlar ve yüksek miktarda kazançları olsa da tabir-i caizse harcadıkları kuruşun hesabını yaparlar. Süpermarketlerde ödeme yaptıktan hemen sonra tezgahın yanında reyonlarda gösterilen indirimlerin gerçekten yapılıp yapılmadığını elindeki fişten kontrol eden Hollandalıların sayısı hiç de az değildir. Tabii ki nesiller değiştikçe bu özelliklerde de değişimler göze çarpıyor, ancak Dick Advocaat’ın da içinde bulunduğu 1940 ve 50’lerin nesli bu çerçeveye mutlaka bir yerinden otururlar.

Advocaat 1994’te Hollanda ile Dünya Kupası’na gidiyordu ve bu onun ilk ciddi işiydi. 1984-87 ve 1990-92 yılları arasında Rinus Michels’in yanında yardımcı hocalık görevini üstlenmişti ve bu onun için büyük bir tecrübeydi. 1994 Dünya Kupası için artık teknik direktörlük görevini tamamen kendisi üstlenmişti. Turnuvanın başlangıcından sadece 18 gün önce Hollanda kampında bir kriz patlak verdi. 31 yaşındaki Ruud Gullit turnuvaya gitmek istemiyordu, zira Advocaat’ın Birleşik Amerika’da 40 derece sıcakta oynanacak maçlarda 4-3-3 gibi hücuma dayalı, yorucu bir futbol oynatma planına karşı çıkmıştı. Baba George’a göre ise bir Rotterdamlı olarak kadrodaki Ajaxlılarla arası iyi değildi. Nisan 1993’te Wembley’de oynanan İngiltere maçında hocası onu 70. dakikada oyundan aldığında kendisine tepki göstermiş ve yerine giren Peter van Vossen’in elini sıkmamıştı (tanıdık geldi mi?). Advocaat ve Gullit beraber basın toplantısına çıktılar. Gullit kamptan ayrıldı. 16 yıl sonra bu kararında duygusal davrandığını ve çok yanlış bir karar verdiğini söyleyecekti.

15 yıl sonra Advocaat’ın başı bu sefer komşuda dertteydi. Tecrübeli hoca neredeyse her ulusal maç öncesi bir futbolcusuyla problem yaşıyordu. Kalecisi Logan Bailly’i sponsor firmadan başka bir firmanın elbiselerini giydiği için ya da Vincent Kompany’i taktik toplantısına 5 dakika geç geldiği ve büyükannesinin cenazesinden birkaç saat geç döndüğü için maç kadrolarından çıkarmıştı. Bu sırada Aralık 2009’da AZ’in kendisine yaptığı sezon sonuna kadar sürecek teknik adamlık görevini kabul etmişti. Böylece sürekli Hollanda’da bulunması gerektiğinden ulusal takım maçlarının olmadığı zamanlardaki işleri yardımcıları yönetiyordu (bu tanıdık geldi mi?). Belçikalı bazı yorumcular Dick Advocaat’a ellerini verip kollarını kaptırdıklarını söylüyordu. Nisan 2010’da Belçika Futbol Federasyonu ile yaşadığı anlaşmazlık sonucunda görevinden istifa ettiğinde bütün ülke ihanete uğradığını düşünüyordu, zira Advocaat Hollanda’daki ailesine yakın olmak istediğini ileri sürmüştü. Ancak sadece 3 ay sonra Hiddink’in boşalttığı koltuk için Rusya’nın başına geçtiğinde büyük tepki gördü. Tüm ülke onu “paragöz Hollandalı” olarak görüyordu. Advocaat suçlamaların hiçbirini kabul etmedi. Görevden ayrıldıktan sonra yerini, yardımcısı Marc Wilmots aldı.

Bugünlerde yukarıda anlattığımız olaylara çok benzer hadiseler yüzünden sarı-lacivertli kulüp 69 yaşındaki hocadan şikayetçi. Advocaat aynen kendi sözleriyle belirttiği gibi hep böyle bir adamdı. Çalıştığı takımlar ve federasyonlarda yöneticilerle olan çekişmeleri biliniyordu ve Rinus Michels stajından geçmiş bir Hollandalıydı. Yine ülkesi insanının özelliklerinden olan açık sözlülük ve doğrudan iletişimi başlarda övgü alıyordu, ancak şimdi bu derece sert açıklamalara Fenerbahçe camiasının hazır olmadığı söyleniyor. Laheyli “Küçük General” hep böyleydi ve yanlış olan 69 yaşındaki bir adamın, bütün karakterini ve hayat görüşünü Fenerbahçe’ye göre değiştirmesini beklemekti. Hâlâ bekleniyor ve olmayacak.