Google Play Store
App Store

Böyle mi olmak zorunda?

Depremlerde, madenlerde, iş cinayetlerinde, kadın cinayetlerinde, silahlı saldırılarda, çatışmalarda ölmek kader midir? Kader planı mıdır?

Değil, biliyoruz. Ama ne çare, ölmeye devam ediyoruz. Sermayenin, onun siyasi iktidarının örgütlü bir saldırısı var, buna örgütlü bir şekilde karşı çıkamıyoruz. Doğamızı, işçileri, kadınları, çocukları, ağacı, kurdu, kuşu, balığı koruyamıyor, ölümlerine ağlamakla yetiniyoruz.

Önceki gün Erzincan İliç’te, Çöpler Kompleks Maden İşletmesi’nde gerçekleşen işçi ve doğa katliamı işte böyle bir şey. Alanın tüm uzmanları, kuruluşları yıllardır burada yaşananlara, daha büyük tehlikelere dikkat çekiyor, daha kötüleri olmaması için hukuk mücadelesi veriyor, yine de korkulan oluyor. İşçiler can veriyor, günlerdir ulaşılamıyor, doğanın gördüğü zarar çok büyük. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) buradaki madenciliği “sömürge madenciliği” olarak tarif ediyor. Başka ne denebilir? O Kanadalı, Amerikalı şirketler ve yerli ortakları dünyanın gelişmiş ülkelerinde yapamayacakları çevre katliamını ancak burası gibi insan hayatının ucuz olduğu ülkelerde yapabilirler. Üzerine teşvik, vergi indirimi alırlar.

Göz göre göre katliam

Neden göz göre göre? Çünkü bu maden faaliyete başladığı 2008 yılından bu yana ortaya çıkan çevre sorunlarıyla, kapasite artırımlarıyla ve bunları önlemeye yönelik hukuki mücadelelerle gündemde.

TMMOB süreci detaylı bir şekilde anlatıyor. Kısaca özetleyelim. Açılan davalarda defalarca, siyanürle liç adı verilen, altını ayrıştırma işleminin yapıldığı sahada, kimyasallarla, ağır metallerle kirlenmiş toprağın yığıldığı bölgede yaşanabilecek kayma tehlikesi anlatıldı. 2021 yılında madende kapasite artışı ve ek tesisler yapılmasına yönelik projeye verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali istemiyle açılan dava sürerken 21 Haziran 2022’de korkulan oldu, siyanürlü solüsyon taşıyan borularda yırtılma neticesinde zehirli kimyasallar “sızdırmazlık alanı dışına” taştı. Ancak Mahkeme ortaya konulan delillere hatta yaşananlara rağmen davanın reddine karar verdi. Ne iyi ki temyiz başvurusu üzerine Danıştay, eksik incelemeye dayalı olarak Mahkeme kararının bozulmasına karar verdi. Mahkemece yeniden bilirkişi heyeti belirlenerek 6 Aralık 2023 tarihinde keşif gerçekleştirildi. Dosya halen bilirkişi incelemesi aşamasında.

21 Haziran 2022’deki siyanür sızıntısı sonrası kamuoyunun tepkisiyle adım atıldı, altı günün ardından şirketin faaliyetleri durduruldu, sonrasında hiçbir şey olmamış gibi durdurma kararı kaldırıldı ve şirket faaliyetlerine devam etti. Savcılık tarafından ise yalnızca şirket yöneticileri hakkında "çevrenin taksirle kirletilmesi sonucu toprakta, suda, havada kalıcı etki bırakması" suçundan soruşturma yürütüldü ve neticesinde taksirle işlenen suç bakımından gerekli ödeme yapıldığından kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Sürece ilişkin sorumlulukları dolayısıyla kamu görevlileri hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadı ve karar oluşturulmadı.

Dahası var. 2023 yılında Çöpler Kompleks Madeni Açık Ocak Genişleme projesine ilişkin olarak “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildi. Bu durum da mahkemeye taşındı. Mahkemece yürütmenin durdurulması kararı verilmedi, karar keşif ve bilirkişi incelemesi sonrasına bırakıldı.

Sağlık riskleri

Türk Tabipleri Birliği de (TTB) söz konusu madende gerçekleşen siyanür sızıntısından, aynı dönemde Manisa’nın Yunusemre ilçesinde üç fabrikanın siyanür ve sülfürik asit atıklarını bölgedeki sulama kanallarına boşaltmasından sonra bir rapor yayımladı. Tüm bu zehirli kimyasalların, siyanürle liç yönteminde ortaya çıkan ağır metallerin sağlığımıza yönelik tehditlerini kamuoyuna anlattı. Dünyada 1971-2015 arasında bu yöntemle çalışan altın madenlerinin neden olduğu 11 büyük çevre felaketi anlatıldı. Ülkemizde 2011 yılında Kütahya’da, 2021’de Giresun Şebinkarahisar’da, Gördes’te yaşanan ağır metallerden zengin büyük miktarda atığın, atık havuzlarından çevreye yayıldığını hatırlattı. Ağır metallerin vücutta birikmesinin hormonal sistem ve sinir sisteminde hastalıklara, kansere, otizm gibi ciddi hastalıklara neden olduğu anlatıldı.

İşte önceki gün yaşanan katliam bu koşullarda gerçekleşti. Şimdi ağır metallerle kirlenmiş milyonlarca metreküp toprak/çamur çevreye yayılmış durumda ve altında dokuz işçinin kaldığı söyleniyor. Yağmurlarla yer altı suları kirleniyor, Fırat nehri ve onun beslediği tüm alanlar tehdit altında. Enerji Bakanı bir yandan geçen yıl yapılan denetimde işletmede sorun tespit edilmediğini söylerken şimdi ortaya çıkan kimyasal atık yığının kaldırılması için 400 bin kamyona ihtiyaç olduğunu söylüyor. Tablo korkunç.

Bunun hesabını kim verecek? Ya da verirler mi? Ülkemizde aynı yöntemle madencilik yapan Kaz Dağları’ndan Bergama’ya, Fatsa’ya, Eşme’ye, 20 tesis daha olduğu söyleniyor ve benzer tehlikeler oralarda da var. Yaşama, doğaya saygı duyup üretimi durdururlar mı? Kamuoyu gerekli duyarlılığı göstermezse, bu ülkenin yüz akı kurumlarına, uzmanlarına, akademisyenlerine destek olmazsa durdurmazlar. Neden? Çünkü milyarlarca dolar kazanıyorlar.

İnsanca yaşayacak bir düzeni kuramazsak “elim hadiseler” ülkesi olmaya devam edeceğiz.