Savaş, önce barış isteyenlerin sesini siliyor. Hem de en vahşi çığlıklarla. İktidarı bırakmak istemeyen, kendi varkalımı için hepimize insanlıktan çıkma çağrısı yapıyor. Öyle kıstırılmış durumdaki, artık kazanıp kazanamayacağını hesaplamadan, bir gün daha düşmemek pahasına gözünü karartmış durumda. Aslında saldırmıyor, kendisini savunuyor; tam da fıtratına uygun şekilde. Korkusu arttıkça zulmü de şiddetleniyor. Dünyayı her zaman zalimler yakar, garipler değil…

HPG’li Kevser Eltürk’e ait olduğu düşünülen fotoğrafı yayımlamak için bir insanın ne kadar insanlıktan çıkması gerekir? Tamam, düşman belleyebilirsin, haklı da olabilirsin; silahlı saldırı düzenlemiştir sana ve çatışmada sen onu vurmasan o seni vuracaktır. Öldürebilirsin de! Peki sonra?

Sonra, ‘çıkan çatışmada bir terörist, silahlarıyla ölü ele geçirilmiştir’ diye de bildirebilirsin. Hatta ‘silahlı saldırıya yeltenen terörist öldürülmüştür’ bile diyebilirsin, hakkın olduğu teslim bile edilebilir, düşmanlarınca bile. Senin için ‘teröristtir’, karşı taraf için ‘gerilla’; senin için ‘düşman’dır, karşı taraf da seni ‘düşman’ görüyordur, ikiniz de sorunu silahla çözmekten yanasınızdır, aranızda ‘ilk sen başlattın tartışması’ da yapabilirsiniz.

Ama o fotoğrafı çekebilmek, çekebilmek için bedeni o hale getirmek, ardından yayımlayabilmek için gerçekten insanlıktan çıkmış olman gerekiyor, farkında mısın? Sadece o insanı, insan olarak görmemen yetmez, kendin de insanlık vasıflarını yitirmiş olmalısın bunu yapabilmek için.

Savaş romantizminden, düşmana bile saygı göstermekten, hukuktan falan söz etmiyorum; doğrudan kendinle ilgili bir soru bu. Seni insanlıktan bu kadar çıkaran ve vahşete kapılıp, vahşete çağıran ne?

Fotoğrafı yayımlayarak, karşı tarafı korkutacağını, sindireceğini umuyor olamazsın. Bal gibi biliyorsun ki, fotoğrafı gören ‘karşı’ taraftakiler daha da hınçlanacak, içleri intikam duygusuyla kaynayacak. Öyle ise onların da ‘senin’ tarafındakilere benzer bir eylem yapmalarını mı istiyorsun? Onlar da asker, polis, sivil kimde seni görüyorlarsa öyle bir şey yapar ve yayımlarlarsa ne olacak?

Dahası var. O fotoğrafı bir halkın ya da bir grubun kahraman bellediği birine neler yapabildiğini kanıtlamak için mi yayımladın? Kadın olması sana daha mı uygun geldi? O kadının bedeni üzerinden o insanları aşağılamayı mı amaçladın? O kadınlar senin erkekliğini bu kadar mı tehdit ediyor? Onların erkeklerine, bakın sizin kadınınızı ne hale getirdim, diye böbürlenmek mi niyetin? O kadınlara ne kadar erkek olduğunu mu göstermiş oldun?

O fotoğraf aracılığıyla savaşı ülkenin her yerine yayıp, sonra da senin daha büyük ordun var, dünyanın şartları da uygun iç savaş çıkarsa nasılsa kazanırım, hem de iktidarımı korumuş olurum, diye bir strateji mi geliştirdin? Peki diyelim stratejin tuttu, çatışmalar iç savaşa döndü, kırdık birbirimizi; böyle bir savaşın kazananı olacak mı?

Biliyor musun, o meşhur ‘uygarlaşma’ denilen ‘şey’ insanların ölülere karşı tutumlarıyla da ölçülüyor. İnsanlar bir ruhları olduğuna inanmaya başladıkları kadim zamanlarda, öldürdükleri düşmanlarının bedenlerini yerlermiş ki, ruhları kendilerine geçsin ve serbest kalıp intikam almaya kalkmasınlar. Ölünün, düşman bile olsa bedenine saygı duymaya başlamak insanlaşmada önemli bir adım olmuş. Öldüren, öldürdüğüne artık zulmetmiyorsa insan diyoruz yani.

O fotoğraf, politik görüşü bilmemnesi her ne olursa olsun bu topraklarda yaşayan insanların büyük çoğunluğunu yaralamışsa hala umut var. En azılı karşıtlar bile o fotoğrafı görünce, hayır bu doğru değil, bunu yapmaları çok büyük ahlaksızlık diyebilmişse barış hala mümkün. Yüksek sesle itiraz etmelerini beklemiyorum, içimden keşke desem de; ama kendi kendilerine içlerinden de olsa hayır diyebilmişlerdir, umarım. O fotoğraf aracılığıyla intikam hissine kapılmaları umulanlar için de geçerli bu umut.

Unutmayalım, insanlık aslında vahşilikten uygarlaşmadı. Ama bir amaç uğruna vahşeti seçebilen tek tür oldu yeryüzünde. Seçmemek her zaman mümkün, ne kadar çağırsan olsa da…