Rusya’da bir müze bekçisi, Anna Leporskaya’nın 1932-34 tarihli “Üç Figür” adlı tablosunda yer alan gözsüz figürlere tükenmez kalemle göz çizdiği için kovuldu ve ardından da vandalizm suçlamasıyla gözaltına alındı. Kör figürlere göz çizenin vandalizm suçlamasıyla gözaltına alınması, ister istemez, despotik yönetim altındaki insanların gözlerini açmaya, onları gören ve eyleyen aktif bedenlere dönüştürmeye kalkışanların terörist suçlamasıyla gözaltına alınmalarını akla getiriyor. Göz açanlar, şeylerin hiç de iktidarın gösterdiği gibi olmadığını, dünyanın çok farklı şekilde görülebileceğini gösterebilmek için iktidarın körleştirdiği figürlere göz çizenlerdir. Aralarında düşünürlerin, sanatçıların olabileceği gibi, gündelik hayatta karşılaşabileceğiniz sıradan biri de size göz çizebilir. Ama iktidar medyasının körleştirdiği figürlere göz çizmek gerçekten zordur. Gördüklerini iddia eder ve sizi de gördüklerine ikna etmeye çalışırlar. Şöyle dediklerini duyar gibiyim: “Gözlerime mi inanayım yoksa sana mı?” Oysa gördükleri, ekrandaki iktidar temsilleridir. Göz denilen yeryüzüne açılan delikleri, iktidar ekranlarından boca edilen klişelerle tıka basa doldurulmuş. William Blake boşuna “algı kapılarını temizlemek”ten söz etmemişti. Gözleri tıkanmış figürlere dünyaya açılan yeni gözler çizmekle de iş bitmiyor; bu gözleri aktif hâle getirebilmek için göz sahibinin de gayreti gerekli.

‘Göz’altına alma süreci, görme ediminin ne denli önemli olduğunu vurgular. Farklı görme biçimleri icat edenlerin, iktidarın dayattığı görme, daha doğrusu görmeme biçimine tehdit oluşturdukları ve sonunda iktidarın onları kendi gözünün altına yerleştirip devre dışı bıraktığı bir süreçtir. İktidar ancak kendi gözünü tüm bedenlere ya da tüm bedenleri gözünün altına yerleştirdiğinde varlığını sürdürebilecek bir organizma; o yüzden durmadan göz operasyonları gerçekleştiriyor. Medyası, göz operasyonlarının gerçekleştiği yerdir. Claude Monet ve diğer izlenimcilere görme bozukluğu teşhisi koyan sanat eleştirmeni Max Nordau (1849-1923), farklı görme biçimleri icat edenleri teşhir eden bir iktidar hekimiydi. Nordau, aralarında heykeltıraş Rodin’in de olduğu modernist sanatçıları yoz, hastalıklı bedenler olarak tanımlamıştı. İngilizcedeki “I see/görüyorum” cümlesi, aynı zamanda “anlıyorum” anlamına da gelir. Anlamak ve görmek iç içe geçtiğine göre iktidar, gerçekler anlaşılmasın diye, gerçekleri görenleri/gösterenleri patolojikleştirir ve tedavilerini gözlerine mil çekerek gerçekleştirir.

Hocası Pissarro, Cézanne’a “Göz her şeyi kapmalı” derdi. “Kurallara ya da ilkelere takılma, gördüklerini ve hissetiklerini çiz. Ayrıca doğadan utanma.” Köroğlu’nun babası seyis Yusuf da doğadan utanmadı, doğanın da onu utandırmayacağını bilirdi. Bolu Beyi, kendisine yaraşır yağız, küheylan bir at bulmasını ister. Yusuf, sıska, cılız bir tay getirir. Bey, sefil bir tayı kendisine layık gördüğü için hiddetlenir; Yusuf’un tedavisi bellidir, gözlerine mil çektirir. İktidar, şeyleri olup bitmiş hâlleriyle sever; olmakta ya da gelmekte olanı görenler/gösterenler varlığı için bir tehdittir. Şayet gelmekte olan varsa, kendisi gidici demektir. O yüzdendir oluşa, olmakta olana düşmanlığı. Yusuf, cılız tayın karanlığında gelmekte olanı, isyanı görmüştü. Oğlu Ruşen Ali tayı, babasının tarif ettiği şekilde, karanlık bir ağırda besler. Tay, bir süre sonra eşsiz bir küheylan olur. İktidarın kör edici ışığının altında şeyler mevcut hâlleriyle donup kalmıştır. Oysa Yusuf kurallara ya da ilkelere, mevcut olana aldırmadan, karanlıkta kalan gizil güçleri hissetmiş ve görmüştür. Ve tay karanlıktan aydınlığa çıktığında direniş olur. Köroglu Destanı, karanlığın, karanlıkta kalanların destanıdır.

Toplum, gözleri olmayan figürlerle dolu. Ve görenler ısrarla, aynı olanın içindeki farkı ve bu farkın henüz karanlıkta kaldığını ama çok geçmeden aydınlığa çıkacağını gösterebilmek için gözsüz figürlere göz çizmeye, iktidar da ısrarla, gören gözlere mil çekmeye devam ediyor. Yaşanan, görme savaşlarıdır; göstermeyenler ile gösterilmeyeni görenler/gösterenler arasında geçiyor. Bu esnada tayın karanlığındaki fark kümeleri kendi aralarında örgütlenmeyi sürdürür. Tay aydınlığa çıkabilecek mi? Hayat memat meselesi.