Ekselanslarının dönüşü

35 yaşındaki tenis efsanesi Roger Federer, Rafael Nadal ile karşılaştığı, gönüllerdeki rekabete sahne olan Avustralya Açık Tenis Turnuvası finalini kazanarak spor tarihinin en güzel hikâyelerinden birisine imza attı.

Öncelikle belirteyim bu yazının sadece 2017 Avustralya Açık Tek Erkekler Finali ile ilgili olmasının sebebi Williams kardeşleri yıllar sonra finalde karşı karşıya getiren maçı izleyememiş olmam, aksi halde o maçla da ilgili şeyler okuyacaktınız, zira tenis ve tenis izleyiciliği söz konusu olduğunda kadın-erkek ayrımının tamamen karşısında durduğumu söylemek istiyorum ki yıllar boyunca bu köşedeki yazılarımdan da bunu görebilirsiniz. Biri 36 diğeri 37 yaşındaki Williams kardeşlerin, tenis tarihinde aralarında yarattıkları bu derbiyi, kardeşler, özellikle de Serena hakkında yapılan onca olumsuz yorumu göz ardı ederek tebrik etmek gerekiyor. Venus 2000 yılında Wimbledon’ı kazandığından beri bu iki tenisçi, toplamda oynanan 76 Grand Slam’in 30 tanesini paylaştılar, 23 Serena 7 Venus olacak şekilde. Bu muazzam bir rakam. Üstelik bununla da sınırlı değil, çiftlerde de beraber toplam 14 Grand Slam zaferi elde ettiler. Sözün özü bu iş sadece kas geliştirmekle olmuyor. Aksi halde bir zamanlar kendisi hakkında “erkekler tenisinde mücadele etmeli” şeklinde çirkin eleştiriler yapılan eşcinsel tenisçi Amelie Mauresmo’nun 2 Grand Slam şampiyonluğu olmasını açıklayamayız. Mauresmo güçlü ve yetenekli bir tenisçiydi, ama mental yönünün zayıflığı herkesçe eleştiriliyordu ve bu yönünü geliştiremediğinden asla beklenenleri gerçekleştiremedi. Lindsay Davenport da 1.90’lık dev bir tenisçiydi, sadece 3 Grand Slam şampiyonluğu var.

Gelelim geçen pazar gününe. Herkesi mutlu eden, kalplerdeki final olmuştu adeta. Yıllar sonra bir Roger Federer-Rafael Nadal finalinin gerçekleşmesi sadece nostaljik açıdan göze hoş gelmiyordu, tenisçilerin dünya sıralamasındaki yerleri ve yakın geçmişleri açısından da düpedüz sürprizdi. Nadal 2014’ün son bölümünde sakatlıklarla uğraşmış, ardından yaşadığı form düşüklüğü onu 10 yıl sonra ilk 5 sıranın dışına atmıştı ve Avustralya Açık’a 9 numaralı seri başı olarak gelmişti. Federer ise bir nevi herkesin artık emekliliğini beklediği bir tenisçiydi, 2016 yılının başlarında sağlık problemleri yaşamış ve temmuzdan itibaren yılın geri kalanını dizindeki sakatlığın iyileşme sürecine ayırmıştı. 17 numaralı seri başıydı. Yani turnuva öncesinde bir zamanların tenis “El Clasico”sunun finalde gerçekleşeceği üzerine bahis oynasaydınız oldukça kârlı çıkabilirdiniz.

Maçın ilk 3 seti aslında alışılageldik bir Federer-Nadal finalinin izlenimini vermedi bize. Nadal sakatlık, form düşüklüğü ve geçen yılların da etkisiyle Federer’in geri çizginin iki köşesine vurduğu topları eskisi gibi ısrarla ve inatla takip etmiyordu, zira biz onu İsviçreli’nin üst üste 2 smacını neredeyse seyircilerin arasından çevirdiğini hatırlıyoruz. Federer ise mental olarak daha sakindi eski Nadal mücadelelerine göre. Özellikle üçüncü sette, 35 yaşındaki tenisçi 2003-07 arasında kendisine 5 kez üst üste Wimbledon’ı kazandıran vuruşlardan esintiler sergiledi ve seti 6-1 gibi muazzam bir skorla kazandı. Ancak dördüncü setin ilk oyunuyla beraber zaman makinesine binip geçmişe gittik. Nadal’ın rakibine karşı toplamda 23-11, Grand Slamlerde de 9-2’lik üstünlük sağlamasının sebepleri bir bir ortaya çıkmaya başladı. Federer’in winner vuruşlarının önüne geçen basit hataları, Nadal’ın mental açıdan güçlü karakterini ortaya koyması ve kritik puanların hemen hepsini alması. İspanyol tenisçi 2008 Wimbledon finalinde 3-2 kazandığı ve bir çok tenis otoritesine göre tüm zamanların en iyi maçı olarak kabul edilen maçı (hava o kadar kararmıştı ki Federer sonraları “maçın sonuna doğru kiminle oynadığımı göremediğim anlar oldu” diyecekti) bize hatırlatmaya başladı. Maçın en uzun iki rallisi de 18 ve 26 vuruşla beşinci setin altıncı ve sekizinci oyununda gerçekleşti. Bu iki rallinin de kazananı olan Federer, özellikle maç boyu yaptığı tam 57 basit hatayı son 3 oyunda minimuma indirmeyi başarınca kariyerinin 18. Grand Slam zaferini kazandı. Bahsettiğimiz 57 basit hatayı durup dururken yapmamıştı elbette, zira bu vuruşları 130 kez denemişti ve 73’ünde puan kazanmıştı. Nadal ise 35 winner ve 28 basit hata ile oynadı bunun karşısında. 30 yaşındaki tenisçi maç sonu konuşmasında aldığı ikincilik ödülünü göstererek “tabii bu ödül de fena değil ama bende 3 tane var, birincilik kupası daha güzel görünüyor, önümüzdeki yıllarda bundan daha fazla almak için çalışacağım” diye konuştu ki Avustralya Açık onun en az kazandığı Grand Slam, sadece 2009’da zafere uzanmıştı.

Pazar sabahını biz tenisseverler için mükemmelleştiren bu maçın ardından aslında bu sporun, adanmışlık, disiplin, efor, yetenek ve tabii ki sportmenlik konusunda nasıl örnek gösterilesi olduğunu bir kez daha gördük. Federer ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, “Tenis zor bir spor, bir tek kazananı oluyor ama beraberlik diye bir şey mümkün olsaydı, bunu bu akşam Rafa ile paylaşmaktan hiç çekinmezdim” diyerek incelik gösterdi. Centilmenlik ve rakibe saygının spordan yavaş yavaş uzaklaştığı dönemlerde yaşıyoruz. Tenis ve bu tür tenisçiler tutunacak dallarımızdan bir tanesi sanırım.