Öyle nadir anlar vardır ki her şey yolundadır ve o an aklınıza gelen bir sözcüğü hiç düşünmeden pat diye söylersiniz ve iklim birden değişir, gökyüzünde kara bulutlar belirir, soğuk rüzgârlar eser ve her şey tersine döner, ilişkiler biter, dostlarınızı yitirebilirsiniz. Böylesi anlar, “Dilim kurusaydı da söylemeseydim” dediğiniz anlardır. Oysa kurumayacak bir şey varsa o da dildir. Bir felaket olur, tüm yapılar, toplumsal hiyerarşiler, kurumlar çöker ama her nasılsa dil ayakta kalır. Dilinizi, daha doğrusu anlamlandırma yetinizi yitirmediğiniz sürece dünyanız yıkılsa da yenisini inşa edersiniz ya da dilinizle bir dünyayı yıktığınızda, zaten o dünyanın dışındaki başka bir dünyadan koşuyorsunuz demektir. Dil, tüm yapıların alt yapısıdır. Ne demişti Heidegger? “Dil varlığın evidir”. Korkunç bir olay karşısında diliniz tutulabilir, eviniz başınıza yıkılabilir. Fakat dile geldiğiniz an ev yeniden kurulur ve dayayıp döşer, içine yerleşirsiniz. Diliniz varsa her yer evdir size. Varlık dediğiniz nedir ki? Evini dilinde taşıyan, ayakları üzerinde dik durabilen bir omurgalı. Fakat toplum denilen yığında altta kalan ve canı çıkan varlıkların omurgaları eğridir ama tepedekilerle aynı dili konuşurlar. Oysa dilin hem dünyaları yıkma hem de yeni dünyalar yaratma gücü vardır. Lakin ısrarla dillerini değiştirmezler. Umutları vardır çünkü. Umut, yığının üst tabakalarına yükselebilmektir.

Dil varlığın eviyse, dilinizin yapısı, kullandığınız sözcükler yaşadığınız evin düzenini yansıtacaktır. Ve bu evde kim bilir kaç asırdır aynı dili bıkmadan usanmadan konuşan varlıklar yaşar. Ev, yerleşiklerin evidir; evin tarihi yerleşiklerin tarihiyle çakışır ve evde yerleşik değerler biriktirmiştir. Evin merkezinde babanın koltuğu vardır, yerleşik hayatın değerleri bu merkezden belirlenir. Ev halkı evin ve dilin değerlerini sorgulamaz, içlerine baba kaçmıştır çünkü, onlar konuştukça baba konuşur. Evin değerlerini sorgulamak, eve dışarıdan bakmayı gerekir ama babanın dediğine göre dışarıda iblisler vardır ve yine babanın dediğine göre dışarı çıkanlar kötü yola düşmüştür. O yüzden yerleşiklerin evi ya da dili kendi üzerine kapalı bir evrendir. Bu evreni sarıp sarmalayan Kutsal Ruh’tur ve evrende sadece Babalar ve Oğulları yaşar, kadınların ve ötekilerin esamesi okunmaz. Ev kutsaldır, hikmetinden sual olunmaz. Evde olaylar, oğullar arasında geçer, babaya kim yakın olacak, yerine kim geçecek kavgası. Ve altta kalanlar, canı çıkanlar, kutsal babanın dilini konuşmak zorundadırlar.

***

Kadınlar ve çocuklar ancak babanın diliyle konuştukları, babanın sesini çoğalttıkları sürece evde var olabilirler. Onlar için varlığın evi, babanın dilidir. Diyeceksiniz ki zaman değişti artık, kadınlar evin reisi olabiliyor, yıllarca süren mücadelenin sonucunda kadınlar toplumsal cinsiyet eşitliğini kazandılar. Cinsiyetler arasındaki eşitlik gerçekleştiyse şayet, babanın dili üzerinden gerçekleşti. Babayla aynı dili konuştukları sürece, cinsiyete, etnik kökene, inanışa bakılmaz, herkes cumhuriyetin eşit yurttaşıdır. Fakat babanın sözünden çıkmaya görün, anında işler değişir, terörist ilan edilirsiniz. Evin dili, evin hiyerarşik yapısını yansıtır, yukarıdan aşağıya doğru işleyen emir komuta zinciri. Otoriter söz hiçbir konuşma türünün kendisine yaklaşmasına, ilişkiye geçmesine izin vermez. Başka söz türleriyle herhangi bir iş birliği hattından yoksundur, diyaloğu dışlar. Evin dışında başka diller de vardır. Ve evin dili, başka dillerle bulaşmaktan özenle kaçınır. Evdeki emir komuta zinciri kırılabilir çünkü.

***

Öyle anlar vardır ki her şey yolundadır. Evin dilini ihlal edenler ölüme mahkûm edilmiştir. Fakat birden deprem olur. Ve tüm hiyerarşik yapılar çöker ve ölüme mahkûm edilenler de kurtulmuştur. Sağ kalanlar, şehrin dışında yeni bir dil ve yepyeni bir dünya yaratmışlardır: “Kontlar, dilenciler, çiftçiler, memurlar, işçiler, din adamları. Hepsi bir bütün olmuştu. Aralarındaki toplumsal farklılık önemli değildi artık. Birbirlerine yardım etmek için yarışıyorlardı. Bu deprem hepsini büyük bir aileye dönüştürmüştü sanki” (Von Kleist, Şili’de Deprem). Fakat kilise ayakta kalmıştır ve şükran ayininde hiyerarşi yeniden inşa edilir ve babanın sözünden çıkanlar linç edilir. Diliniz kurusun!