Çalışma süreleri emek mücadelesinin temel alanlarındandır. Dünya tarihi, emekçilerin çalışma sürelerini kısaltarak kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilme, dinlenme hakkını kullanma çabalarına dair bitmeyen mücadelenin tanığıdır. Bilimsel çalışmalar 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın da simgesi olan bu meselenin bir sağlık-hastalık, yaşam-ölüm meselesi olduğunu gösteriyor.

Geçtiğimiz hafta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ortak çalışması olarak Environment International Dergisi’nde yayınlanan çalışma bu alandaki en geniş çaplı ve sistematik derleme özelliği taşıyor. 2000 ve 2016 yıllarının karşılaştırmalı olarak ele alındığı makale uzun çalışma sürelerinin nasıl öldürücü, sakat bırakıcı, sağlıklı geçen yaşam süresini kısaltıcı etkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor.

UZUN ÇALIŞMA SÜRELERİ

Pek çok ülkede standart haftalık çalışma süresi 35-40 saat. Bunun üzeri fazla çalışma kategorilerini oluşturuyor. Bilimsel çalışmalardan elde edilen kanıtlar uzun çalışma sürelerinin sebep olduğu psikososyal stres üzerinden iskemik kalp hastalığı ve inmeyi artırdığını gösteriyor. İki mekanizmanın bunda etkili olduğu düşünülüyor. Birincisi stres hormonlarının salınması ve diğer biyolojik mekanizmalar, ikincisi stresin yol açtığı, sağlığa zararlı olduğu bilinen davranış değişiklikleri; sigara, aşırı alkol tüketimi, dengesiz ve kötü beslenme, hareketsiz yaşam, uyku düzensizlikleri. Bulgular, uzun çalışma sürelerinin hastalık yüküne sebep olan bu alandaki en önemli risk faktörü olduğunu gösteriyor.

Çalışma 194 ülkenin verilerini ele alıyor. 2016 yılında dünya nüfusunun yüzde 8,9’unu oluşturan 488 milyon kişi, haftada 55 saat ve üzerinde çalışıyor. 2000 yılına göre bu oran yüzde 9,3 artmış durumda. 2016 yılında haftada 55 saat ve üstü çalışma sonucu 398 bin kişi inme, 347 bin kişi kalp hastalığı nedeniyle öldü. Uzun çalışma süreleri ile ilgili olarak 16 yılda kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde yüzde 42, inmeye bağlı ölümlerde yüzde 19 artış var. Eğer haftada 55 saat ve üzerinde çalışıyorsanız haftada 35-40 saat çalışanlara göre inme geçirme riskiniz yüzde 35, iskemik kalp hastalığı (kalp krizi) nedeniyle ölme riskiniz yüzde 17 daha fazla.

Bu düzenin acımasızlığını, insanları nasıl çalıştırdığını gösteren çok çarpıcı bir bulgu, 60-79 yaş arası ve haftada 55 saat üzeri çalışanlar var ve en olumsuz etkilenenler bunlar.

DSÖ ve ILO COVID-19 sürecinin, uzaktan, esnek, serbest çalışma rejimlerinin durumu daha da kötüleştirdiğini bildiriyor. Bu çalışma rejimleri pek çok sektörde norm haline gelmiş durumda ve çalışma ile dinlenme arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. Pek çok sektörde işten çıkarmalar var, mevcut çalışanlar ise daha uzun süre çalışmaya zorlanıyor.

TÜRKİYE’DE DURUM

Yasal olarak ülkemizde haftalık çalışma süreleri memurlar için 40, işçiler için 45 saat. Bunun üzerine işçilerde yılda en fazla 270 saat fazla mesai yaptırılabileceği düzenlenmiş iken memurlar için bu sınırlama da yok. Kendi nam ve hesabına çalışanlar (esnaflar, muayenehanesindeki doktorlar, avukatlar, muhasebeciler gibi) için ise fazla çalışmanın sınırı da bulunmuyor.

Yapılan çalışmalar Türkiye’de uzun süre çalışmanın yaygın olduğunu gösteriyor. DİSK’in 2017 yılında yaptığı çalışmaya göre AB ülkelerinde haftada 40 saatten fazla çalışan işçilerin oranı yüzde 20 iken Türkiye’de bu oran yüzde 74. 2016 verilerine göre OECD ülkelerinde haftalık ortalama çalışma süresi 40,4 saat iken Türkiye’de 49,3 saat. İşçilerin yüzde 55’i haftada en az bir gün fazla mesai yapıyor. Hekimlerin çalışma süreleri de çok uzun. TTB’nin yaptığı Ortak Görüş 2010 raporunda genel olarak hekimlerin sadece yüzde 13’ü haftada 40 saat ve altında çalışırken yüzde 41’i haftada 56 saat ve üzerinde çalışıyor. Asistan hekimlerde ise çalışma süreleri çok daha fazla; yüzde 80’i haftada 56 saat ve üzeri, yüzde 96’sı haftada 40 saat ve üzeri çalışıyor. DSÖ ve ILO; çalışma sürelerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerinin bilinerek, hükümetlerin, işveren ve işçilerin ortak kararlarıyla limitler konmasını öneriyor. Konur mu? Ya da işler mi? Dünya tarihi bunun tam bir sınıflar mücadelesi olduğunu gösteriyor, emekçileri yaşamları için örgütlenmeye çağırıyor.