Kendi tebaanızı yaratıp despot mu olmak istiyorsunuz? Çok basit; şeylerin içini boşaltın önce ve samanla doldurun. Yani, despot olmak istiyorsanız tahnit sanatını öğrenmeniz gerekecek. Yaşayan, yerinde duramayan, kıpır kıpır ne varsa, içindeki yaşam arzusunu öldürün. Gerisi kolay. Tahnit edilmiş şeyleri istediğiniz yere yerleştirebilirsiniz artık; mitinglerinizi doldurabilir, kurumların başına atayabilir, medyanızda kanaat önderi olarak konuşturabilirsiniz. Saman, topraklarımızın milli ürünü olduğuna göre hepsi muhteviyat ve maneviyat bakımından milli olacak. Ama duyduğuma göre samanı da ithal ediyorlarmış şimdi. Aman, bunu kimseye söylemeyin. Varsın, samanın bu toprakların milli mahsulü olduğunu sansınlar. Tahnitlenmiş şeylerin zamanla dikişleri patlayabilir, samanları dökülebilir. Yapacağınız tek şey, tebaanızın patlayan dikişlerini onarmak ve içlerinden samanı eksik etmemektir.

Kentlerden başlayın işe. Bu işleme sakın tahnit demeyin; şık bir isim bulun, faşist Mussolini’nin yaptığı gibi. Duçe, kentin içini boşaltma işlemi için ‘sventramenti’ gibi şık bir tıbbi terim bulmuştu. Siz, kentsel dönüşüm diyebilirsiniz; çok daha fiyakalı duruyor. Mussolini, kentin kıvrımlarından yoksulları temizlemek için kapsamlı bir yıkım başlattığında açık sözlü davranmış, bir bedenin mide ve bağırsaklarını çıkarmak anlamına gelen sventramenti terimini kullanmıştı. Kentler ki bedenlerin devindiği, devinirken kendilerini ve mekânlarını yarattığı ortamlardır; toplumsal zihnin ve belleğin mekânları. Kentin içini temizlemek, kolektif bir beden olarak kentin zihnini ve belleğini boşaltmaktır. İç organlar gibi kıvrım kıvrım uzanan kentin sokaklarını kesip çıkarın; kentin içini, birbirini dik kesen düz çizgilerle, geniş yollarla donatırsanız, santranç tahtası üzerindeki piyonlar gibi, insanları kolaylıkla kontrol edebilirsiniz. Kentin iç organlarını temizledikten sonra içini belleksiz, parlak yüzeylerle kaplayın ki, insanın içini boşaltırken zorlanmayasınız.

Kavramların içini boşaltmayı unutmayın sakın. İnsan, kavram yaratan bir varlıktır. ‘İnsan mı kavramı yoksa kavram mı insanı yaratıyor?’ problemi, yumurta-tavuk ilişkisi gibi aşırı döngüseldir ve bir başlangıç noktası bulmakta zorlanırsınız. İnsanın kavramı yarattığı ve yaratılan kavramın insanı yarattığı döngüsel bir süreçte bu soru önemini yitirir. Yine de soru sormakta ısrarlıysanız şunu da sorabilirsiniz: İnsan mı kavrama gebe kalıyor yoksa kavram mı insana? İngilizcede kavram (concept) ve gebe kalma (conception) sözcükleri, latince ‘concipere’den kökenlenen ‘conceive’den türemiştir. ‘Conceive’ sözcüğü, yumurtanın döllenerek embriyoyu oluşturması, kadının gebe kalması anlamlarının yanı sıra, zihinde bir fikir ya da bir plan oluşturmak, zihinsel bir temsil, bir imge üretmek anlamlarını da taşıyor. Düşünmenin, kavramanın ve gebe kalmanın iç içe geçtiği, kimin kimi gebe bıraktığının muğlaklaştığı bir zemindir insan-kavram ilişkisi. Kavramların içini boşaltın ki dölleme ve döllenme yeteneklerinden mahrum kalsınlar. Kavramların içini boşattığınızda, insanın üreme organlarını da kesip çıkarmış olursunuz.

Hâlâ kavram üreten kurumlar olabilir, üniversiteler gibi. Derhal iç organlarını boşaltmanız ve içlerini, atadığınız samanlarla doldurmanız gerekecek. Bundan sonrası çok kolay. İlişki ağlarından koparılıp tecrit edilmiş ve içi boşaltılarak tahnit edilmiş, düşünmeyen, sadece söyleneni yerine getiren golemlerinizi yaratabilirsiniz artık. Yahudi söylencesinde golem, bir hahamın çamurdan ya da taştan yaptığı ve tılsımlı sözler fısıldayarak canlandırdığı mahluktur. İnsanın içini boşaltıp tahnit ettiğinize göre golemleriniz de hazır demektir. Medyanızdan kulaklarına tılsımlı sözler fısıldayarak canlandırabilir ve seferber edebilirsiniz. Medya nedir ki? “(Kitlelere) üflenen ruhtur, efendilerinin sesi”(Adorno). Bugün golem, kendi kararlarını alamayan, başkalarına körü körüne bağlı kimseler için kullanılan bir metafordur ve modern İbranicede aptal, aciz anlamına gelir. Golem sürüleriniz hazırsa, artık despotsunuz, diyecektim ama yaşam yok mu, o baş belası şey; özene bezene tahnitlediğiniz cesetleri çürütecek. Ne demişti John Lennon? “Yaşam, siz planlar yaparken başınıza gelen şeydir.”