Voleybol liginde heyecan tam gaz devam ediyor. Geçen haftalarda lig maçlarında istenmeyen olaylar yaşandı. Federasyonun bu olaylar sonrası takındığı tutum ise ligin imajı açısından hiç olumlu sinyaller vermiyor.

Federasyon ve Üstündağ uyuyor

Dünyanın sayılı liglerinden birisi olan Kadın Voleybol Ligi’nde son birkaç haftada yaşanan olaylar ve federasyonun tavrı, gelecek hakkında iyi sinyaller vermiyor.

Ligde ve Avrupa kupalarında bir geçiş döneminde olmamızdan hareket ederek ve gündemdeki gelişmelerin ışığında bu haftaki yazıyı ağırlıklı olarak Türkiye Voleybol Federasyonu’na ayırmak istedim. Federasyon ve başkan Mehmet Akif Üstündağ, geçtiğimiz yaz aylarında popülaritelerini artırdılar. Sadece voleybol ile sürekli ilgilenen değil, ulusal takım turnuvaları sırasında takımı takip eden büyük bir kitle dahi federasyona ve başkana övgüler yağdırdılar, bu övgülerin odak noktası ülkedeki voleybol yapısının kurumsallığı, altyapıya verilen önem ve sürdürülebilir başarıydı. Tabii bunun bir uzantısı olarak bir voleybol ülkesi olduğumuz sık sık dile getirilmeye başlandı. Bununla beraber biraz ayrıntıya indiğimizde işlerin medyanın geneline yansıdığı gibi dört dörtlük olmadığını görüyoruz. Özellikle son birkaç haftada Sultanlar Ligi’nde yaşanan bazı hadiseler, federasyonun iletişim, karar alma ve müdahale konusunda büyük zaafları olduğunu ortaya çıkardı.


İLK FALSO

Bana göre federasyon ilk falsosunu Naz Aydemir Akyol’un ulusal takıma vedasında verdi. Naz’ın, geçen hafta içerisinde Başak Koç’a verdiği röportajda bahsettiği gibi bu kararı olimpiyatlardan da önce aldığı konusundaki açıklaması bizim için esastır, bu yüzden bu yaz aylarında olup bitenler hakkında spekülasyonlara girmek istemiyoruz. Bununla beraber 2021’in son gününde kamuoyuna açıkladığı kararın ardından TVF’nin uzun süre tepkisiz kalması ve hiçbir iletişim kanalından bu kararla ilgili yorum yapması oldukça manidardı. Bunu bu köşede birkaç kez tekrarladım, Naz sıradan bir sporcu değil, voleybol tarihimizin en büyük efsanelerinden birisi (bana göre en büyüğü) ve federasyon ile Üstündağ’ın, bu büyük sporcunun vedasıyla ilgili 1-2 satır bir şeyler karalamak için günlerce beklemesi iletişim açısından kötü verilmiş bir sınav oldu.

Ardından 23 Ocakta, Aksaray’da oynanacak Kuzeyboru – Galatasaray maçı öncesi, Aksaray Atatürk Spor Salonu’nun zemininin halini, sosyal medyadan paylaşan Galatasaray liberosu Gizem Güreşen, bambaşka bir soruna dikkat çekti. Konuk takım, 1 gün sonraki maç için salona girdiğinde, aynı gün oynanan hentbol maçının ardından bırakılan rezalet bir zeminle karşılaştı. Zemin kaygan bir sıvıyla kaplıydı ve bu ortamda antrenman yapmak oldukça riskli olabilirdi, zira sporcu sağlığını tehdit edecek, belki de aylar sürecek sakatlıklar yaşanabilirdi. Oyuncular ayaklarının altındaki havlu ile önce zemini temizlemek zorunda kaldılar. Önce tepkiler Kuzeyboru kulübüne yönlendirildi, fakat kulüpten bazı yetkililer salonun sorumluluğunun kulübe ait olmadığını açıkladılar. Sonuç olarak, federasyon o günden bu yana hala bu son derece ciddi konu ile ilgili bir açıklama yapmadı.

