Antik Yunan tiyatrosunda, olaylar içinden çıkılmaz hale geldiğinde sahneye inerek kördüğüme dönüşen çatışmayı çözen tanrı için kullanılan kavram. Makineden inen tanrı anlamına geliyor. O zamanın tiyatrosunda sahnenin üzerinden bir tür vinç düzeneği ile somut olarak ipler aracılığıyla sahneye iner ve insanların yapamayacağı bir “güç” ile sorunu çözermiş.

Özellikle tragedyada kullanılması, insanın belirlenmiş kaderi değiştiremeyeceğini, sonunda tanrı(ar)ın müdahalesiyle olayların kadere uygun hale getirileceği inancıyla ilgili. İnsana “haddini bil” kaderi değiştiremezsin, demenin yolu.

Günümüzde edebiyatta ve özellikle sinemada oldukça sık kullanılan bir tekniğe dönüşmüş durumda. Artık her zaman somut tanrı olmuyor. Beklenmedik bir olay, o ana kadar bilinmeyen bir kişi, bir belge, bir tanıklık içinden çıkılmaz gibi görünen sorunu bir hamlede değiştiriveriyor. Kahraman ölümden kurtuluyor, felaket önleniyor, suçsuzluğu ortaya çıkıyor vs. İyi kullanıldığında dramatik etkiyi artıran ve seyirci/ okuyucuda “ferahlamayı” sağlayan bir yöntem. Kötü kullanıldığında ise “hadi canım sen de olur mu öyle şeyler” dedirtiyor.

Deus ex machina, özünde dinsel bir kavram. Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere de aktarılmış; İbrahim, tam İsmail’ in boğazını kesecekken yeryüzüne koçun gönderilmesi, hızır gibi yetişmek, göklerden gelen bir karar vardır, Allahın lütfu… Dahası süper kahraman kurgusu neredeyse tümüyle bu kavrama yaslanıyor.

Aydınlanma, Deus ex machina’ya karşı çıkış ya da ondan medet ummama, insanın kaderi kendi eylemiyle değiştirebileceğine dair inanç olarak da tanımlanabilir. İnsan, kadere, hayata, düzene karşı çıkabilir demek(ti).

Son kırk yıl boyunca, dinselleş(tir)me, akıldan, bilimden uzaklaş(tır)ma ve sağ otoriterliğin yükselişi insanın kaderi değiştirebileceği inancının sarsılmasıyla bir arada sürüyor. Dünyanın her yanında ancak “tek adam”ların gücüne boyun eğerek, kaderini onun insafına bırakarak hayatta kalma çıkar yol olarak görülüyor(du).

Kadere, iktidara karşı gelenler ise zalimce kırılıyorlardı. Zulüm ve yaydığı korku hissine tanık olanların ellerinden bir şey gelmeyeceğine, yapabilecekleri hiç bir şey olmadığına daha da inanmalarını sağlıyordu.

Şimdi kördüğüm iyice çözülemez gibi görünüyor. İklim krizinden ekonomik krizlere, yoksulluk açlıktan, işsizlik güvencesizliğe işler içinden çıkılamaz hale gelmiş durumda. Öyle ki, doğanın artık insana katlanma gücü kalmadığına dair ortak bir hissiyat insanlığı ele geçiriyor. Bu hal, bireylerin de kendilerine olan inançlarını zayıflatıyor ve edilginleştiriyor.

Sanki insan yapabileceklerinin sınırına dayandı ve kördüğümü ancak deus ex machina işlevi görecek “bir şey” çözebilirmiş sanılıyor.

Covid- 19 salgınına, bilerek ya da bilmeden deus ex machina anlamı yükleyenler var.

Ölümcül yayılışını hızını kesmeden sürdürmesi ve düzenin bu haliyle onunla baş etmede yetersiz kalması bu yargıyı güçlendiriyor. Onu bir tür “tanrısal” uyarı/ cezalandırma olarak görenlerle, doğanın insana “haddini bildirmesi” olarak görenler iki uçta gibi görünseler de aynı şekilde düşünüyorlar. İnsanın çözemediğini çözen insandışı bir güç…

İktidarların da Covid-19’a, düzenlerini korumak için, daha da otoriter, baskıcı bir yönetim tarzına yönelmeyi ve “kontrol toplumu” oluşturmayı meşrulaştıracak bir deus ex machina anlamı yükleyebilecekleri de açık.

Bence asıl kördüğüm, varolan kördüğümü çözmenin artık insanın haddini aştığı inancı. İnsanın, insanlığın, bir araya geldiğinde, örgütlendiğinde, dayanıştığında dünyayı, kaderi değiştirebileceğine olan inancının “yeniden” canlanması gerekli. Ama bu inancı canlandıracak olan yine insan ve onun gücü olmalı. Devrimi bir imkan haline getirecek bir deus ex machina olamaz. Tersine deus ex machina, bizatihi karşı devrimci bir “tanrı”.