Şu satırlar Türkiye’de sağlığa yön veren en önemli isimlerden olan bir hocamızın, Prof. Dr. Cevdet Erdöl’ün kaleminden olunca özellikle dikkate alınması gerekir: “Sedyede yatan ve müdahale bekleyen geleceğimizdir. Acil bir müdahale yapılmazsa Türk cerrahisi çoklu organ yetmezliğinden kaybedilme riskiyle karşı karşıyadır.”

Sedye, çoklu organ yetmezliği ve acil müdahale ihtiyacı. Durumun ciddi olduğu anlaşılıyor.

Prof. Dr. Erdöl 20 yıldır sağlık politikalarının mutfağından uygulamasına kadar her aşamasında etkili oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bu alanda önde gelen isimlerindendir. Yirmi yılın sonunda geleceğimiz için acil müdahalelere ihtiyaç olduğunu, sağlığın sedyeye düştüğünü yazıyorsa önemlidir. Yazısında gelinen noktaya dair sorumluluk hissettiğini gösteren ifade olmasa da sağlık politikalarındaki yanlışların itirafı olarak da okunabilir.

SAĞLIK ALANINDA DERİNLEŞEN SORUNLAR

Prof. Dr. Erdöl Akşam Gazetesi’ndeki son köşe yazısında tartışılan önemli bir konuya dikkat çekiyor. Genç hekimlerin dermatoloji, plastik cerrahi, radyoloji gibi branşlara yoğun ilgi gösterip beyin cerrahisi, kadın doğum, genel cerrahi, göğüs cerrahisi, kalp ve damar cerrahisi gibi branşları seçmemeleri, bu branşlardaki asistan kadrolarının boş kalması üzerinden değerlendirmelerde bulunuyor. Nedenlerini şöyle sıralıyor: “Malpraktis (tıbbı hata) davaları, sağlıkta şiddet vakaları, asistanlık sürecinin fiziksel ve psikolojik olarak yıpratıcı olması, cerrahi branşların yoğun iş yükü ve feda edilen yılların karşılığının maddi olarak alınamaması.” Bunlardan malpraktis konusuna yoğunlaşıyor, bu branşların açılan davalar nedeniyle “riskli” hale geldiğini anlatıyor. Hekimlere hukuki desteğin devlet tarafından verilmesini, tazminat kararı çıkması durumunda da devlet tarafından karşılanmasını öneriyor.

Çok güzel, bu alandaki mevcut sigorta sistemi ve tıbbi uygulama hatalarında sorumluluğu genel olarak hekimlere yükleyen düzenlemeler yapılırken kendisi TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı idi. O dönemdeki itirazları dikkate almamıştı. On iki yıldır hekimler bu düzenlemeler nedeniyle zorunlu mesleki sorumluluk sigortası primi ödüyor, yargılanıyor, hayatları altüst oluyor, kimi zaman ödemeleri imkânsız cezalarla karşılaşıyor. Bu 12 yılda hekimler sigorta şirketlerine ne kadar prim ödedi, hastalara ne kadar tazminat ödendi, kazanan kim oldu? Somut bir değerlendirmesine ulaşamıyoruz.

Prof. Dr. Erdöl tıp eğitimi konusuna da değiniyor: “Tıp eğitimi yeniden gözden geçirilmeli, 6 yıl boyunca kadavra bile görmeden bitirilen tıp fakülteleri masaya yatırılmalı.” İnanılmaz, kendisinin halen rektörü olduğu Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne bağlı olarak son 2 yılda kurulan, öğrenci almaya da başlayan Adana, Bursa, Erzurum, İzmir, Kayseri ve Trabzon tıp fakültelerinin bırakın kadavrayı binaları bile yok! Öğrenciler aynı ildeki diğer tıp fakültelerine yollanmış durumda.

Sadece bu da değil, bu üniversitemiz pek çok yönden benzersiz, ikisi yurt dışında (Özbekistan ve Suriye) 11 tıp fakültesi, Türkiye’nin dört bir yanında Sağlık Bakanlığı ile birlikte kullanım protokolü olan 60 hastanesi var.

14 MART TIP BAYRAMI VE EYLEMLER

Hekimler 14 Mart Tıp Bayramı’na TTB, tabip odaları ve sendikaların iş bırakma, g(ö)rev eylemleri ile giriyor. Bir türlü çözüm üretilmeyen önemli sorunlar var. Sağlıkta şiddet, ücretlerdeki yetersizlik ve güvencesizlik, çalışma koşullarının kötülüğü, hastalara yeterli zaman ayıramama, nitelikli sağlık hizmeti verememe bunlardan bazıları.

Prof. Dr. Erdöl şöyle yazıyor: “Hekim ve sağlık çalışanlarının görevlerini yaparken, konsantrasyonlarını bozacak, başta ekonomik nedenler olmak üzere, yetersiz sosyal-kurumsal faktörlerin iyileştirilmesi aciliyet arz etmektedir.”

Ne güzel, sağlık alanındaki emek ve meslek örgütlerinin vurguları da bunlar. Eylemlerin haklı olduğu, taleplerin hızla yerine getirilmesi gerektiği bir kez daha anlaşılıyor.

Hekimlerin, sağlık çalışanlarının hakları ve halkın sağlık hakkı için bu 14 Mart yine hareketli geçecek.