Gezi bu ülkenin iktidarına, en çok da iktidarın en başına tam 9 yıldır atlatamadıkları bir travma yaratıyor. Gezi birileri için üç beş ağaçtan ibaret. Parkta zorbalıkla inşaat yapmak için dozerlerle asırlık ağaçları sökerek gece yarısı başlattıkları talanın yenilgisi. Halk için; bardağın son damlası, “yeter” çığlığıyla bir araya geliş, bir uyanış, silkelenme… Kentin belleğini, doğayı ve geleceği savunmak için omuz omuza, el ele sesleniş, şiddet karşısında dayanışma. Sömürüye, gericiliğe, yozlaşmaya, yolsuzluğa ‘dur’ demek için güçlü bir ortaklaşma. Bağımsızlık, eşitlik, adalet ve barış için kendiliğinden gelen ve dalga dala büyüyen bir var oluş.

***

Sarayda vatan kaynaklarını satıp savuran, tüketenler için tüm bunlar elbette büyük travmadır. Baskının ve kötülüğün sürdürülebilir olmadığını, halkın iradesinin hiç ummadıkları anda karşılarına dikilebileceğini deneyimleyen AKP iktidarının partili başkanının umurunda olmayan ve toplumun bir kesimine unutturmaya çalıştığı devrimler, ilkeler, ahlaki ve toplumsal değerler, vicdan ve merhametin yenilmez olduğunu anlamasıyla başlayan gidiş korkusudur Gezi.

Bugün ülkemiz o günden daha kötü durumda. Ülke ekonomisinin çöküşü ve çözümsüz sorunlarla genişleyen itiraz bilincinin korkusu travmayı tetikliyor. Yasaklar, haksız tutuklamalar ve yağdırılan cezalar her zaman olduğu gibi devrede. Sarayla ocağı yanmayan ev arasındaki mesafe lidere minnet, tevekkül ve sabırla kapanmıyor. Demir çarık deliniyor. Demir asa eğiliyor. Dini duygular ile uyutulan vicdanlar uyanıyor. Yaklaşan seçim tarihi ve ölçümlerle sabit oy kaybı iktidara tek bildiği mücadele yöntemine başvurarak gündem ve çıkış arayışı dayatıyor. Üst üste yanlış adımlar attırıyor.

***

Şunun iyi farkında olmak gerek. Gezi bugün Kanal İstanbul, İkizdere, Çeşme talan projesi, bir yılda ölümün eşiğine gelen Salda Gölü’dür. Gezi, Kılıçdaroğlu’na linç girişiminin, kadın katillerinin cezasızlığına; çocuklara tecavüzle gündeme gelen cemaatlere/tarikatlara kamu arazilerini bedelsiz veren ödül sistemine, gericiliğe tanınan ayrıcalıklara isyandır. Üç yıldır bayram ikramiyesine çok görülen zam için gün sayan emeklinin, göçük altında can veren madenci ailesinin, ineğine yem alamayan çiftçinin, emekçinin çığlığıdır. Gezi hâlâ her yerde.

Peki, iktidarın çözüm aradığı yer neresi? Kulaklarını kendinden görmediği herkese kapatmış kibirli ve kirli iktidarın çözümü dün Türkan Saylan’ı karalamak ve tutuklamaktı. Bugün Gezi’den 10 yıl sonra Mücella Yapıcı’ya, Can Atalay’a, Çiğdem Mater’e ve arkadaşlarına ceza yağdırmak. Gezi’nin yıl dönümünde Kemal Kılıçdaroğlu’nun canına kastedene sembolik ceza verip Canan Kaftancıoğlu’nu tutuklayarak, siyasetteki güçlü karşılığından kurtulmaya çalışmak. Canan Kaftancıoğlu’nu Ekrem İmamoğlu için uydurulan suç davasından bir gün önce almak. İnce siyaset! Çaresizlik ve çapsızlık iyice görünür oldu. Sonsuz özgürlükler ülkesindeyiz ya! Kamuda yolsuzluk yapan bürokrata, katile, hırsıza, tacizciye, silahlıya tanınan haklar, bürokratları yolsuzlukla mücadeleye davet eden parti liderine, siyasi eleştiriye, muhalefet partilerinin siyasi çalışmalarına, muhalif sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine, mutsuzluğunu dile getiren vatandaşa tanınmıyor. Her gün yeni bir yasak, tutuklama. Siyasi iftira, karalama, kükreme.

