Gelecekle ilgili en kaygılandırıcı durum her siyasi görüşün “çok güçlü, karizmatik ve karşıtlarına acımayacak bir lider” arayışına girmesi maalesef. Bu beklentinin getireceği zalim, “Ali kıran baş kesen” biri olacaktır.

Dinsizin hakkından gelecek imansız
SOL Parti ya çete düzeni ya demokrasi eylemleri düzenlemişti

Sedat Peker vidolarından önce de vardı, “karanlık odakların” örtülü işbirliklerine dair ifşalar. Bilgiden çok malumata ve yoruma dayalı “habercilik” tarzı, olayların ardındaki gerçek, aslında ne oldu, hiçbir şey bildiğiniz gibi değil, o sandığınız kişi değil ve benzeri başlıklar altında yaygınlaşmıştı.

Pekernews ise çok sayıda etkenle birlikte bu tarzın şampiyonu ve en etkileyicisi oldu. Sedat Peker daha önce de video yayınlıyordu ama etkisi bu denli büyük değildi. Mayıs 2021’ deki ilk video ile birlikte yayınladığı 10 bölümlük seri, bu yazı yazılırken 113,1 milyon izlenme sayısına ulaşmış durumda. Peker ifşa-itiraf videoları Türkiye’nin ekonomik-politik krizinin geri döndürülemez olduğu zamanlara ve tek adam baskısının katmerlendiği döneme geldiği için çok ilgi çekti. Tabii Peker’in üslubu ve “içerden” biri olması da çok önemliydi.

PEKER MEDYA KARTELİ

Pekernews hızla Pekervoleye dönüşürken aynı anda başta Cevheri Güven olmak üzere “Peker aslında ne demek istiyor?”, "Peker’in gerçek hedefi ne?”, “Peker neyi saklıyor?” tarzı Peker yorumcuları yaygınlaştı. Bu kez Sedat Peker odaklı bir kumpas-komplo-karartma-ifşa furyası başladı. Peker’in duygusal destekçisi gazeteciler ve Peker’le profesyonel sınırını koruyarak iletişim halinde olduğunu söyleyen gazetecilerle birlikte “Peker Medya Karteli” denilebilecek bir medya ağı oluştu. Hani ülke birazcık demokratikleşse Peker magnetleri, kupaları, hediyelik eşyaları, Peker aforizmaları yazılı tişörtlerin satışa çıkmasını bekleyebiliriz.

Tabii kartelin bileşenlerinin tek beklentisi YouTube reklam geliri değil. Peker ifşalarını herkes kendi işine gelecek şekilde yorumluyor. Her yorum, yapısı gereği gerçeğin çarpıtılması demek. Ama Peker yorumcularının çarpıtmaları dilin kaçınılmaz sınırlarıyla ilgili değil. Büyük bölümü geçmişte olan bitenle ilgili gerçeği tahrip ederek, geleceğin kendi yararlarına biçimlenmesini amaçlıyor. Bu halin en can alıcı kanıtı Necip Hablemitoğlu cinayetinin 20 yıl sonra tekrar gündeme gelme şekli. Eşi Şengül Hablemitoğlu, “leş adamların leş pazarlıkları” diye tepki gösterdi ve çok haklıydı.

Peker Medya Kartelinin en hızlıları yurtdışındaki Fetullahçılar. Karşılıklı düşmanlıklarından vazgeçmeden birbirlerinin ifşalarını yorumluyorlar. Fetullahçıları biraz dikkatli dinlerseniz, 2016 darbe girişiminin RTE-Ergenekon ortaklığı olduğunu ima ettiklerini bile görebilirsiniz! Az daha zorlasalar Selahattin Demirtaş kendi isteğiyle cezaevinde bile diyebilirler ya da Gezi tutsaklarının aslında Erdoğancı olduklarını bile iddia edebilirler.

İŞİN ASLI

Devlet denilen aygıtın tarihi zaten kan ve ölümlerin tarihidir. Burada şaşılacak bir durum yok. Türkiye’nin son 70 yılının olaylarının ardındaki tek gerçek ise Amerikan emperyalizminin güdümünde bir ileri karakol ülkesi olmaktan öte değil. Son yetmiş yıldır bu ülkede kimlerin öldürüldüğüne, katliama uğratıldığına, tutsak edildiğine bakan her aklı başında kişi “işin aslı”nı bilir zaten. Milliyetçisi, sağcısı, dincisi, liberali, mafyası, çetesi birbirleriyle çekişseler de, birbirlerini arada vursalar da hepsinin ortak düşmanı solcular, sosyalistler, devrimciler oldu.

Son bir yıldır şiddetlenen “it dalaşı”nın nedeni olsa olsa iktidar kavgası, iktidarın eteğinden tutma mücadelesi olabilir. Başka ne olacak? Nedamet getirdiler de kefaret ödeyerek demokratik bir Türkiye için kendilerini mi feda ediyorlar?

Nedenlerine dair yapılacak her yorum, yine yorumdan öte olmaz. Zaten eylemlerin doğuracağı sonuçları eyleyenler de kontrol edemeyebilirler. Ama bütün bu ifşa- itiraf kargaşasının toplumun genelinde yaratabileceği etki hakkında bir tahminde bulunmak mümkün.

ÇÜRÜMÜŞLÜK KANAATİ

Malumat bombardımanı her olayın aslında başka türlü olduğunu, iyi sandığımızın kötü, kötü sandığımızın iyi olabileceğini, dost bildiğimizin düşman rakip bildiğimizin bizim tarafta olabileceği belirsizliğine yol açıyor. Aynı zamanda hiç birimizin can ve mal güvencesinin olmadığı kaygısına. Daha da önemlisi “herkesin çürümüş” olduğu kanaatine.

Pislik öyle büyük boyuttaki ancak bir “demir yumruk”, çok güçlü bir otoriter kurtarıcı memleketi kurtarabilir beklentisini yaygınlaştırabilir. Bu beklenti “eski Türkiye’nin” kurtarıcı kahramanı Atatürk imgesine olan yoğun özlemin de kaynağı gibi. Demem o ki, 20 yıllık zulüm iktidarının karşısına konulan tarihsel figürün Mustafa Kemal olması da bu beklentinin yansıması olabilir. Zaten RTE ve avanesi de aynı figüre hem öykünüp hem haset eden bir güruh.

Gelecekle ilgili en kaygılandırıcı durum her siyasi görüşün “çok güçlü, karizmatik ve karşıtlarına acımayacak bir lider” arayışına girmesi maalesef. Bu beklentinin getireceği zalim “Ali kıran baş kesen” biri olacaktır. Fatih’in orman sevgisinden değil Yavuz’un yaptıklarından gelen anlamda. İşin kötüsü dünya da Türkiye’den farklı değil.