Sıcak kumsallar, dev dalgalar, yağmur ormanları, şelaleler, pirinç tarlaları ve ağız sulandıran yemek kültürü. Bunların hepsini içine sığdırabilmiş Bali, her açıdan sürprizlerle dolu bir ada. Endonezya’nın bu özgün lokasyonunu mayıs ayında ziyaret ettik. Bali, Ekvator çizgisinin sadece 8 derece güneyinde, ne sıcaklığın ne de gece-gündüz saatlerinin çok değiştiği, hemen hemen İstanbul büyüklüğünde bir Endonezya adası. […]

Endonezya’nın özgün lokasyonu Bali: Tropikal mücevher

Sıcak kumsallar, dev dalgalar, yağmur ormanları, şelaleler, pirinç tarlaları ve ağız sulandıran yemek kültürü. Bunların hepsini içine sığdırabilmiş Bali, her açıdan sürprizlerle dolu bir ada. Endonezya’nın bu özgün lokasyonunu mayıs ayında ziyaret ettik.

Bali, Ekvator çizgisinin sadece 8 derece güneyinde, ne sıcaklığın ne de gece-gündüz saatlerinin çok değiştiği, hemen hemen İstanbul büyüklüğünde bir Endonezya adası. Ada sakinleri tahmin edebileceğiniz gibi soğuk havanın ne demek olduğunu pek bilmiyorlar. Ekim ile Nisan ayları arasında yağmurlu geçen bir dönem var fakat sıcaklık yılın hiçbir anında 25-35 derece bandının dışına çıkmıyor. Bu da sosyal ve ekonomik hayatta bir dolu kolaylığı beraberinde getiriyor elbet. 12 ay boyunca turizme elverişli bir iklime sahip olması da bunlardan birisi. Bali, yerli halkın da sık sık belirttiği gibi Endonezya’nın geri kalanından oldukça farklı bir sosyo-kültürel yapıya sahip. Yüzde 87’si Müslüman olan 260 milyonluk Endonezya’da 4,5 milyon kadar Hindu yaşıyor ve bunun 3,5 milyonu Bali’de. Zaten adanın nüfusu da 4 milyonun biraz üstünde. Anlayacağınız burası adeta kurtarılmış bir Hinduizm bölgesi. Zaten Müslümanlara karşı da hafif bir önyargıları var. Adanın en önemli gelir kaynağı turizm, 2002 ve 2005’te, İslami terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen 2 saldırıyla büyük bir gerilemeye uğramıştı. Adanın en turistik yeri olan Kuta’da gerçekleştirilen saldırılarda 222 kişi hayatını kaybetmişti ve bunların 92’si, adayı en çok ziyaret eden ülkeden, Avustralya’dan geliyordu. Taksi şöförleri, Hollanda’daki Endonezyalıların birçoğunun Hristiyan olduğunu söylediğimizde “aman Hristiyan olsunlar hiç yoktan iyidir” demekten geri kalmıyorlar. Tabii burada “hiç yok”tan kast ettikleri Müslüman olmaları. Adanın tarihindeki kanlı dönemlerin tek müessibi onlar değiller gerçi. 17. yüzyılın başında sömürgeciliğin kitabını yazan devletlerden Hollandalılar burada bir ticaret ağı başlattılar ve Hollanda Doğu Hint Adaları’nın temellerini attılar. 1940’ların sonundaki bağımsızlık savaşına kadar ada şiddet ve kanla bastırılan ayaklanmalara sahne oldu. İlginçtir ada halkı onları 250 yıl sömürge anlayışıyla yöneten Hollandalılara değil, 2. Dünya Savaşı’nda adayı ele geçiren Japonlara daha öfkeliler, zira Japon askerlerin zalimliği halen dillerde. Yanardağ patlamaları, 60’lardaki komünistlere karşı yapılan katliamlar derken Bali ancak 70’lerle beraber rahat bir nefes alabilmiş ve adayı ihya edecek turizmi canlandırmayı başarabilmiş.

