Geçen hafta, RTE en başından bu yana “proaktif” siyaset yürütüyor, günümüz ve kurmaya çalıştığı gelecek, ilk zamandan bu yana değişmemiş olabilir, diye yazmıştım. Önce Melih Pekdemir, haklı olarak uyardı. İfaden, RTE’nin bu günü geçmişten bu yana biliyordu anlamını içeriyor, diye.

Erdoğan’ın siyasetine “amaçlılık” gibi bir “akıl” atfetmek değildi niyetim. Belediye başkanı olduğu 1994, iktidara geldiği 2002- 2003 yıllarında, bu gün içinde yaşatıldığımız rejim/ düzen aklında vardı ve belli bir siyasal program dahilinde amacına ulaştı! Hayır, ifade edememişim ama bu değil düşüncem.

RTE, bu gün kendinde topladığı gücü ve yetkiyi, 1994 yılında Belediye Başkanı olduğu ilk gün de isterdi, diyorum. İlk günden beri elinde bu güç varmış gibi siyaset yaptı. Kendisini böyle gördüğü için tüm kararları, seçimleri ve stratejileri de bu “güç isteği” ne uygun oldu. İlk gün neyse bu gün de o.

Erdoğan aklı, “rasyonalitesi”, kapitalist akıl/ rasyonalitenin en berrak göründüğü hal. Kapitalist akıl, kendi kendisine bir amaçlılık atfetmekle birlikte tam tersine neredeyse tarihsiz, zamanın akmadığı bir akıl. Bütün gelecek stratejileri, raporları, “projeksiyonlarına” rağmen, aslında “şimdi ve burada” ya odaklı, ne geçmişi ne de geleceği hiç hesaba kat(a)madan akıl yürüten bir (ir)rasyonalite.

Aldığı her hangi bir kararın doğurabileceği uzun vadeli sonuçları hiç bir zaman “akıllıca” değerlendiremeyen bir akıl. Şimdi ve burada doğru gibi görünen eylemin neden olabileceği sonuçları “neredeyse” hiç bir zaman doğru kestirememekle malül bir akıl.

Sovyetler Afganistan’ı mı işgal etti! O sırada işgale karşı öne sürülebilecek en önemli güç ne diye bakıp, siyasal İslamcı Taliban hareketini oluşturup, desteklemek. Sovyetler dinsiz, yerel halk dindar, o zaman dinciliği bir bağımsızlık hareketi olarak geliştirelim. Bu kararı alırken, Taliban ya da siyasal İslamcılığın gelişip güçlendiğinde Amerikan karşıtı olabileceği riskini, akıl edemeyen bir akıl. Aynı akıl, soğuk savaş dönemini de aynı mantıkla “yeşil kuşak” duvarı örme aklıyla karşılamıştı. İran mı güçlendi, o zaman Irak’ ı destekleyelim. Irak’ı çok destekledik ama Saddam çok güçlü oldu, o zaman demokrasi getirelim!

Bu aklın elinde büyülü bir terim var, kendisini doğrulayan: Ek hasar (collateral damage)! Aldığı kararın yanlışlığını sorgulamaktansa ortaya çıkan sonuçlardan olumsuz olanları ek hasar olarak görmek. Sonra o hasarlar için bir kez daha şimdi ve burada işe en yarar görünen çözümü bulmak!

Siyasal alanı tıbbi benzetmeler üzerinden anlama çabaları sorunludur, ama her zaman değil. Kapitalist akıl, belirtinin kaynağına yönelik araştırma yapmaz, tedavi uygulamaz, sadece belirtiyi hedef alır. Baş ağrısının nedenini bulmadan ağrı kesici verir, ağrı kesici böbrekleri bozarsa buna ek hasar der ve bu kez böbrekleri tedavi etmeye çalışır, zincir böyle uzar gider.

Bu aklın en somut örneği iklim krizi daha günceli ise Korona salgını. Her iki örnekte de asıl nedenin üretim düzeni olduğu ve bunun değiştirilmesi gerektiğine dair en küçük bir söz duyamazsınız, kapitalistten. Korona için ilaç ya da aşı bulunduğu an, başka koronalara neden olabilecek koşullara dönük en küçük bir değişim programı bile olmayacak. Bu gün sadece aşı ve ilaca odaklanılması da aynı akıl. (Aşı ve ilaç önemsiz demiyorum)

Kapitalist aklın tarihsiz, şimdi ve buradaya odaklı “akıldışılığının”, (ir)rasyonalitesinin bir temeli var. İçinde yaşadığımız düzenin mümkün olabilecek kaçınılmaz tek düzen olduğu inancı. Bu inanç, tek tek kapitalist bireylerin seçenekler arasında akıl yürüterek vardığı bir sonuç değil. Başka türlü düşünememe hali. Yabancılaşma denen kavramın bunu anlattığını düşünürüm ben. Üretim ilişkisi, düzeninin ürettiği akıl(dışılık)…

Bu yüzden örneğin, RTE’nin İstanbul yerel seçimini yeniletmesi, panik içinde, reaktif verilmiş stratejik bir hatalı karar değil, İstanbul’u tutmanın bir yolu olarak soğukkanlı ve “akıllıca” verilmiş bir karardı. O kararın neden olduğu açık oy farkı, ek hasar olarak görüldü ve ardından ortaya çıkan hasarı düzeltmeye yönelik yeni kararlar devreye girdi.

Başta CHP, muhalefetin çöküyor, çökmek üzere diye edilgen iyimserliği bu yüzden çok tehlikeli. Çöker elbet çökmeye, ama iklim krizinin dünyada insan canlılığını yok ederek kapitalizmi bitirmesi gibi çöker. Kapitalist akla karşı devrimci aklı karamsarlık başlatabilir demem bu yüzden.