"Bugün pazar" diye başlıyordu şiir, “Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.” Sabah Nazım ile uyanıp, gece Nazım ile uyuduğumuz günlerdi. Ekmek ve su gibiydi şiir. Nazım’ın dizeleri geziyordu damarlarımızda. “Bugün pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.” Genco Erkal okuyordu şiiri, bacaklarını göğe doğru uzatıp. “Bu anda ne düşmek dalgalara/Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım/Güneş toprak ve ben... Bahtiyarım…”.

Esareti unutturacak, en değer verdiklerimizi bir kenara bırakıp bir an için, özgürlüğü yudumlamak için bakacağımız bir gökyüzü mümkün mü gerçekten? Bence mümkün. Son dönemde halimiz, arayışımız böyle biraz. Bir anlık nefes arıyoruz. Dışardaki tutsaklığımızı gökyüzüne bakıp unutmak istiyoruz. Haykırarak şiir okumak... Olmuyor.

Korkunç günler geçirdik, geçiriyoruz. Susturulmuşluk, kuşatılmışlık ile yaralanmışız. Neye tepki versek bir başkası eksik kalıyor. Hangi sözü söylesek bir diğeri kanıyor.

“Bir şeyin provası yapılıyor sanki/Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar…”

Barış imzacısı olduğu için işine son verilen araştırma görevlisi Mehmet Fatih Traş intihar etmişti. Ölümü topluma verilecek son bir ders olarak seçmişti. O dersin acısı içimizde.

Açlıkla terbiye edilmek istenen insanların sayısı artıyor her geçen gün. İşsizlik bir girdap gibi çekiyor umudu.

Bu süreçte kimi bedeni ile kimi emek gücü ile grev diyor. Ama hepsi onurun, susturulanların sesi olma gayretinde. Heykeller demir parmaklıkların ardında özgür. Fabrika bacaları tutsak. Grev yasak. Hak aramak yasak. Tutuklama, grev yasakları ardı ardına geliyor.

Çalışma hayatı bir çukur gibi içine çekiyor herkesi. Yeni çukurlar kazılıyor bir yandan.

İşten çıkarma maliyetleri yüksekmiş. Böyle diyor sermaye: “Kıdem tazminatı kalkmalı!” Çağın gereklerine, yani esnekliğe uymuyormuş kıdem tazminatı. Hükümetin en önemli meselelerinden biri bu. İşçileri ikna etmek için çalışmalar sürüyor. Kıdem tazminatı kalkacak ama fon gelecekmiş. Herkesin parası fonda birikecekmiş. İşçinin kaybı olmayacakmış. İsteyen eski sisteme devam edebilirmiş.

İşçinin her yıl biriktirdiği acılardan kazandığı bir haktır kıdem tazminatı. Bir torbaya atılmayı bekliyor.

Hafta Tatili Kanunu var bir de. O da sırasını bekleyenlerden. Sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi amacı ile gündeme gelen kanun tasarısının birinci maddesi ile Hafta Tatili Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılıyor. Bu kanun işçilerin tatil yapabilmesi için işyerlerinin haftanın 1 günü tatil ettirilmesini amaçlar. Aynı zamanda işçilerin hafta tatili hakkının yasal dayanaklarından biridir.

Bu yasaya göre eğer işyeri tatil gününde çalışacaksa belediyeye ödeme yapmak ve ruhsatname almak zorundadır.

Mevcutta işçilerin kimi işverenin taleplerine karşı gelemediği, kimisi ise daha fazla gelir elde etme amacıyla haftanın 7 günü çalışabiliyor. Bu yüzden işyerine hafta tatili, işçi için de hafta tatili hakkının kullanımı haline gelebiliyor. Uygulamada 7 gün çalışan işyerlerinde hafta tatiline hak kazanmış işçiye çalıştığı takdirde 2,5 yevmiyelik ücret öngörülüyor. Oysa 6 günden fazla çalışma yasak işçi için.

TÜİK İşgücü İstatistikleri'ne göre 1,5 milyon kişi haftada 72 saatin üzerinde çalışıyor. Bu kişilerin yüzde 44’ü hizmet ve satış elemanı, yüzde 38’i kayıt dışı, yüzde 60’ı ücretli olarak, yüzde 73’ü 10 ve daha az sayıda işçi çalıştıran işyerlerinde çalışıyor. Eğer bu kişiler ek iş nedeniyle bu sürelerle çalışmıyorsa, çalıştıkları işyerlerinin önemli bir kısmının haftanın 7 günü çalıştığı varsayılabilir.

Dolayısıyla bu kanunun yürürlükten kaldırılması, dinlenme hakkını kullanamayanların oranını ve sayısını artıracaktır.

Zaten çalışma hayatında esnekliği kurumsallaştırmayı amaçlayan 4857 sayılı İş Kanunu işçiler için hafta tatilini belirsizleştirmiş, hafta tatilinin pazar günü olma kuralını ortadan kaldırmıştı. Buna karşın işyerleri için tatil gününün pazar olarak belirlenmiş olması bu durumu giderici bir rol oynuyordu. Hafta tatilini birlikte geçirmek isteyen aile fertlerinin, dostların beklentilerini yok sayan bir anlayışa karşı, işyerleri için hafta tatili, kaldırılması değil, güçlendirilmesi gereken bir taleptir. O yüzden bu yasanın kaldırılmasına itiraz edilmelidir.

Bu karanlık günlerde esareti unutmak için değil sevinmek için (Turgut Uyar’ın dediği gibi) göğe bakacağımız günler yakın olsun.