ARBEDE YAŞANDI

Bu olayın hemen ertesi günü Bolu’da bir rezalet yaşandı. Bolu Belediye – Mert Grup Sigorta maçının bitimi ile beraber sahaya atlayan ev sahibi takımın seyircileri, salonda bir arbede yaşanmasına sebep oldular. Mert Sigortalı oyunculardan birkaçı olayın içinde kaldı ve hatta bu kavgayı ayırmaya çalışırken itiş kakışın ortasına düştüler. Geri kalan oyuncuların soyunma odasında olaydan oldukça etkilendikleri açıklandı. İzleyen günlerde iki kulüp olayların başlangıcı konusunda birbirini suçlarken, Bolu Belediyesi, Türkiye’de çok sık kullanılan, son derece muallak ifadeler olan “tahrik” ve “provokasyon” gibi klişe savunmalara başvurdu. Olayın üzerinden 1 hafta geçti ve Türkiye Voleybol Federasyonu olayla ilgili tek bir açıklama yapmadı ya da herhangi bir ceza uygulamasına gitmedi. Peki, sahaya inen bu vandallar, orada sporcular dahil herhangi birisini yaralasa, ciddi anlamda sakatlasa ne olacaktı? Ne sporcuları ne kulüpleri birbiriyle karşılaştırmak amacında değiliz, hepsi bizim açımızdan aynı değerde, peki yakın gelecekte aynı salonda, Rus voleybolunun gelecekteki 15 yılının bağlandığı Arina’ya bir saldırı olursa ne olacak? (ki ilk yarıda, Bolu’daki maçta Fenerbahçeli voleybolcular ağır küfürler eşliğinde oynamak zorunda kalmışlardı). İşin içine devletler, bakanlıklar dahi girebilir. Hiçbir şekilde geçiştirilemeyecek bir olay sonrası, federasyonun bu derece tepkisizliği çok büyük bir sorun. Sadece 10 gün sonra, bu sezon futbol ve basketbolda istediğini bulamayan Galatasaray ve Fenerbahçe derbide karşı karşıya gelecek. Kızgın kalabalıklar, bu görünmez federasyonun sessizliğinden daha da cesaret alabilirler ve daha 6 ay önce, övgüyle bahsettiğimiz ligimiz son derece çirkin görüntülerin ardı arkasının kesilmediği bir arenaya dönebilir. Bu ligin marka değeri, ödül kazanan sporcuların önüne geçip poz vererek veya 2. sınıf belgesellerde oyunculardan rol çalarak olmuyor. Mehmet Akif Üstündağ’ın acilen başkanlığını yaptığı kuruma çeki düzen vermesi gerekiyor.

ZEHRA DUVARI!

Ona değinmeden yazıyı bitiremezdim. Bana göre ülke spor tarihinin en iyi sakatlık dönüşlerinden birisini yaşıyor. Dünya Kulüpler Şampiyonası’ndaki ödüllendirilen performans ve Fenerbahçe maçında yaptığı 9 blokla galibiyette başrolü oynaması bir yana sanki son 1,5 aydır bugüne kadar onu tanıdığımızdan daha başka bir oyun oynuyor. Zehra’nın üzerine yapılan yorumların önemli bir kısmı onun görünüşü üzerine. Örneğin Naz, Eda, Meryem hatta Hande gibi oyunculardan daha farklı bir yerde. Onlardan daha kolay eleştiriliyor. Mimikleri, fiziksel yapısı, saç rengi vs. (öyle ki kilometrelerce ötedeki Brezilyalı voleybolcu Thaisa bile ona oyunu değil görünüşü üzerinden vuruyor). İlginçtir, bu eleştirileri çok kafasına takan birisi gibi durmuyor Zehra. Çok duygusal olmayan, büyük motivasyon konuşmaları ile etkilenmeyen, bu yüzden birçok kez sanki kafası maçta değilmiş gibi duran (bu hali de eleştirilen) yetenekli orta oyuncu, aynı sebeple de kötü eleştirileri de çok kafasına takmıyor gibi. Kim ne derse desin, ülke olarak onun gibi bir yeteneğe sahip olduğumuz için çok şanslıyız ve umarız önümüzdeki yaz, dünyayı kendisine bir kez daha hayran bırakacak.