Vedasıyla sadece Romalıları değil, bütün sporseverleri ağlatan Il Capitano’nun hikâyesi...

Güle güle kaptan!

Roma’nın en iyisi, altın çocuğu, bayrak adamı... Sayısız sofranın mezesi, fıkranın öznesi, bir kuşağın gözbebeği... Büyük kaptan Francesco Totti, üç gün önce sahalara veda etti. Sembolleştiği Olimpiyat Stadı’nda göz yaşları sel olurken, o hiç de bu çağa ait olmayan hikâyesine noktayı koydu.

Sarıyla kırmızıya adanmış bir hikâyeydi onunkisi. Çizme’nin başkentinde 27 Eylül 1976’da başlamıştı masalın ilk sayfası yazılmaya. Kim bilir çocukken Vatikan’da Papa İkinci Jean Paul tarafından ‘kutsanmasıydı’ belki de her şeyin esbab-ı mucibesi. Hak yoluna düşmeden kalecilik yapan Karol Józef Wojtyła yeteneği hissetmiş miydi yoksa...

Onu huzura çıkaran annesiydi evin patronu. Milan’ın peşine düştüğü altın saçlı çocuğunun evinden ayrılmasına yüreği razı gelmemiş, başkentte iklim değişmişti. Aslında hiç tanımadığı büyükbabasından yadigârdı Roma sevgisi. Babasının ilk yedi yaşında götürdüğü stadyum, yıllar sonra onun yuvası, bir camianın mabedi olacaktı. Kentin en tanınan çocuğu olmasına daha seneler vardı....

Roma altyapısına katılan ufaklık, idmanlara da biricik anasıyla gidiyordu. Fiorella Totti onu asla bırakmıyor; soğuk, yağmur dinlemeden oğlunun bir yıldıza dönüşmesine en yakından tanıklık ediyordu.

İdolü Giuseppe Giannini’nin peşinden yürüyen çocuk, hayranı olduğu yıldızla aynı takımda oynamaya başlıyordu. Brescia deplasmanında ilk kez forma şansı bulduğunda, 17 yaşındaydı delikanlı. 18’ini bitirmeden ilk golünü Foggia’ya atan maestroyu ‘tutana aşk olsun’du.

Giannini’den bayrağı devralan çocuk 1997’de kaptan olmuştu. Aynı yıl Akdeniz Oyunları’nın finalinde İtalya, milli takımımızı beşlerken, TRT ekranlarında rakipteki iki futbolcuya gözümüz takılıyordu. Kaledeki Gianluigi Buffon sanatını icra etmeye devam ededursun, o ekibin en göze batanı oydu. Saçları parlıyordu...

Roma’nın sembolü olarak görülüyordu. 2001’de takımı tarihindeki üçüncü şampiyonluğa taşırken 13 gol atmıştı. Tabii bunda İtalyan futbolunun modern zaman düşünürlerinden Fabio Capello’nun onu ileriye dönük orta saha pozisyonuna yerleştirmesinin de payı vardı.

2000 ve 2001’in Çizme’deki en iyi topçusu, taraftarın gözbebeği olmuştu. Romulus ve Remus’un efsanesinin anlatıldığı topraklarda doğmuş, tribünden çimlere terfi etmişti. Binlerce insanı arenaya toplayan bir gladyatördü adeta. İki bin yıl önce Roma İmparatorluğu’na başkaldıran Spartakus gibi Totti de İtalyan futbolunu tahakküm altına alan Kuzeylilerin karşısına dikilmişti.

Sarı-kırmızılılara şampiyonluk dışında iki İtalya Kupası kazandıran kaptan, altı lig ikinciliğinde de rol oynamıştı. 58 defa terlettiği milli takım formasıyla iki final görmüştü. EURO 2000’de döktürse de 90+4’te gelen Wiltord’un golü maçı uzatmalara taşımış, Trezeguet ise kupayı Fransa’ya götürmüştü. Gök-mavililerin skandalların gölgesinde kazandığı 2006 Dünya Kupası’nda yedi maçta da oynayan Totti’nin çorbada tuzu olmuştu.

Bir ara Real Madrid’in radarına giren Totti, ciddi ciddi doğduğu kenti terk etmeyi düşünmüştü. Fakat ailesiyle yaptığı konuşma, Los Galacticos’u parlak bir yıldızdan mahrum bırakmıştı. Yaşayan efsane yine evini tercih etmişti, tıpkı seneler önce annesinin de yaptığı gibi. İspanya’ya ayak bassa, Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir, dünyanın en iyi futbolcusu olarak taçlanabilirdi. Ama o yine her şeyini borçlu olduğu kente sadakatini göstermişti.

24 yıl, 785 maç, 307 gol... Derbide gol sevinci sırasında yaptığı selfie’nin de bir manada dahil olduğu sayısız asist... Ve tek bir kulüp!

Roma tarihinin halı saha turnuvaları dahil hemen hemen her organizasyonda en fazla ağları bulan adamı da o, türlü kulvarlarda çok oynayanı da. Serie A hanesinde yazan 250 gol, Silvio Piola’nın ardından Çizme tarihinin en golcü ikinci futbolcusu olduğunu söylüyor.

Aptallığı fıkralara konu olsa da meşin yuvarlak onun kadar çok az insanın ayağına yakıştı. Roma’nın biricik ‘bandiera’sı bildiği yoldan hiçbir zaman şaşmadı. O Giannini diyedursun, taraftarın gönlünde çoktan ölümsüzlüğe terfi etmiş bir savaşçıydı.

Onun vedası sanki bir çağın da sonunu anlatıyor. Bayrak adamların sayısının azaldığı, kazanmanın her şey olarak algılandığı bir dünyada evin, ailenin önemini anlatan kaç süper yıldız tanıdınız ki...

İtalyanca da teşekkür etmeli; biraz da bizim hikâyemizi anlattığı için. Grazie Capitano!

Son söz onun olsun; doksana son kez topu çivilesin!

İnsanlar soruyor, neden bütün ömrünü Roma’da geçirdin?

Roma benim ailem, arkadaşlarım, sevdiğim tüm insanlar.

Roma deniz, dağlar, heykeller,

Ve Roma, tabii ki de, Romalılar.

Roma, sarı ve kırmızı.

Roma, benim için, dünyanın ta kendisi.

Bu kulüp, bu şehir benim hayatım.

Sonsuza kadar.”