15 Mayısta Bali’nin Gusti Ngurah Rai Havalimanı’na iniyoruz. Adını bağımsızlık savaşının kahraman komutanından alan havalimanı bu derece küçük bir ada için devasa boyutta, zira 2018 yılında havalimanını tam 23 milyon yolcu kullandı. Bu rakam Avrupa’nın göbeğindeki Viyana Havalimanı rakamıyla neredeyse aynı, yani bu boyuttaki ve konumdaki bir ada için muazzam bir rakam. Havalimanı kapısından çıktığınız anda 25 derecenin altına düşmeyen sıcağı anında fark ediyorsunuz, saat 21.30 olsa da, neyse ki Antalya’daki gibi sizi sıcakla beraber karşılayan nem burada nefessiz bırakmıyor insanları. Çıkar çıkmaz fark ettiğimiz ikinci şey de trafik. Endonezya ve başkent Cakarta’nın keşmekeş trafiğini duymuştuk, ancak 4 milyonluk Bali’nin şöyle bir problemi var. Adada toplutaşıma yok! Hemen herkesin satın alabileceği mobiletler (scooter) ve her yerden fırlayan taksiler Bali trafiğini dayanılmaz hale getirmiş durumda. Ziyaret ettiğim 5 kıtada gördüğüm en kötü trafik Peru başkenti Lima’daydı, ancak Bali’nin zirveyi devraldığını söyleyebilirim. Yaya geçidi, sağdan gelenin önceliği, sollama ve benzeri hiçbir trafik kuralına uyulmuyor, öyle ki mobiletlerin kaldırımdan gitmeleri son derece normal, hatta bunu turistler dahi polislerin gözü önünde yapıyorlar.

Banyu Wana Amertha Şelalesi

Sıcak dalgalar ve beyaz kumsallar

Bali’yi ikiye ayırmak lazım. Güneyde, kalabalık sahillerin, hızlı gece hayatının, salaştan lüksüne çok çeşitli lokantaların ve deniz kenarında konuşlanmış otellerin ve kafelerin olduğu kısım. Hayat burada elbette çok hızlı, çok uluslararası ve trafik tahammül edilemeyecek durumda. Bali’de de Türkiye’de olduğu gibi 15-20 metrelik kumsalların arkasında konuşlanmış otellerin sayısı fazla, fakat bu oteller Türkiye’de olduğu gibi sahili kapatamıyorlar. Otel tesisinin bittiği yerin 1 metre önüne havlunuzu serip güneş ve denizin tadını çıkarabiliyorsunuz. Eğer şezlong kiralamak isterseniz günlük 15-20 TL gibi bir fiyata mümkün, bu işle uğraşanlar genelde meraklılara sörf dersi veren yerel halk aynı zamanda. Güneydeki sahiller yüzmekten çok sörfe elverişli diyebilirim, insan boyunu geçen dalgalar kumsalın 10 metre kadar uzağına gelebiliyor. Tabii amacınız yüzmek değil denizde eğlenmek ise burası harika, üstelik dalgaların sıcaklığı denize göre daha yüksek. Eğer daha sakin, kalabalıklardan uzak sahilleri tercih ediyorsanız güneyden biraz uzaklaşmanız gerekiyor. Gerek taksi gerek scooter ile gün boyu sadece birkaç kişinin uğrayabileceği muhteşem kumsallara ulaşmak mümkün. Resimde de görebileceğiniz Tegal Wangi Plajı bunlardan bir tanesi. Adanın güney ucunda en çok ziyaret edilen tapınaklardan birisi olan Uluwata’nın dönüşünde buraya uğrayabilirsiniz. Hatta bu dönüş yolunda 3 tane ünlü plaj daha var, Suluban, Bingin ve Dreamland. Ancak bunları pas geçip birkaç kilometre daha giderseniz çok küçük bir koyda, kayaların arasında oluşan doğal havuzlarda rahatlayabileceğiniz bir ortam isiz bekliyor. Şöyle diyelim, burada geçirdiğimiz 4 saat boyunca gördüğümüz insan sayısı yengeçlerden daha azdı. Konu tapınaklara gelmişken bir bilgi verelim. Maymunlar. Bali’nin turistik tapınakları ve az sonra bahsedeceğimiz Ubud Maymun Ormanı’ndaki maymunlar oldukça talepkar ve kötü anlamda eğitimliler. Dikkatsiz turistlerin elindeki yiyecekleri bir kenara bırakın, çanta, saat, gözlük veya mücevherleri çalıyorlar ve geri almanız için ya çok sevdikleri yiyecekleri ikram edip merhametlerine dua etmeniz gerekiyor ya da eşyalarınıza elveda diyorsunuz. Hatta bu maymunların bu eşyaları, turistleri yenilerini satın almaya zorlamak için çaldıkları, yani bu yönde eğitildikleri dedikoduları var. Bu tür turistik sığınak, orman ve tapınaklardan uzak durduğumuz için biz maymunları doğal ortamlarında görmeyi tercih ettik, aşağıda değineceğiz.

