Yoksulluğa ve ihtiyaçlara kulaklar kapalı ama her gün yeni bir terör gündemi var ülkemizin. İktidarın ideolojik temelli toplum normları tanımlayıp dayatmasıyla birlikte bu normlar dışında kalan herkes değişik dozlarda teröristlik suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor. Daha tehlikeli olan bu bilgi kirliliğinde ayrıştırarak hedef gösterme, nefret dili ve cezasızlık güvencesiyle iktidarın gerici ve radikal yandaşlarının muhbirlik mertebesinden cezalandıran mertebesine geçişi. Eyleme geçirilen cehaletin kıyımını en ağır şekilde deneyimlemiş biri olarak bu sarmalı tekrar tekrar konuşmayı görev biliyorum.

Önceki gün iktidarın hedef göstererek cezalandırmaya çalıştığı hekimlerin duruşması vardı. TTB Merkez Konseyi yargılanıyor. Dün de insan hakları savunucusu ve TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın yargılandığı dava görüldü. Şebnem hocanın tahliyesi yetmez beraati gereklidir. Emperyalist düzenin korunması uğruna, tüm insanların yaşamını ve geleceğini etkileyen sonuçlarıyla, en yıkıcı biçimiyle savaş olağan bir araç gibi sunuluyor. Sınırlar ötesinden, dünyanın öbür ucundan güçlüler kontrol ettiği tarafları savaştırıyor, kimi zaman da kontrol edemediklerini cezalandırıyor. Savaşlar uzun zamandır büyük ovalarda karşı karşıya gelen askerler arasında geçmiyor. Bir tuşla patlamalar, kıyımlar yaratarak şiddeti teşvik eden çocuk oyunlarının sahici versiyonları konsol oyunları gibi gerçek oluyor. O oyunlarla büyürken farklı coğrafyalarda farklı öncelik ve dozlarda verilen milliyetçilik, kindarlık ve din kardeşliği öğretileriyle çocuklar düzenin koruyucusu olarak yetiştiriliyor. Çoğu için şiddet düzenin parçası. Düzene uymayanın cezası.

***

Şiddet kimi zaman manzarayı kapatan mimoza ağacına inen baltayla, rant için yok edilen ormanlara, zeytin ağaçlarına giren iş makinalarıyla geliyor. Kimi zaman istenmeyen sokak canlısına kimi zaman söz dinlemeyen kadına, çocuğa, insanlık onuruna yöneliyor. Diyeceksiniz ki kesilen ağaçla öldürülen çocuk bir olur mu? Olmaz elbet! Ama nedensellik ve sonuç ilişkisi içinde şiddet bir rejim olduğunda olağanlaşır, yükselir, şekil değiştirir. Şebnem Korur Fincancı savunmasında Brecht’i anıyor: “Nasıl bir zamanda yaşıyoruz ki, suskunlukla geçiştirilen pek çok suçu içinde barındırdığı için ağaçlardan söz etmek neredeyse suç sayılıyor.

İşte o suskunluk var ya, o suskunluk! Savaşlardan kaçınmak, demokrasi ve barış içinde yaşayabilmek, emeğin hakkı, eşitlik ve adalet için ilk ve en önce kurtulmamız gereken şey o suskunluk. Vicdanımızı esir alan, belki yoksulluğumuz, belki çaresizliğimiz, korkumuz susturan bizi. Bu nedenle hakkımız olanı sormak, sorgulamak, istemek için de yalnız başımıza değil birlikte olmamızın yasal ve hukuki buluşma zeminidir sivil toplum ve meslek örgütleri. Herkesin hakkı için çalışma alanlarında faaliyetler yürütür, uzmanlığa, bilime ve veriye dayalı tespitlerle çözüm arar ve sorgularlar. Bu en temel haklardan biridir.

***

Seçimle göreve gelmiş, demokratik, bilimsel ve etik değerleri savunan Türk Tabipleri Birliği Merkez (TTB) Konseyi ve Başkanı iki ayrı davada yargılanıyor. TTB hekimlerin özlük haklarından, çalışma koşullarına, sağlıkta şiddette kadar sağlık alanında sorunlara değinirken sadece kendileri için değil halkın sağlığı için de çalışıyor. Ülkenin sağlığı olan barışı korumak için konuşuyor. Yalnız ülkemizin değil dünyanın barışı için konuşmak, yanı başımızda olan bitene sessiz kalmak yerine yarın aynı acıyı biz ya da hiç kimse yaşamasın diye konuşmak, dikkat çekmek, soru sormak, sorgulamak, yanıt beklemek suç değil.

Cezasız bırakılan, adaletsiz kalan nice acının ülkesindeyiz. Tamamı bilinçli bir tercihle faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin, susturulan gazetecilerin ayıdır Ocak. 10 Ocak’ın (hâlâ) Çalışan (çalışmaya devam etmeye kararlı) Gazeteciler Günü olması ironiktir. Metin Göktepe ile başlar, Hrant Dink, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy diye devam eder ve 1 Şubat Abdi İpekçi’ye bağlanarak biter. Onlar susmayanlardı. On yıllardır adaletsiz kalan davaların yanına iyilikten ve barıştan yana davası olan insanlar hedef alınarak yenileri eklenmeye devam ediyor. Barış istediği için Ankara Barış katliamı’nda öldürülen hak savunucularının davasında bir arpa boyu yol gidilmezken düzmece davaların sürâti baş döndürücü. Kadın katilleri, hekim katilleri tutuksuz yargılanırken hak savunucularının, muhalif siyasilerin, gerçeği yazan gazetecilerin, haklıyı savunan avukatların tutuklu yargılandığı düzen kimi iddianamesi aylarca hazırlanmadan tutuklu kalan ve sonra “aldanmışız, yanılmışız” diye serbest bırakılanlara sevinmemizi bekliyor bizden. Susalım istiyor. Biz susarken sessiz sedasız benzin döküp insan yakan suçluları, katilleri affedip serbest bırakanlar düşünceleri, barış talebini cezalandırma peşindeler. Susmayanın, sessiz kalmayanın, “uslu” durmayanın susturulması için sendikalar, meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri açıkça hedef alınıyor. Çoklu Baro düzenlemesiyle baroları sessizleştirmek, hazine blokesiyle siyasi mecliste halkı temsil eden HDP’yi saf dışı bırakmak, iki kez yenildikleri İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni uydurma suçlamalarla ele geçirmek isteyenlerin yeni hedefi Türk Tabibler Birliği. TTB kapımızın önündeki mimoza ağacıdır.

TTB Merkez Konseyi’nin görevden alınması davasına, başta Şebnem Korur Fincancı olmak üzere hak savunucularına ve muhalefete yönelik dayanaksız ve hukuksuz baskılara karşı ülkemizde ve dünyada barış, özgürlük ve eşitlik mücadelemiz için bir arada kalmaya devam edeceğiz. Ağaç dikeceğiz, çiçek açacağız. Kırlarımız, kırsalımız şebnemler, sümbülteberler, gelincikler gibi her renk olacak, rüzgârda salınacak.