***

Ama yetmiyor. Olmuyor. Artık “Elle gelen düğün bayram” demiyor kimse. Diyemiyor. Dün Gezi’ye dava açan siyasi ortaklar evden kaçtı. Bir bir geri çekiyorlar şikâyetlerini. Gezi’de camiye girenleri, türbanlı bacımıza deri pantolonlarla saldıranları köşelerine taşıyan, cansiperane savunan, iktidarın koşulsuz sözcülüğüne soyunan gazeteciler de başka otobüslere göz dikti. Halk Maltepe’de Canan Kaftancıoğlu kararına tepkisini Gezi’nin umutlu ve haklı sloganlarıyla dile getiriyor. O sloganları eğip büküp montajlayarak çözüm arayan iktidar aradığı sonucu araştırma sonuçlarında bulamıyor. Sinirleniyor, sertleşiyor o da olmuyor. Yasaklanan sanatçıların konserleri dolup taşıyor. AKP kurmayları arasında Canan Kaftancıoğlu kararını sorgulayanlar sosyal medyada manidar siyasi analizlerle paylaşımlar yapıyor. Sonra siliniyor tweetler. Kazan kaynıyor. Pilav suya doymuyor. Oysa Canan farklı. Geçmişte yazdıklarını silmediği gibi hatalı paylaşımını da özrüne fırsat veriyor diye yerli yerinde bırakıyor. İnsan olmanın en yalın hâliyle, dürüst ve samimi bir siyasetçi olarak kinle, nefretle yola çıkmıyor. Hep sadece kendisiyle yarışıyor. Daha iyiyi arıyor. Sıfatlarıyla değil insanlığıyla ve vicdanıyla hareket ediyor. Gezi ruhu tam da bu.

***

Bugün Çiğdem Mater ve Can Atalay için yazayım istiyordum. Günün gelişmeleri söylemek istediklerime söz katmış oldu. Çiğdem Mater ile ilk kez 2009 yılında tanıştım. Canan ve Naki Kaftancıoğlu’nun çağrısıyla siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybeden aileler olarak bir araya geldiğimiz buluşmalarımızda sesimizi ilk duyanlardandı. Şubat 2010’da Hrant Dink cinayetinin 12. duruşmasında Toplumsal Bellek Platformu olarak "Sürekli can alınan bir ülkede yaşananların çoğalttığı bir aileyiz. Artık çoğalmak istemiyoruz" dediğimizde ve sonrasında her çığlığımızda yanımızdaydı. Can Atalay ile doğa ve emek hakkı için Taksim’den, Aladağ’a, Soma’ya acıların izini sürdük. Adalet için bugün Gezi davasında tutuklananlarla birlikte benzer davaları izledik. Çağlayan adliyesinde, Silivri’de, Gezi’de nice haksızlığa, adaletsizliğe tanıklık ederken bir birimize güç verdik. İyi ki var dediklerimdendir.

Annem ve babam ilerici aydın sanatçılardı. Sessiz kalmayan, ışık saçanlardı. Onlara ve yoldaşlarına yaşatılanları bilir, yine de arkadaşlarını tutuklayan hatta katleden zihniyetin babamı benden koparacağını düşünemezdim. Oldu. En ağırını gördüğümü, yaşadığımı düşünürken gün gelip arkadaşlarımın tutuklanmasına şaşacak değilim elbet. Ama Çiğdem’in çekmediği belgesel yüzünden hapis yatması ya da Can’ın avukatlığını yaptığı davanın suçluları, cemaatçileri serbestken kendisinin tutsaklığı karşısında çocukluğum ve bugünüm arasında farklı duygularla gidip geliyorum.

Arkadaşlarımın onlara yaşatılanlara rağmen yılmadan ışık saçtıklarını görüyor, onurlu duruşlarından güç alıyorum. Esir alındılar ama sesleri her yerde.

***

Gezi’nin belgeseli elbet çekilir. Çekmediği belgeselden, atmadığı tweetten ceza alanların sesi de, emeği de olur o belgeselde. Çünkü gezi Turgut Uyar’ın şiirleri, TOMA’yla şakalaşan, polise karanfil atan iyilik. Düşmanlığa karşı iyiye inanç. Gezi, memleketimiz ve biz.

Bu da geçer Gezi kalır.