Tropikal ormanlar, doğa harikaları ve yerel halk

Bali’nin güneyinden sonra en çok uğranan turistik merkezi, adanın ortasında yer alan Ubud. Ubud’u ayrıcalıklı yapan fotojenik pirinç tarlaları, maymun ormanı, şelaleler ve el sanatları ile uğraşan dükkanlar. Bu el sanatları uğraşı modern zamanlarla birlikte çeşitlenmiş. Hayatımda ilk kez sadece steampunk lambalar satan dev bir dükkanla karşılaştım mesela. Ubud’a gelen turistler ormanın ve vadisinin içine kadar uzayan havuzlara (sonsuzluk havuzları – bu ifadeyi birebir çevirdiğimizi bilmiyordum – infinity pool) sahip otellerde konaklıyorlar. Burada hafif bir ikilemde kalıyorsunuz. Bu otellerde, doğanın içinde otel odanızın havuzunda yüzmek harika bir duygu, ancak yine bu tesisleri yapmak ve turistleri memnun etmek için tahrip edilen ormanlara da üzülmemek elde değil.

Banyumala İkiz Şelaleler

Kuzeydeki Bedugul ve Munduk ise hem hava sıcaklığının 5-6 derece düştüğü hem de turist sayısının giderek azaldığı şehirler. Burada ziyaret ettiğiniz, turistlerin uğramadığı şelalelerde yüzmek harika bir duygu. Örneğin kaldığımız köyün yerlisi Dewa’nın bizi götürdüğü Bany Wana Amertha Şelalesi’ne indiğimiz 15 dakika, orada geçirdiğimiz nefes kesici anlar ve geri dönüş yolculuğunda orman ve şelale tamamen bize aitti ve ortada kimsecikler yoktu. Bali genel olarak turist akınına uğrayan bir ada olsa da toplutaşımanın yokluğu, gözlerden uzak köşeleri bulma konusunda sizin becerinizi ön plana çıkarıyor, plaj, tapınak, şelale veya yağmur ormanı anlamında. Üstelik bu köşelerde, hayvan hapishanelerine para verilerek görülen hayvanları doğal ortamlarında görmek mümkün.

Son olarak tabii Bali mutfağına değinelim. Kızartılmış pirinç ve şehriye yemeklerin ana maddesi. Envayi çeşit sos ile beslenen domuz, tavuk, dana ve ördek eti sıkça tüketiliyor. Nasi Goreng, Bali Guling, Bebek Betutu, Ayam Panggang ve Sate gibi yemekler bu etlerin varyasyonları. Vejetaryenler için de oldukça elverişli bir yer Bali, zira soya fasulyesinin işlenmesi ile elde edilen tofu ve tempeh, Endonezya mutfağının çok önemli parçalarından birisi. Bizdeki tavuk-pilav arabalarına benzer arabalar Bali sokaklarında kümelenmiş halde toplanıyorlar ve fiyatları daha uygun lezzetleri size sunuyorlar. Tabii burada hijyen veya kalite konusunda şüpheleri olan turistlerin pek ortada olmadığını söylemek lazım. Hatta yerel halk, turistleri bu tezgâhlarda gördüğünde “ne işiniz var burada?” diyerek sizi karşılıyor.

***

Bali’den 5 hayati turist bilgisi

• Bali maymunları, her ne kadar devlet tarafından aksi yönde fikir birliğine varılmışsa da, kuduz hastalığını taşıyorlar. Dolayısıyla ısırık ve çiziklerde kuduz aşısı şart

• Bali’nin oldukça pahalı olan ünlü kahvesi Luwak, aynı isimdeki, kedigiller familyasından bir hayvanın yarı işlenmiş kahve çekirdeklerini yiyip kakasını yapmasıyla elde ediliyor. Evet, kahve hayvanın dışkısından yapılıyor

• Bali’de herhangi bir dükkanda size söylenen fiyat aslında gerçek fiyatın 5-10 katı. 120 TL ile başlayan fiyat bazen 20 TL’ye kadar inebiliyor

• Bali’nin instagram sembollerinden tapınak kapıları ülkenin geneline yayılmış durumda. Candi Bendar adı verilen bu 2 taraflı simetrik kapıların en ünlüsü Handara Kapısı. İnternette arattığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız

• Bali halkı, güleryüzlü ve çalışkan, ancak kendileri için kutsal olan heykellerin üzerine çıkıp resim çektirmek isteyen bazı aklıevveller olunca bir hayli öfkelenebiliyorlar. Yerel halkın inanç ve dini simgelerine saygılı olmak gerekiyor.